Avrupa Birliği

Kategoriler Dışındaki Genel Konularla İlgili Araştırma Yazıları.
bilge

Avrupa Birliği

Okunmamış mesaj gönderen bilge » Prş 16 Kas, 13:11

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TARİHÇESİ

Avrupa kıtasında bir ‘birlik’ oluşturma fikri 14. yüzyıldan itibaren tarihçileri, filozofları, hukukçuları ve siyaset adamlarını cezbetmiştir. I.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da bir “Birliğin” oluşturulmasına yönelik önemli fikirler üretilmiş olmasına rağmen bunların olgunlaşıp benimsenmesi ancak II. Dünya Savaşı sonrasında mümkün olmuştur. Bu sürecin ilk sonucu, siyasi temelli ve insan haklarını koruma, çoğulcu demokrasiyi sağlama amaçları üzerine kurulmuş bir uluslararası örgüt olan Avrupa Konseyi’nin 1949 yılında Strazburg’da kurulması olmuştur.

9 Mayıs 1950'de Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet’nin tasarısına dayanan ve birleşik Avrupa’nın temellerini atan Schuman Planı’nı yayımlamıştır. Schuman Planı, Avrupa’da barışın kurulabilmesi için Fransız-Alman dostluğunun şart olduğunu belirtiyor ve bu çekirdek etrafında Avrupa’nın bütünleşmesi gerektiği görüşünü esas alıyordu. Plana göre, yüzyıllardır Avrupa’da süregelen Fransız-Alman çekişmesini ortadan kaldırmanın yolu, yüksek bir otoritenin yönetimi altında, Fransız-Alman ortak kömür ve çelik üretimini sağlamak ve söz konusu örgütü bütün Avrupa ülkelerinin katılımına açık tutmaktı.

Bu çerçevede, 1951 yılında Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg, Paris’te imzaladıkları bir Antlaşma ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kurmuşlardır. Böylece AKÇT ile devletler, tarihte ilk defa, kendi iradeleri ile ulusal egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü bir kuruma devretmişlerdir. II. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, milyonlarca vatandaşını kaybetmiş, ekonomik ve siyasi yıkım yaşayan Avrupa’da, entegrasyonun başta savaş sanayi olmak üzere o dönemdeki endüstriyel gelişim için büyük önem taşıyan bu iki sektörde başlaması tesadüf değildir. Nitekim kömür ve çelik sektöründe başlayan bu ekonomik entegrasyon Avrupa’da sürekli barışın sağlanmasının ilk adımı olmuş ve bugünkü Avrupa Birliği’nin temeli böylece atılmıştır

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulmasından sonra, Avrupa Savunma Topluluğu ile Avrupa Siyasal Topluluğu’nun oluşturulmasına yönelik girişimler meydana gelmiş ancak bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. Bir taraftan NATO’nun kurulması, diğer taraftan Avrupa bütünleşmesinin önce ekonomik alanda gerçekleşmesinin daha gerçekçi olacağı düşüncesi, çabaları ekonomik alanda yoğunlaştırmış ve 25 Mart 1957’de Roma’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuran Antlaşma AKÇT üyesi 6 ülke tarafından imzalanmıştır. AET gibi Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) da 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kurulmuştur. 1965’de kurucu üyelerin imzalamış oldukları “Birleşme Antlaşması” (füzyon antlaşması) sonucunda, AKÇT, AET ve EURATOM için tek bir Konsey, Komisyon ve Parlamento oluşturulmuş, bütçeleri birleştirilmiş ve “Avrupa Toplulukları” terimi kullanılmaya başlamıştır.

Aynı dönemde, diğer bazı Avrupa ülkeleri (Avusturya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre ve İngiltere) İngiltere’nin önerisiyle 1960 yılında Stockholm’de imzalanan bir anlaşma ile Avrupa Serbest Ticaret Alanı’nı (EFTA) kurmuşlardır. EFTA ülkeleri kendi aralarında sanayi ürünlerinde gümrük ve eş etkili vergilerle diğer kısıtlamaları kaldırmışlar, ancak üçüncü ülkelere karşı ulusal mevzuatlarını uygulamayı sürdürmüşlerdir. Bu temel farkın dışında, o dönemde EFTA ile AET’nin önemli farklarından bir diğeri de EFTA’nın tarım sektörünü serbest ticaret alanı içine almaması olmuştur. Zaman içinde üyelerinin büyük bir kısmının AET’ye katılmasıyla eski önemini yitirmiş olan EFTA bugün, İzlanda, Liechtenstein, Norveç ve İsviçre’den oluşmaktadır ve AB ile EFTA’nın üç üyesi arasında (İzlanda, Liechtenstein, Norveç) bir Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) kurulmuş durumdadır.

1968 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanarak yürürlüğe girmesiyle üye ülkelerin gümrük alanları, tek bir gümrük alanı haline gelmiştir.

Birliğin ilk genişlemesi, 1972’de İngiltere, Danimarka, ve İrlanda’nın Topluluğa üyelik antlaşmalarının imzalanmasıyla gerçekleşmiş, ardından 1981’de Yunanistan ve 1986’de İspanya ve Portekiz’in katılmasıyla üye sayısı 12’ye yükselmiştir.

