Cinsel Özgürlük - Hedonizm Nedir?

hedonizm nedir, cinsel özgürlük hedonizm

Kategoriler Dışındaki Genel Konularla İlgili Araştırma Yazıları.
Kullanıcı avatarı
tutku
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 979
Yaş: 36
Kayıt: Cmt 16 Ara, 17:25

Cinsel Özgürlük - Hedonizm Nedir?

Okunmamış mesaj gönderen tutku » Pzt 04 Haz, 20:40

HEDONİZMİN GÜDÜMÜNDE - CİNSEL ÖZGÜRLÜK
Resim

"İç bâde, sev güzel var ise akl ü şuurun
Dünya var imiş yok imiş ne umurun"

Nefsin egemenliğini ifade eden yukarıdaki sözün bugünkü karşılığı hedonizm’dir. Zevkçilik akımı da denilebilir.

Tarihte ilk defa Yunan filozofu Epikür haz peşinde koşmayı insanın amacı olarak tanımlamıştır. Günümüzde ise bu düşüncenin bilimsel kaynağı Freud olmuştur. İnsanın varoluş amacını zevklerini tatmin olarak tarif eden Freud, bunun bastırılması sonucu ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıktığını savunmuştur.


BİR HEDONİST PORTRESİ

Birincisi, "Her arzunu tatmin et, her zevki tat " ilkesini benimserler. Bunu engelleyen şeyler onların düşmanıdır.

İkincisi, "En kutsal değer senin çıkarındır" diye düşünürler. Bir hedonistin kendi çıkarı için feda edemeyeceği değer yoktur.

Üçüncü özellikleri, çalışmayı sevmemeleridir. Kazanmak için ter dökmek, onlara göre, ahmaklıktır. İş ve çalışma, zamandan ve keyiften alıp götüren şeylerdir. Bunun için, tembellik ve zor şeylerden kaçma, bu kişilerin özelliklerindendir.

Dördüncü özellikleri ise, en ziyade nefret ettikleri şeylerin kurallar, yasaklar ve sınırlar olmasıdır. Din ve ahlâk kelimeleri kendilerini en fazla rahatsız eden kelimelerdir. Ölüm gerçeği de onları çok rahatsız eder. Ölümü düşünmemek için en büyük silahları ise alkol ve keyif verici maddelerdir.

Beşincisi, aileyi cinsellik boyutuna indirgerler. Kadın yasak zevklerin aracıdır. Aile için sorumluluklar, çocuk sahibi olmak bir hedonistin rahatını kaçırır. Bunun için ya boşanmayı çok yaşarlar veyahut evlenmekten kaçınırlar.

Altıncı özellikleri ise, son derece ‘ben-merkezci’ olmalarıdır. Şahsî menfaatlerini çok iyi kollarlar. Narsisttirler; sadece kendilerini severler. Kendilerini özel ve önemli görürler. Alçak gönüllülüğü ahmaklık olarak kabul ederler. Övgü ile beslenirler; eleştiriye çok duyarlıdırlar ve eleştirilmekten hoşlanmazlar.

NEDEN ZEVKÇİLİK?

Çağımızın insanı zevk peşinde koşmayı idealize etti. Bu, bilim adına yapıldı. Budizmden tutunuz semavî dinlere kadar bütün öğretilerin günah saydığı eylemlere kucak, bu eylemleri günah sayan öğretilere ise savaş açıldı. Bunun bilimsel tezi, Freud’un ‘insan ruhunun amacının zevklerini tatmin etmek olduğu, edemediği zaman da ruhsal hastalıkların çıkacağı’ öğretisi oldu. Böylece ahlâk kelimesinin güncelliği ortadan kalkıyordu. Bu düşüncenin eğitimciler arasında benimsenmesi ahlâkın güncelliğini kaldırdı. 1960’larda Amerika’da din-karşıtı, nikah-karşıtı akımların ortaya çıkmasının bilimsel dayanağı oluştu.