14 Haziran 1985 tarihinde Almanya, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Hollanda tarafından imzalanan Schengen Antlaşması; taraf ülkelerin ortak sınırlarında kişilere tüm vize ve gümrük işlemlerinin kaldırılması ve üçüncü ülke vatandaşlarına yönelik ortak vize ve gümrük işlemleri uygulanmasını öngörmüştür. İtalya (1990), İspanya ve Portekiz (1991), Yunanistan (1992), Avusturya (1995), İsveç, Finlandiya ve Danimarka (1996) da imzalayan ülkeler arasına katılmıştır. Birlik üyesi olmayan İzlanda ve Norveç’in de AB’nin serbest dolaşım alanına dahil edilmesi amacıyla, bu iki ülke ile 18 Mayıs 1999 tarihinde anlaşma yapılmıştır. 5 Haziran 2005 tarihinde de İsviçre, yapılan referandum sonucu Schengen Anlaşması’nı kabul etmiştir.

1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar, ilk kez kapsamlı bir biçimde tadil edilmiştir. Avrupa Tek Senedi ile yeni ortak politikalar saptanmış, mevcut olanlar geliştirilmiştir. Bu çerçevede Roma Antlaşması’na sosyal politika, ekonomik ve sosyal uyum, çevre gibi konularda yeni maddeler eklenmiştir. Ayrıca, “işbirliği usulü” adı verilen bir sistem çerçevesinde Avrupa Parlamentosu’na Komisyon’un yasa koyma önerilerini ikici kez değerlendirmek suretiyle yasama sürecini daha yakından etkileme imkanı verilmiştir. Yine Tek Senet ile, daha önce oybirliğinin gerekli olduğu, Ortak Gümrük Tarifesi’nde değişiklik yapılması, hizmetler, sermayenin serbest dolaşımı, ortak ulaşım politikaları konularında alınan kararların nitelikli çoğunluğa dayanması kararlaştırılmıştır. Üye ülkeler arasında “Avrupa Siyasi İşbirliği” aracılığı ile dış politikada işbirliği yapılması da Tek Senet ile karara bağlanmıştır.

Avrupa Topluluğu’nda tek para birimi ve ortak bir merkez bankası sistemine dayalı bir “ekonomik ve parasal birlik” ile ortak dış politika ve savunma politikası perspektiflerine dayalı “siyasi birlik” kurulmasını öngören Avrupa Birliği’ni kuran Antlaşma ise (Maastricht Antlaşması) 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanmış ve 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Maastricht Antlaşması ekonomik faaliyetlerin uyumlu ve dengeli gelişimini; enflasyonsuz, sürdürülebilir ve çevre korumasına önem veren bir büyümenin sağlanmasını; üye ülke ekonomilerinin uyum içinde birbirlerine yaklaşmasını ve Avrupa vatandaşları için daha güçlü bir Birlik yaratılmasını hedeflemiştir.

Antlaşma kapsamında,

tek paraya geçilmesini sağlayacak bir ekonomik ve parasal birliğin kurulması;
AB vatandaşlarına yaşadıkları ülkenin belediyelerinde seçme ve seçilme hakkı veren bir Avrupa vatandaşlığının oluşturulması;
Avrupa güvenliğini sağlayacak ve demokrasi ve insan hakları gibi ortak değerleri savunacak bir ortak dış ve güvenlik politikasının meydana getirilmesi;
Birliğin iç güvenliğini sağlamak üzere hukuk ve içişlerinde işbirliğinin sağlanması
konuları ele alınmıştır. Ayrıca, eğitim, kültür, kamu sağlığı ve tüketicinin korunması, ulaştırma, vize politikası ve sanayi politikası gibi belirli politika alanları da Antlaşma kapsamı dahil edilmiştir. Bu alanlarda oluşturulacak ortak politikalar ve ilgili AB mevzuatı üye ülkeler üzerinde bağlayıcı olacaktır. Antlaşma’nın getirdiği çok önemli bir yenilik de “yetki ikamesi” ilkesidir. Buna göre, ancak herhangi bir sorunun boyut ve niteliği nedeniyle, AB düzeyinde müdahalenin üye devletlerinkinden daha etkin olacağı hallerde AB yetki kullanacaktır.
Bu gelişmeler neticesinde, Maastricht Antlaşması ile Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET, EURATOM) Avrupa Birliği (AB) bünyesine dahil edilmiştir. Avrupa Birliği’ni kuran bu Antlaşma ile AB’nin “üç temel sütunu” oluşturulmuştur. Birinci sütun, Roma Antlaşması ile oluşturulan Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu ile Paris Antlaşması’yla kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğundan meydana gelmektedir. Ekonomik ve parasal birlik ve daha önce bahsedilen yetkiler de bu sütuna dahildir. İkinci sütun, Ortak Dışişleri Güvenlik Politikasını (ODGP) içermekte ve Avrupa çapında bir savunma politikasını başlatmayı hedeflemektedir. Üçüncü sütun ise, Adalet ve İçişlerini kapsamaktadır. Bu çerçevede, göç ve siyasi iltica alanlarında aralarındaki işbirliğini artırmak isteyen üye ülkeler bir Avrupa Polis Ofisi (Europol) kurmuşlardır. Ancak ikinci ve üçüncü sütun, karar alma mekanizmaları ve hükümetler arası karakterleri nedeniyle birinci sütundan farklıdır. Bu alanlarda, üye ülkeler, AB Zirveleri ya da Bakanlar Konseyi kanalıyla girişimde bulunabilirler. Ancak bu çerçevede alınan kararlar siyasi nitelikte olup Adalet Divanı önünde bağlayıcılıkları yoktur.

Ayrıca Maastricht Antlaşması varolan karar alma mekanizması yöntemlerini (Parlamento onayı, danışma ve işbirliği) bazı yeni alanlara genişletmiş ve buna ek olarak, yeni bir yöntem olan “ortak karar alma” prosedürünü düzenlemiştir.

1 Ocak 1993’te Tek Pazar’ın oluşmasıyla birlikte, 12 üye ülke arasında malların, sermayenin, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımı tam anlamıyla sağlanmıştır. Haziran 1993’te ise AB Devlet ve Hükümet Başkanlarının AB’nin Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerini (MDAÜ) kapsayacak şekilde genişlemesi yönünde karar aldıkları Kopenhag Zirvesi’nde, AB’ye üyelik kıstasları belirlenmiştir. “Kopenhag Kriterleri” olarak bilinen bu koşullar, AB üyelik başvurusu kabul edilen tüm aday ülkeler tarafından yerine getirilmesi gereken asgari koşulları ifade etmektedir. Siyasi ve ekonomik kriterler ile müktesebat uyumu olmak üzere üç grupta toplanan bu koşullar şunlardır;

Siyasi kriterler: Avrupa Birliği Anlaşması’nın tam üyelikle ilgili maddesine eklenen demokrasinin güvence altına alındığı istikrarlı bir kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygı koşullarıdır.
Ekonomik kriterler: iyi işleyen bir pazar ekonomisi ve AB içindeki piyasa güçlerine ve rekabet baskısına karşı koyabilme kapasitesidir.
Topluluk müktesebatının kabulü: AB’nin çeşitli siyasi, ekonomik ve parasal hedeflerine bağlılık.
Birlik, 1 Ocak 1995’ten itibaren “Avrupa Birliği” (AB) olarak anılmaya başlanmış, aynı yıl Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla 15 üyeli hale gelmiştir.

Tek para birimine geçiş ve AB’nin genişlemesine ilişkin sürecin belirlenebilmesi amacıyla Mart 1996’da başlatılan Hükümetlerarası Konferans 16-17 Haziran 1997 tarihlerinde gerçekleştirilen Amsterdam Zirvesi ile tamamlanmıştır. Zirve toplantısında, AB’nin 5. genişleme sürecine başlaması ve 1 Ocak 1999 tarihinde tek para birimi olan Euro’ya geçilmesi teyit edilmiştir. Ayrıca Ortak Dışişleri ve Savunma Politikası, Adalet ve Güvenlik Politikası ve Maastricht Antlaşması üzerindeki bazı değişiklikleri içeren Amsterdam Antlaşması imzalanmış ve Mayıs 1999’da yürürlüğe girmiştir.

Amsterdam Antlaşması’nın hedeflerinden biri Avrupa Birliği’nin, Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerine doğru genişleme perspektifi dikkate alınarak, kurumsal ve siyasal yapısının güçlendirilmesi olmuştur. Ancak Antlaşma genişleme konusunda temel kurumsal mekanizmaları oluşturmada bekleneni verememiş, buna rağmen ortak karar mekanizmasını daha kolay işler hale getirecek bazı önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir.

Amsterdam Antlaşması’nın en önemli sonuçlarından biri, adalet ve içişleri konularının büyük bir kısmını Birinci Sütun kapsamına almak ve yeni öncelikler koymak suretiyle bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı yaratmasıdır. Nitekim Antlaşma’nın ana hedefi “dış sınır denetimleri, göç, sığınma ve suçla mücadele ve önlemeye ilişkin uygun tedbirler aracılığıyla, kişilerin serbest dolaşımının garanti edildiği bir özgürlük ve adalet alanı yaratarak Birliği korumak ve geliştirmek” olarak tanımlanmıştır.

Adalet ve içişleri alanlarında işbirliği konusunda Maastricht Antlaşması’nda sadece “demokrasinin ilkeleri” ve “temel haklar” yer alırken, Amsterdam Antlaşması’nda AB’nin özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ile hukuk devleti ilkeleri üzerine kurulu olduğu belirtilmektedir. Avrupa Topluluğu, Amsterdam Antlaşması ile, AB içinde kişilerin serbest dolaşımı için gerekli olduğu ölçüde, göç ve iltica, dış sınırlar, ve medeni hukukta adli işbirliği konularında mevzuat çıkarma yetkisine sahip olmuştur. Ayrıca Antlaşma ile insan hakları alanında önemli bir adım atılmıştır. Antlaşma’nın 7. maddesine göre, insan haklarını sürekli ve ciddi olarak ihlal ettiği tespit edilen bir üye devlete karşı diğer üyelerin yaptırım uygulama hakkı doğmuştur. Bu maddeler şimdiye dek hiç uygulanmamış ancak uygulanabilme ihtimalinin varlığı dahi, üye ülkelerin insan hakları uygulamaları konusunda daha dikkatli davranmasını sağlamıştır.