Bu süreç içerisinde, insanın varoluş amacının arzularının tatmini olduğu tezi gelişti ve yaygınlaştı. Arzuların en zirvesi olan cinsellik tatmin edilmeliydi. Bunun yaşam felsefesindeki yeri de cinsel özgürlüktü.

Peki, cinsel özgürlüğün sınırsızca yaşanması mümkün mü?

SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK MÜMKÜN MÜ?

İnsanın en önemli zevklerinden biri yemek içmektir. Yeme içmede sınırsızlık ise şişmanlık hastalığını ortaya çıkardı. Şişman insanda kanser dahil bir çok hastalığın aşırı derecede arttığı bugün bilimsel olarak doğrulanmaktadır. Hatta Amerika’da bazı sigorta şirketleri, çok hasta olmaları gerekçesiyle, şişman kimseleri sigorta etmiyorlar.

İşte yeme zevkine sınır konulması nasıl doğru ise, cinsel eylemlere de sınır konulmalıdır.

Sınırsız cinsellik cinsel doyum eşiğini yükseltiyor. Tıpkı her gün pasta yiyen bir insanın bir süre sonra, tatlı olarak pastayı yeterli görmemesi ve ondan lezzet alamaz hale gelmesi gibi.

Cinsel beklenti düzeyi yükselen insan, kadını yasak zevklerin aracı olarak görür. Eşi yaşlandığında cinsel obje olarak arayışlara girer. Para ve imkanlar müsaitse, kırk-elli yaş civarında, aile bağları zayıflar. Aile sadakatine uymayan eylemler ortaya çıkar. Aile parçalanmaya başlar, faturayı çocuklar öder.

1955’de ABD’de boşanma oranı yüzde 10 idi. 1995’te yüzde 52’ye çıktı. Bu sonuçta, cinsel özgürlük adına gelişmiş bulunan din-karşıtı, nikah-karşıtı akımların büyük rolü vardır. Ve bugün, boşanma oranındaki bu feci yükselişin yol açtığı her türden sorun karşısında, ABD Hollywood’da aileyi ve mutlu yuvayı özendiren filmler yapılmasını teşvik etmektedir.

CİNSEL ÖZGÜRLÜK VE DEPRESYON

Cinsel beklenti düzeyi yüksek olan insan bu beklentisine ulaşamadığı zaman ümitsizlik, karamsarlık veya öfke ve saldırganlık duygularına yönelir. Cinselliğin en uzun süresi sekiz dakikadır. Sekiz dakika sonra insan bedensel olarak hazzı kaybeder. Ama yaşam felsefesince cinselliği en büyük zevk olarak algılayan insan yine tatmin olamaz. Aykırı cinsel eylemlere yönelir. Lezzetin doğasında devam etme beklentisi vardır. Lezzetin devam etmemesi kişinin kendisini kötü hissetmesine neden olur. Hedonist genç arzusunu tatmin edemiyorsa neden yaşasın ki?

Cinsellikten de zevk alamayan insan, yaşam sebebini kaybettiği duygularına kapılırsa, depresyona gidecektir. Bugün İngiltere de intiharla ölüm trafik kazaları sonucu ölümden daha fazladır. Bu olgunun sabıkalı nedenlerinden biri cinsel özgürlüktür.

Yirmi yaşında üniversite öğrencisi bir genç uyuşturucu kullanımı, cinsel sınırsızlık içerisindeydi. Kendisine "Bu yaşam tarzı ile topluma, ailesine ve kendi geleceğine zarar veriyorsun. Bu durumun gerekçesi nedir?" diye sorulduğunda şu cevabı vermişti: "Dünyaya bir defa geliyorum. Canımın istediğini yapmayacaksam neden yaşayayım?"

Böylesi bir yaklaşım ilk anda insanlara cazip ve doğru gözükmekle birlikte, yaşamaktan zevk almayı tek amaç edinen insan bir müddet sonra bu zevklerini devam ettirememenin sıkıntısını yaşıyor. "Devam etmeyen şeyde lezzet yoktur" gerçeği onun neşesini kaçırıyor. Yakalamaya çalıştıkça lezzetler elinden kaçıyor. Daha fazla zevk içinuyuşturucuya ve pornoya yöneliyor. Müstehcen yayınlar sözde doyum araçlarının başında geliyor. Bu yayınlarla kişiler uyarılıyor, ama tatmin olmuyor.