Öte yandan Amsterdam Antlaşması ile, “polis, ceza ve gümrük işbirliği” Üçüncü Sütunda bırakılırken, "vizeler, iltica, göç ve kişilerin serbest dolaşımıyla ilgili diğer politikalar" Birinci Sütun kapsamına alınmıştır. Ayrıca Antlaşma kapsamına, Schengen Anlaşması da alınmış, böylece AB müktesebatının bir parçası olan Schengen müktesebatına aday ülkelerin uyum sağlaması gerekliliği doğmuştur.

12-13 Aralık 1997 tarihlerinde yapılan Lüksemburg Zirvesi’nde ilk kez, 11 aday ülke arasında bir sınıflandırma söz konusu olmuştur. Kopenhag siyasi kriterlerini karşılayarak müzakerelere başlayan ülkeler (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Polonya, Slovenya ve GKRY) “ilk dalga”, siyasi kriterleri yerine getirmemiş ve henüz müzakereye hazır görünmeyen diğer ülkeler (Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya) ise “ikinci dalga” ülkeleri olarak adlandırılmıştır. Bu ülkelerin mevzuatlarının ana başlıklar itibariyle Topluluk müktesebatına uyumunu tespit etmek amacıyla bir analitik inceleme süresi başlatılmıştır.

Genişleme süreci bir yandan devam ederken, AB, derinleşme çabalarını da sürdürmüştür. 1 Ocak 1999 tarihinde Euro, 11 üye ülkede (Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Portekiz) resmi para birimi haline gelmiş ve üye ülkelerin ulusal paralarının Euro’ya dönüşüm oranları geri dönülemez bir şekilde sabitlenmiştir. Danimarka ve İngiltere ile katılım şartlarını karşılayamayan Yunanistan ve İsveç ise “adaylar” olarak kalmışlardır. 1 Ocak 2002’de Avrupa ortak para birimi Euro, 12 ülkede resmen tedavüle girmiş, banknot ve madeni para olarak kullanılmaya başlanmıştır. İyileşen ekonomik durumu sayesinde Yunanistan da Euro alanı için katılımcı ülke olmaya hak kazanmıştır.

23-24 Mart 2000 tarihlerinde gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi’nde ise, AB’nin istihdamı güçlendirmeye ve bilgi üzerine kurulu bir ekonomi çerçevesinde ekonomik reform ve sosyal uyumu gerçekleştirmeye yönelik yeni stratejisi tanımlanmıştır. Lizbon Stratejisi olarak adlandırılan bu yeni yaklaşım ile başlayan süreç çerçevesinde AB’nin 2010 yılına kadar; “daha çok sayıda ve daha iyi iş ve daha büyük bir toplumsal uzlaşmayla, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilecek, bilgiye dayalı dünyanın en rekabetçi ve dinamik ekonomisi” haline getirilmesi amaçlanmıştır. Ancak Lizbon Stratejisi’nin kabul edilmesinden 2005 yılına dek geçen beş yıllık süre içinde öngörülen hedeflere ulaşılamadığı gözlemlenmiştir. Bunun üzerine AB Komisyonu tarafından Lizbon Stratejisi’ni canlandırmak üzere 2005-2010 dönemi için yeni bir Sosyal Gündem oluşturularak 9 Şubat 2005 tarihinde açıklanmıştır.

7-9 Aralık 2000 tarihlerinde yapılan Nice Zirvesi’nde AB üyesi ülkeler, genişleme süreci kapsamında AB’nin gerçekleştirmesi gereken kurumsal reformlarla ilgili olarak Şubat 2000’de oluşturulan Hükümetlerarası Konferans (HAK) çerçevesinde varılan sonuçlar temelinde Kurucu Antlaşmalara değişiklik getiren bir Antlaşma üzerinde uzlaşmaya varmışlardır. 26 Şubat 2001 tarihinde imzalanan Nice Antlaşması, tüm üye ülkelerde onaylanmasının ardından 1 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başlıca amacı Birliği, yeni üyeler alarak genişlemeye hazırlamak olan bu Antlaşma, 15 üye ülke ve 12 aday ülkenin (Türkiye hariç) AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu’ndaki üye sayıları dağılımı ile AB Konseyi’nde karar almadaki oy ağırlıklarını belirlemiş, Bakanlar Konseyi’ndeki ağırlıklı oy oranlarını değiştirmiştir.

1 Mayıs 2004 tarihinde 10 ülke, Çek Cumhuriyeti, Estonya, GKRY, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’nın katılımıyla Birlik, beşinci ve en büyük genişlemesini gerçekleştirmiştir.

28 Şubat 2002 tarihinde AB Anayasası taslağını oluşturmak üzere 105 üyeli “Avrupa’nın Geleceği Kurultayı” toplanmıştır. Kurultay, 16 aylık bir dönemin sonunda çalışmalarını tamamlamış ve taslak metni Hükümetlerarası Konferans’ta görüşülmek üzere AB Dönem Başkanlığı’na sunmuştur. Avrupa için bir Anayasa oluşturan Antlaşma Taslağı, 17-18 Haziran 2004 tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilen Zirve sonunda kabul edilmiştir. AB Anayasası, üye ve aday ülke liderleri tarafından Roma’da imzalanmış böylece 29 Ekim 2004 tarihinde son şeklini almıştır. AB Anayasası, Avrupa Birliği üye ülkelerinin siyasi bir birlik kurma yolunda attıkları en önemli adımı teşkil etmekte ve AB’nin temelini oluşturan kurucu antlaşmalar ile bugüne kadar onları değiştiren tüm antlaşmaları tek ve yeni bir metinde bütünleştirmektedir.

12 Ocak 2005 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen Anayasa’nın yürürlüğe gireceği tarih olarak Anayasal Antlaşma’da 1 Kasım 2006 belirtilmiştir. Ancak Anayasa’nın yürürlüğe girebilmesi için tüm üye ülkeler tarafından onaylanması gerekmektedir. Halihazırda, üye ülkeler, kendi Anayasaları tarafından belirlenen sisteme göre –parlamento veya referandum kanalıyla- onay sürecini sürdürmektedir. Ancak, üye devletlerden birinin dahi Anayasal Antlaşma’da belirtilen tarihe dek onaylamaması halinde yürürlüğe giremeyecek olan AB Anayasası zorlu bir onay süreci geçirmektedir. Özellikle, Fransa ve Hollanda’da gerçekleştirilen referandumlarda çıkan “hayır” kararı olumsuz etki yaratmıştır. Bu durum karşısında, 16-17 Haziran 2005 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nde, AB Anayasası onay sürecine ilişkin olarak, referandumlardan çıkan “hayır” sonuçlarının üye ülkeler arasında “domino etkisi” yaratmasını önlemek için onay sürecine bir yıl ara verilmesine karar verilmiştir. İngiltere, İrlanda, Portekiz, Danimarka, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya karara uygun olarak onay sürecini dondururken, G.Kıbrıs ve Lüksemburg gibi bazı üyeler süreci durdurmayarak AB Anayasasına onay vermiştir.




bilge

Okunmamış mesaj gönderen bilge » Prş 16 Kas, 13:12

KURUMLAR

Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi

Bakanlar Konseyi, AB’deki ana karar alma merciidir. Her bir üye ülkenin bakanlarından oluşur. Konsey Başkanı’nın girişimi veya Komisyon üyelerinin talebi üzerine gündemdeki konulara göre üye ülkelerin ilgili bakanları nezdinde toplanır. Örneğin, Bakanlar Konseyi, tarım ve balıkçılığa ilişkin konuları tartışacaksa, üye ülkelerin tarım ve balıkçılık bakanları “Tarım ve Balıkçılık Konseyi” olarak toplanır. AB’nin dış ilişkilerinin yanı sıra genel politika konularında geniş bir sorumluluğa sahip olmasından ötürü Genel İşler ve Dışişleri Konseyi toplantılarına, üye ülkelerin dışişleri bakanları dışında diğer ilgili bakanlar da katılabilir. Konsey toplantıları üye ülkelerin Daimi Temsilcilerinden oluşan Komite (COREPER) tarafından hazırlanır.

Toplam 9 farklı Konsey konfigürasyonu vardır:

Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi
Ekonomik ve Mali İşler Konseyi
Adalet ve İçişleri Konseyi
İstihdam, Sosyal Politika, Sağlık ve Tüketici Hakları Konseyi
Rekabet Konseyi
Ulaştırma, Telekomünikasyon ve Enerji Konseyi
Tarım ve Balıkçılık Konseyi
Çevre Konseyi
Eğitim, Gençlik ve Kültür Konseyi
Bakanlar Konseyi’nin 6 temel sorumluluğu vardır:

Yasama (Birçok alanda bu sorumluluğu Avrupa Parlamentosu ile paylaşır. Bkz. karar alma mekanizması)
Üye devletlerin genel ekonomi politikalarının koordinasyonu
AB bütçesinin onaylanması (Bu sorumluluğu Avrupa Parlamentosu ile birlikte yerine getirir)
AB ile diğer ülke(ler) veya uluslararası örgütler arasında uluslararası anlaşmalar imzalanması
Avrupa Konseyi tarafından ortaya koyulan yönlendirici ilkelere dayanarak AB’nin ortak dış ve güvenlik politikasının geliştirilmesi
Cezai konularda ulusal mahkemeler ve polis güçleri arasında işbirliğinin koordinasyonu
Konsey’de kararların çoğu, her üye ülkenin nüfusu oranında oy ağırlığına sahip olduğu nitelikli çoğunluk ile alınır. Ancak vergilendirme, dışişleri ve savunma politikası gibi hassas alanlarda oybirliği ile karar alınması gerekmektedir. AB üyesi her ülke, dönüşümlü olarak Konsey başkanlığını altı ay süresince üstlenir.