Ancak yaşam felsefesini değiştirip özgürlüklerine sınır koymayı ve ertelemeyi başarırsa rahatlıyor. Aksi takdirde amaçsız bir birey ortaya çıkıyor ve depresif olması doğal sonuç oluyor.

İLAHÎ MESAJ

Yüce bir ideali bulunmayan, hayatı sadece dünya hayatı olarak düşünen insan neden özgürlüklerine sınır koysun ki? Özgürlüklerine sınır koymak onun için anlamsızdır. Ancak yaşamında yaşadığı lezzetleri terazinin bir kefesine, elemleri bir kefesine koyduğu zaman elem ağır basıyorsa ‘yaşamak anlamsız’ demeye başlıyor.

Eğer bir insan lezzeti cinsellikten ibaret görmeyip, ilgisini ilâhî mesaja, insanı hayvanlardan ayıran yüce değerlere, bu değerlere sahip olmanın sağladığı lezzetlere yöneltebilirse, depresyona karşı güçlü oluyor.

Ancak insanı bu değerlere ulaştıran şey, şehvet kokan edebiyat, porno yayınlar, gürültülü müzik, kasık patlatan komediler vs. değildir.

Gerçek zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç, hayattaki mutluluk, sağlam inanç, doğru ahlâk, gerçek bilim dairesindedir.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN


KUR'AN'IN SÖNMEZ VE SÖNDÜRÜLMEZ MANEVİ BİR GÜNEŞ OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA GÖSTERECEĞİM VE İSBAT EDECEĞİM!...

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (1900)


Kullanıcı avatarı
SelçukÖzcan
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 581
Yaş: 37
Kayıt: Çrş 08 Kas, 04:36

Okunmamış mesaj gönderen SelçukÖzcan » Pzt 04 Haz, 21:48

**"insanın varoluş amacını zevklerini tatmin olarak tarif eden Freud" Freud böyle bir tanım yapmaz o ancak bastırılan içgüdülerin-ki asla bastırılamayacağını da ekler- kişilikte bozulmalara sebep olacağını söyler. Ayrıca var oluş amacı tanımı yapmak ciddi bir ontolojik çabadır. Freud'un filozof olduğunu da zannetmiyorum. Ayrıca epiküros söylemlerinde ve kayıtlarında ben lezzetlerin en nicesi olarak cinselliği görmedim. Ayrıca intihar konusunda Durkheim'ın, Camus'un ve Jung'un bu kadar tutarlı ve derinlemesine görüşleri varken bunu cinselliğe bağlamakta ayrı bir sapma oluşturmuş.

Şu an bir sürü final sınavım olduğu için kısa geçiyorum. Bu sınavlardan biraz rahatladığımda işimi gücümü bırakıp cinsellik ve cinsel özgürlük hakkında birçok disiplini saptırmadan anlatarak bir çalışma yayınlayacağım.
Şunu bilmek gerekir ki, bu nesnel, gerçek bir zorluk ve de bunun üstesinden ancak bilimsel kesinlik ve soyutlama çıraklığı ile gelinebilir. Bu çıraklık eğitimiyse bir günde tamamlanmıyor.

Kullanıcı avatarı
EffEndY
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 947
Yaş: 40
Kayıt: Pzr 07 May, 21:44

Okunmamış mesaj gönderen EffEndY » Sal 05 Haz, 23:30

Ben de olaya astrolojik bir bakış açısıyla değineyim.