Avrupa Komisyonu

Komisyon’un dört temel görevi vardır: Avrupa Parlamentosu’na ve Konsey’e yasa önerisinde bulunmak; AB politikaları ve bütçesini yönetmek ve uygulamak; Avrupa Adalet Divanı ile birlikte Avrupa mevzuatının uygulanmasını sağlamak; AB’yi uluslararası düzeyde temsil etmek (örneğin AB ve diğer ülkeler arasında anlaşmalar müzakere etmek). Komisyon, üye devletlerin çıkarlarını temsil eden Konsey’in aksine, hükümetlerden bağımsızdır ve genel AB çıkarlarını korur. Bu çerçevede, Komisyon üyeleri 5 yıl sürecek görevlerine başlamadan önce tarafsızlık yemini ederler. Komisyon, icraatlarından Avrupa Parlamentosu karşısında siyasi olarak sorumludur. Bu çerçevede AP, güvensizlik önergesi vererek Komisyon’un görevine son verme yetkisine sahiptir.

Kasım 2004’te göreve başlayan yeni Komisyon, her üye ülkeden birer Komisyon üyesi olmak üzere toplam 25 üyeden oluşmaktadır. AB Konseyi tarafından nitelikli oy çokluğu ile belirlenen Komisyon Başkanı adayı, AP’nin onayını aldıktan sonra, üye devletlerin önerileri doğrultusunda AB Konseyi ile birlikte Komisyon üyeleri listesini oluşturur. Nihai listenin AB Konseyi’nin nitelikli oy çokluğu ile onaylanmasını takiben, Komisyon Başkanı ve Komisyon üyeleri AP onayına sunulur. AP onayı alındıktan sonra, AB Konseyi, Komisyon Başkanı ve üyelerini nitelikli oy çokluğu ile atar. Merkezi Brüksel’de olan Komisyon’un Lüksemburg’da ofisleri, tüm AB üyesi ülkelerde temsilcilikleri, dünyanın birçok başkentinde ise delegasyonları vardır.

Avrupa Parlamentosu

Avrupa Parlamentosu, 455 milyon Avrupa vatandaşının temsilcilerinden oluşur. 1979 yılından beri beş yılda bir doğrudan oyla seçilen Avrupa Parlamentosu üyelerinin sayısı 6. dönemde (2004-2009) 732’dir. Üye ülkeler, AP’de nüfusları oranında sandalye sayısına sahiptirler. Ancak, AP milletvekilleri, mensubu oldukları ülkeden bağımsız olarak, AP’deki siyasi grupların içinde faaliyet gösterirler. Günümüzde AP’de 7 siyasi grubun yanı sıra herhangi bir siyasi gruba bağlı olmayan bağımsız milletvekilleri de yer almaktadır. AP Başkanı milletvekilleri arasından, üyelerin salt çoğunluğu ile seçilir ve 2.5 yıl görev yapar.

Tüm Parlamentolar gibi Avrupa Parlamentosu’nun üç temel yetkisi vardır: yasama, denetim, bütçe. Bu çerçevede AP, Komisyon’un önerilerini inceler ve Konsey ile birlikte yasama sürecine katılır (bkz. karar alma mekanizması); yönelttiği yazılı veya sözlü sorularla başta Komisyon olmak üzere tüm AB kurumlarını denetleme yetkisine sahiptir; AB’nin yıllık bütçesini onaylamak ve uygulanmasını denetlemek suretiyle Konsey ile birlikte bütçe yetkisini paylaşır. Olağan aylık genel kurulu, tüm AP üyelerinin katılımıyla Strazburg’da; komite toplantıları ve diğer genel kurulları Brüksel’de gerçekleştirilen AP’nin Sekreteryası Lüksemburg’dadır. Toplantıları ve tartışmaları kamuya açık olan AP’nin kararları, tutum belgeleri ve toplantı tutanakları AB Resmi Gazetesi’nde yayınlanır. AP’nin 6. dönem (2004-2009) sandalye dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

6. DÖNEM (2004-2009) AVRUPA PARLAMENTOSU SANDALYE DAĞILIMI tablosu için tıklayınız



Avrupa Konseyi

1974 yılından beri toplanan Avrupa Konseyi, üye ülke devlet ve hükümet başkanlarıyla Avrupa Komisyonu Başkanı’nı bir araya getirir. Zirve olarak adlandırılan söz konusu toplantılarda liderler önemli konuları tartışırlar; AB’nin orta ve uzun vadeli politikalarını belirlerler. Avrupa Konseyi, AB Bakanlar Konseyi’nin dönem başkanlığını yürüten üye ülkenin devlet veya hükümet başkanının liderliğinde yılda en az 4 defa toplanır. Genel olarak Brüksel’de gerçekleştirilen toplantılara Dışişleri Bakanları ve bir Komisyon üyesi de katılır. Her toplantı sonunda Başkanlık Sonuç bildirisi yayımlanır.