Öncelikle Freud, cinselliğe çok vurgu yapmakla birlikte zevkten cinsel ya da o tür hazları değil, insanın kendisini gerçekleştirmesini kastetmiştir. Her insanın kendisini gerçekleştirme tarzı da farklıdır. Örneğin kiminin ki insanlara yardım etmek, beğenilmek(Başak); kimininki insanları kendine bağlamak ve bu suretle kalıcı etkiler bırakmaktır(Akrep). Ve tıpkı Freud'un dediği gibi de bunları gerçekleştiremeyen insan mutsuz olur ve akabinde ruhsal sorunlar yaşar. İnsanın varoluş amacı(dünyadaki varoluştan bahsetmiyorum, ruhsal varoluş) bu açıdan kendini gerçekleştirmektir. Ha yeryüzündeki varoluştan bahsediyorsanız, insan dünyaya yaratıcısını tanımak için gönderilmiştir. Ancak bunu yaparken gene kendini gerçekleştirmek çabasında olacaktır.

Bir diğeri, zevkleri bastırma meselesi... Freud'un temel yanlışı, kendi gerçeklerini tüm insanlığa mal etmesi olmuştur. İnsanlar arasındaki farklılıkları göz ardı etmiştir. Doğrudur, eğer Freud olsaydınız, içgüdülerinizi bastırmak sizi batağa sürükleyecekti. Neden mi?

Freud'un doğum haritasını incelediğimizde burcunun Boğa, yükselen burcunun Akrep olduğunu görüyoruz. Akrepte bastırma mekanizması çok kısıtlı çalışır, dolayısıyla Akrepler içgüdülerini bastıramazlar. Eğer bastırma olursa, işte o vakit astroloji kitaplarındaki eli kanlı Akrep ile karşılaşmak zorunda kalırız.

Burcu da fiziksel varoluşun sembolü olan ve dünyevi hazların peşindeki Boğadır. Dolayısı ile Freud başta cinsellik olmak üzere bu konulara çok değinmiş, kendi gerçekleri hakkında çok doğru tespitler yapmıştır, ancak böyle bir genelleme yapılamaz. Ayrıca Satürn, Freud'un 8. Evinde(Akrep burcunun evi: Ölüm-Yeniden Doğuş, Cinsellik, vs.) konumlanmıştır. Doğum haritalarında Satürn'ün bulunduğu ev; yetersizlikten dolayı kişinin kendini kısıtladığı, baskıladığı, geliştirme göstermesi gereken yaşam alanını temsil eder. Dolayısıyla yaşamında bunun sıkıntısını çeken Freud, doğal olarak bu konuya çok odaklanmıştır.

Ancak misalen Oğlak burcu, içgüdüleri, duyguları bastırmanın burcudur. Burada Freud'un iddia ettiğinin aksine içgüdülerini bastıramayan bir Oğlak daha da mutsuz olacaktır. Ancak bastırma da Oğlak için aynı şekilde bir içgüdüdür. Bakınız oglak-bilinci-t7747.html

Ancak yukarıda ima edildiği şekilde dinde içgüdüleri bastırma şeklinde ne bir emir, ne bir öğreti, ne de bir telkin vardır. Din sadece bunun geçerli yollarını göstermiş ve bir sınırlama getirmiştir. Kökten yasaklamaz. Ancak insanın bu dünyada tüm arzularını gerçekleştirmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla böyle bir eğilimde olan insan yukarıda da anlatıldığı gibi bunalıma girecektir. Dünya bunun için uygun bir yer değildir. Zaten bu yüzden sınırsız haz yeri olarak da nitelenebilecek "Cennet" vadedilmiştir insanlığa. Yani burada söz konusu olan bastırma değil, bir ertelemedir. Dinin en temel öğretilerinden birisi, belki de temelidir bu.

Bunun işaretleri, gerekleri aslında dünya hayatına da bir şekilde döşenmiştir. Toplum içinde yelleneceği gelen insan, topluluk dağılana kadar bunu bir süre erteler, ya da dizginleri alıp kendisi topluluktan uzaklaşır. Yol yordam meselesi dediğimiz de budur. İnsan kendisini sınırlar. Ancak yellenmeyi bastırmak mümkün değildir, an gelir mutlaka çok daha şiddetli bir biçimde patlayacaktır. Ama kendisini sınırlamazsa, işte o kişi HAYVANLAŞIR. Bunu yukarıda yazanlara uyarlayacak olursak, sınırsız haz peşinde koşan insan da insanlığını kaybedip HAYVANLAŞIR. Yukarıda yazanları bu şekilde anlamak daha sağlıklı olacaktır.
BİLİNÇALTINI HAPSET ki O SENİ HAPSETMESİN;
İÇGÜDÜLERİNE HAKİM OL ki ONLAR SANA HAKİM OLMASIN!!!