Avrupa Birliği Adalet Divanı

AB mevzuatının tüm üye devletlerde aynı şekilde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamakla görevlidir. Adalet Divanı üye devletler, AB kurumları, işletmeler ve kişiler arasındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesi yetkisine sahiptir. Yetkisi, sadece ilgili Topluluk tasarrufunun yorumlanması veya geçerliliği konusunda karar verilmesi ile sınırlıdır; ulusal anlaşmazlıklarla ilgili karar verme yetkisi yoktur. Kararları bağlayıcıdır. Divan, her üye devletten birer tane olmak üzere 25 hakimden ve 8 savcıdan (Adalet Divanı’nın talep etmesi halinde Bakanlar Konseyi oybirliği ile sayının artırılmasına karar verebilir) oluşur. Hakimler ve savcılar ulusal yüksek mahkeme eski üyeleri veya konusunda yetkin avukatlar arasından üye devletlerin ortak kararı ile 6 yıl için atanır. Hakimler (ilk üçüncü yılın sonunda 7 hakim; sonraki üçüncü yılın sonunda 8 hakim) ve savcılar (her üç yılın sonunda 4 savcı) her üç yılda bir dönüşümlü olarak yenilenir.

Adalet Divanı’nın karşı karşıya olduğu binlerce davada yardımcı olunması amacıyla 1989 yılında Adalet Divanı bünyesinde İlk Derece Mahkemesi oluşturulmuştur. İlk Derece Mahkemesi, başta gerçek kişiler tarafından açılan ve işletmeler arasındaki haksız rekabete ilişkin olmak üzere çeşitli davalarda hüküm vermek ile görevlidir.

Sayıştay

1977 yılında kurulmuştur. Her bir üye ülkeden Konsey tarafından 6 yıl için atanan toplam 25 üyeden oluşur. Temel görevi, AB bütçesinin doğru bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Bu görevi yerine getirirken AB gelirleri veya harcamalarını idare eden her türlü kurumun kayıtlarını inceleyebilir; gerektiğinde yerinde denetleme yapabilir. Ayrıca her yıl bir önceki mali yıla ilişkin bir rapor hazırlar ve bunu Avrupa Parlamentosu’na ve Konsey’e sunar. Bu yıllık rapor, Avrupa Parlamentosu’nun Komisyon’un bütçeyi idaresini onaylayıp onaylamamasında önemli bir rol oynar. Sayıştay, bunların yanı sıra, AB mali tüzükleri kabul edilmeden önce görüş bildirir.

Diğer kurumlar ve organlar

Ekonomik ve Sosyal Komite- Başta işverenler, sendikalar, çiftçiler, tüketiciler ve diğer çıkar grupları olmak üzere sivil toplumun görüşlerini temsil eden ve çıkarlarını koruyan bir danışma organı ve AB karar alma sürecinin ayrılmaz parçasıdır. Ekonomik ve sosyal politika alanında karar alınırken danışılması gereken Komite, önemli gördüğü konularda kendi inisiyatifiyle de görüş bildirebilir. Ekonomik ve Sosyal Komite, üye devletler tarafından 4 yıl için atanan 344 üyeden oluşur.
Bölgeler Komitesi- Ekonomik ve Sosyal Komite ile benzer şekilde bir danışma organı olan Bölgeler Komitesi, AB karar alma sürecinde bölgesel ve yerel görüşlerin dikkate alınmasını sağlar. Bölgesel politika, çevre, eğitim, gençlik, ulaştırma gibi yerel ve bölgesel yönetimleri ilgilendiren konularda karar alınırken Bölgeler Komitesi’ne danışılması gerekmektedir. Komite ayrıca bu alanlarda kendi inisiyatifi doğrultusunda görüş bildirebilir. 1994 yılında Maastricht Antlaşması ile oluşturulan Bölgeler Komitesi, üye ülkelerin tavsiyeleri doğrultusunda Konsey tarafından 4 yıl için atanan 344 bölgesel ve yerel yetkiliden (bölgesel başkanlar, bölgesel parlamenterler, belediye meclis üyeleri, belediye başkanları vb.) oluşur.
Avrupa Merkez Bankası (AMB)- Maastricht Antlaşması’na dayanılarak 1998 yılında Frankfurt’ta kurulmuştur. Avrupa’nın tek para birimi olan Euro’nun idaresinden (kambiyo işlemlerinin yürütülmesi ve ödemeler sisteminin aksamadan çalışmasının sağlanması) ve AB’nin ekonomi ve para politikasının oluşturulması ve uygulanmasından sorumludur. AMB, bu görevini yerine getirirken tüm AB üyesi ülkeleri kapsayan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi ile birlikte çalışır ve Euro sisteminin karar alma organlarının kararlarını uygular. AMB, faaliyetlerini tam bir bağımsızlık içinde sürdürür. Diğer hiçbir kurum AMB, Euro Sistemi’ne dahil merkez bankaları veya karar alma organlarına talimat veremez.
Avrupa Yatırım Bankası (AYB)- AB’nin dengeli büyümesine katkıda bulunacak yatırım projeleri için kredi sağlayan AB’nin özerk ve kar amacı gütmeyen finans kuruluşudur. AB içerisinde ekonomik açıdan geri kalmış bölgelerin kalkınması amaçlı projelerin yanı sıra Akdeniz, Afrika, Karayip ve Pasifik, Latin Amerika ve Asya ülkelerindeki projeleri destekler. Mali piyasalardan borçlanılarak ve bankanın hissedarı olan AB üyesi ülkelerin ekonomik büyüklükleri oranında yaptığı sermaye katkısıyla finanse edilen AYB’nin merkezi Lüksemburg’dadır. AYB 1994 yılında Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelere (KOBİ) yönelik yatırımları desteklemek amacıyla kurulan Avrupa Yatırım Fonu’nun ana hissedarıdır.
Ombudsman- Ombudsman pozisyonu Maastricht Antlaşması tarafından oluşturulmuştur. AB vatandaşları, iş dünyası ve kurumları veya herhangi bir AB ülkesinde ikamet eden gerçek kişiler ile AB’de kayıtlı olan tüzel kişilerin AB kurumları (Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa İlk Derece Mahkemesi hariç) hakkındaki şikayetlerini soruşturur. Ombudsman, Avrupa Parlamentosu tarafından 5 yıl için seçilir.
Bu kurum ve organların dışında bazı teknik, bilimsel ve idari konularla ilgili olarak ajanslar kurulmuştur. Hali hazırda 16 Avrupa Topluluğu Ajansı bulunmaktadır(Avrupa Çevre Ajansı, Europol, Eurojust vb.)