Kullanıcı avatarı
tutku
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 979
Yaş: 36
Kayıt: Cmt 16 Ara, 17:25

Okunmamış mesaj gönderen tutku » Çrş 06 Haz, 19:13

evet effendy nin de dediği gibi insanı hayvanlardan ayıran bir şeyler olmalı.aklıma şu hikaye geliyor:

bir vakit bir padişah iki hizmetkarından birincisini çağırıp 10 altın vererek çarşıya gönderip bir takım elbise almasını emretmiş.çarşıya giden hizmetkar en güzel şekilde bir elbise alıp getirmiş.

sonra ikinci hizmetkarına 1000 altın vererek eline bir liste iliştirmiş.1000 altına ve listeden hareketle bu hizmetkarın alması gereken şeylerin birincisinkinden farklı oldugu aşikar değil mi?
oysa ikinci hizmetkar ahmaklığından birinci hizmetkarın aldığı şeye bakarak onun gibi yapacağım diye elindeki listeyi unutarak 1000 altına sadece bir takım elbise almış.insafsız satıcı da ona çürük yırtık pırtık bir takım vermiş.sonra padişahtan da bir güzel azar yemiş ve ceza görmüş.

etrafımı gözlemlediğimde beni-yani insanoğlunu-hayvanlardan ayıran çok farklı özellikler var.mesela en basiti bende akıl var onda yok...ve hakeza.sanki bizi bu dünyaya gönderen ona 10 altın vermiş bana 1000 altın.o halde onun vazifesiyle benim vazifem farklı.

sonra hayvanın vazifesine bakıyorum;yemek ,içmek,cinsel tatmin,tuvalete gitmek...İNSANIN VAZİFESİ BUNLARDAN FARKLI BİR ŞEYLER OLMALI...
eğer insan sadece hayvani vazifelerde takılırsa hayvan kadar da olamaz.zira hayvanın sütü peynir yapılır,eti yenir,derisi bi işe yarar...
oysa insanın ne sütünden peynir yapılır,ne eti yenir ne derisi davul olur düğünlerde oynanır...DEMEK HAYVANLARDAN FARKLI Bİ ŞEYLER YAPMAZSAK HAYVAN KADAR DA OLAMAYACAĞIZ...

evet insanın vazifesi sadece ve sadece bedensel hayvani zevklerini tatmin olamaz...
KUR'AN'IN SÖNMEZ VE SÖNDÜRÜLMEZ MANEVİ BİR GÜNEŞ OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA GÖSTERECEĞİM VE İSBAT EDECEĞİM!...

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (1900)

Kullanıcı avatarı
kısas
Mesajlar: 44
Yaş: 37
Kayıt: Cum 27 Nis, 19:07

Okunmamış mesaj gönderen kısas » Cum 08 Haz, 20:59

yakıştıramadım sana tutku... :hayir
Kahr u lütfu şey'-i vahid bilmeyen çekdi azab
Ol azabdan kurtulup SULTAN OLAN ANLAR BİZİ!..


Kullanıcı avatarı
tutku
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 979
Yaş: 36
Kayıt: Cmt 16 Ara, 17:25

Okunmamış mesaj gönderen tutku » Cmt 09 Haz, 19:44

bi oku ondan sonra yorum yap :evil:
KUR'AN'IN SÖNMEZ VE SÖNDÜRÜLMEZ MANEVİ BİR GÜNEŞ OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA GÖSTERECEĞİM VE İSBAT EDECEĞİM!...

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ (1900)

Kullanıcı avatarı
SelçukÖzcan
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 581
Yaş: 37
Kayıt: Çrş 08 Kas, 04:36

Okunmamış mesaj gönderen SelçukÖzcan » Sal 17 Tem, 22:49

Epikur konusu ile başlamak istiyorum. Epikur haz derken cinselliği kastetmez ve aslında haza dayalı ilişklerden önerdiği ve yücelttiği dostluktur. Hazdan kastettiği ise fiziksel acının yokluğu ve ruh huzurudur. Burada epikur'un ruh derken maddi bir birleşimden bahsettiğini hatırlatalım. Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki hedonizmin kurucusu epikur aşırılığa şiddet ile karşıdır. Elen dehasının en tutarlı özelliklerinden bir tanesi de tutarlılığı ilahlaştırmış olması ve aşırlığa şiddet ila karşı çıkmasıdır. Cinsel özgürlüğü Freud'a mal etmiyorum. Cinsellik ve Özgürlük konusunda ayrı ayrı bir kaç söylemde bulunmak istiyorum. Cinsellik; evrim sürecinde tek tanrılı dinler ve erkek egemenliği ile birlikte aşağılanan bir ihtiyaç haline gelmiş ve binlerce yıl insanların saklanan güdüsü olmuştur. 20. yy ile birlikte bu ihtiyaç ait olduğu yerine kavuşmuştur. "İnsan özgürlüğünün mükemmel ifadesi, görünüşte gerekçesiz olan `keyfi eylem'dir." Sartre'ın bu deyişini de özgürlük üzerine dile getirişle beraber cinsellik ve özgürlüğü aynı potada eritmek daha kolay olacaktır. Batıdaki tezahürü hükmet olan rasonalizm doğuda uyum sağla diye seslenir. Bu bağlamda doğunun yer yüzü kaynaklı dinleri cinselliği uyum sağlamanın bir yolu olarak algılar. Dolayısı ile doğuda cinsellik ortaçağa kadar ve geleneğin takip edildiği kadarı ile günümüze dek özgürce yaşanabilmiştir. Söz ister istemez tarihin medeniyet miladı olan Sümerlere gelecektir. Bu noktada şunu söylemekle yetinirim ki; sümerlerin heykel, anıt veya şiirlerini görmüş-okumuş olmanız bile onların cinselliğe ne derece özgür ve insani bir eylem olarak bakıldığını gösterir. Fakat aynı şeyi coğrafyanın diğer büyük devleti babiller için söylemek mümkün değildir. Her ne olursa olsun tarihten öğrendiğimiz bir şey var; erkekler her şart altında cinselliklerinde özgür olmuşlardır. Şimdi söz konusu edilen ise insanın cinselliğinde hür olmasıdır. Modern diye tabir edegeldiğimiz ve ayaklanmalaı ile savaşları en fazla göze batan özelliği olan son üç yüzyıl her çeşit özgürlük adına verilen mücadelelere sahne olmuştur. Cinsel Özgürlük konusu ise insanların cinselliğin iki taraflı bir eyleyiş olduğunu idrak etmesi ile dile gelmiştir. Şimdi ise ancak fakir toplumların verdiği bir mücadeledir. Evet cinsellik ancak iki taraflıdır. Ne sadece erkek için bir zevk aracı ne de soyun devamı için erkeğin kadını döllemesinden ibaret bir eyleyiştir. O bir bütünleşme durumudur. Fizyolojik ihtiyaçlar içerisinde meditsyon gibi algılanabilecek yegane gereksinimdir.

Şu da benim biraz sinirimi bozuyor: Bu ülkenin batısı cinsellik ve aşk adına savaşlarla dolu bir tarihe sahip bir iklimdir. Ya şimdi...
Şunu bilmek gerekir ki, bu nesnel, gerçek bir zorluk ve de bunun üstesinden ancak bilimsel kesinlik ve soyutlama çıraklığı ile gelinebilir. Bu çıraklık eğitimiyse bir günde tamamlanmıyor.

Misafir_Akrep

Okunmamış mesaj gönderen Misafir_Akrep » Cmt 19 Oca, 18:03

SelçukÖzcan yazdı:Epikur konusu ile başlamak istiyorum. Epikur haz derken cinselliği kastetmez ve aslında haza dayalı ilişklerden önerdiği ve yücelttiği dostluktur. Hazdan kastettiği ise fiziksel acının yokluğu ve ruh huzurudur. Burada epikur'un ruh derken maddi bir birleşimden bahsettiğini hatırlatalım. Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki hedonizmin kurucusu epikur aşırılığa şiddet ile karşıdır. Elen dehasının en tutarlı özelliklerinden bir tanesi de tutarlılığı ilahlaştırmış olması ve aşırlığa şiddet ila karşı çıkmasıdır. Cinsel özgürlüğü Freud'a mal etmiyorum. Cinsellik ve Özgürlük konusunda ayrı ayrı bir kaç söylemde bulunmak istiyorum. Cinsellik; evrim sürecinde tek tanrılı dinler ve erkek egemenliği ile birlikte aşağılanan bir ihtiyaç haline gelmiş ve binlerce yıl insanların saklanan güdüsü olmuştur. 20. yy ile birlikte bu ihtiyaç ait olduğu yerine kavuşmuştur. "İnsan özgürlüğünün mükemmel ifadesi, görünüşte gerekçesiz olan `keyfi eylem'dir." Sartre'ın bu deyişini de özgürlük üzerine dile getirişle beraber cinsellik ve özgürlüğü aynı potada eritmek daha kolay olacaktır. Batıdaki tezahürü hükmet olan rasonalizm doğuda uyum sağla diye seslenir. Bu bağlamda doğunun yer yüzü kaynaklı dinleri cinselliği uyum sağlamanın bir yolu olarak algılar. Dolayısı ile doğuda cinsellik ortaçağa kadar ve geleneğin takip edildiği kadarı ile günümüze dek özgürce yaşanabilmiştir. Söz ister istemez tarihin medeniyet miladı olan Sümerlere gelecektir. Bu noktada şunu söylemekle yetinirim ki; sümerlerin heykel, anıt veya şiirlerini görmüş-okumuş olmanız bile onların cinselliğe ne derece özgür ve insani bir eylem olarak bakıldığını gösterir. Fakat aynı şeyi coğrafyanın diğer büyük devleti babiller için söylemek mümkün değildir. Her ne olursa olsun tarihten öğrendiğimiz bir şey var; erkekler her şart altında cinselliklerinde özgür olmuşlardır. Şimdi söz konusu edilen ise insanın cinselliğinde hür olmasıdır. Modern diye tabir edegeldiğimiz ve ayaklanmalaı ile savaşları en fazla göze batan özelliği olan son üç yüzyıl her çeşit özgürlük adına verilen mücadelelere sahne olmuştur. Cinsel Özgürlük konusu ise insanların cinselliğin iki taraflı bir eyleyiş olduğunu idrak etmesi ile dile gelmiştir. Şimdi ise ancak fakir toplumların verdiği bir mücadeledir. Evet cinsellik ancak iki taraflıdır. Ne sadece erkek için bir zevk aracı ne de soyun devamı için erkeğin kadını döllemesinden ibaret bir eyleyiştir. O bir bütünleşme durumudur. Fizyolojik ihtiyaçlar içerisinde meditsyon gibi algılanabilecek yegane gereksinimdir.

Şu da benim biraz sinirimi bozuyor: Bu ülkenin batısı cinsellik ve aşk adına savaşlarla dolu bir tarihe sahip bir iklimdir. Ya şimdi...
Anlatım çok muhteşem olmuş..Gayet açık ve tutarlı ispatlanabilir söylemler..
Bu ülkenin batısında halen bu savaşlar içten içe sürmektedir. Ama insanlar, ne dine ne de Tanrıya, topluma taptıkları kadar tapmıyordur bu topraklar da.. O yüzden Batısında bir çok kişi kendi aşk ve cinsel özgürlüğüne ulaşma mücadelesi verirken bu olaylar yüzeyde görünmez gizli kapaklıdır.


Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“Araştırma Genel Konular” sayfasına dön