Karar Alma Mekanizması (Yasama Süreci)

AB yasaları 4 şekilde oluşturulmaktadır:

Ortak karar prosedürü
Danışma prosedürü
İşbirliği prosedürü
Onay prosedürü
Söz konusu prosedürler arasındaki temel fark, Avrupa Parlamentosu’nun prosedüre ne derecede dahil olduğudur. Bu çerçevede AP, ortak karar prosedüründe Bakanlar Konseyi ile yetkiyi gerçek anlamda paylaşırken, danışma prosedüründe sadece fikrini belirtir. Avrupa Komisyonu, yeni bir kanun tasarısı sunmadan önce hangi prosedürün izleneceğine karar verir. Komisyon bu kararı alırken, ilke olarak, tasarının AT Antlaşması’nın hangi maddesine dayandığına bakar.

Ortak Karar Prosedürü

Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi’nin yasama görevini eşit düzeyde paylaştığı, AB’nin temel karar alma prosedürüdür. Bu çerçevede:

Komisyon mevzuat taslağını AP ve Konsey’e iletir; gerektiği durumlarda Bölgeler Komitesi ve Ekonomik ve Sosyal Komite’nin görüşünü alır.
1. Okuma: AP, ilgili komitesinin taslağa ilişkin raporuna dayanarak tutum belirler. AP, çoğu durumda taslağa ilişkin değişiklik önerisinde bulunur. Bu durumda, Komisyon taslak öneriyi değiştirir.
Bakanlar Konseyi, AP’nin değişiklik önerisini
kabul eder ve taslak yasalaşır.
veya üzerinde değişiklik yapar ve kabul ettiği ortak pozisyon belgesini AP’ye iletir. Bu durumda:
2. okuma: AP, ilgili komitesinin tavsiyesine dayanarak Konsey ortak pozisyon belgesine ilişkin görüş bildirir:
kabul ederse: taslak mevzuat, ortak pozisyon belgesine uygun şekilde kabul edilir.
reddederse: taslak mevzuat kabul edilmez.
Değişiklik önerisinde bulunursa: Değişiklik önerileri, Komisyon ve Konsey’e iletilir. Komisyon, önerilen değişikliklere ilişkin görüş bildirir. Konsey, Komisyon tarafından kabul edilen AP değişikliklerini nitelikli oy çokluğu ile kabul eder (Komisyon’un onaylamadığı değişikliklerin oybirliği ile kabul edilmesi gerekmektedir).
Uzlaşma komitesi: AP ve Konsey’in söz konusu taslak üzerinde anlaşmaya varamaması durumunda AP ve Konsey’den eşit sayıda temsilcinin katıldığı “uzlaşma komitesi”nde ele alınır. Komisyon temsilcileri de komite toplantılarına katılarak tartışmalara katkıda bulunur:
Uzlaşma komitesi’nde de anlaşmaya varılamaz ise taslak mevzuat yasalaşmaz.
Komite’de anlaşmaya varılırsa üzerinde anlaşma sağlanan metin 3. kez değerlendirilmek üzere AP’ye ve Konsey’e gönderilir ve her iki kurumun da onayı alındıktan sonra kabul edilir (3. okuma) (bkz.şema).
Ortak karar prosedürü, işçilerin serbest dolaşımı, iç pazar, tüketicinin korunması, eğitim, kültür, sağlık, trans-Avrupa ağları dahil 43 alanda uygulanmaktadır.

ORTAK KARAR PROSEDÜRÜ şeması için tıklayınız.



Danışma Prosedürü

Komisyon, önerisini Bakanlar Konseyi’ne ve Avrupa Parlamentosu’na iletir. Konsey, AP’ye ve diğer organlara- Ekonomik ve Sosyal Komite ve Bölgeler Komitesi- danışır. Danışma, bazı durumlarda zorunludur ve öneri, AP görüş bildirmeden yasalaşamaz. Diğer durumlarda ise danışma isteğe bağlıdır: Komisyon sadece Konsey’e AP’ye danışması yönünde öneride bulunur.

AP, Komisyon önerisini:

kabul edebilir;
reddedebilir veya
öneride değişiklik yapılmasını talep edebilir.
Ancak ne Komisyon ne de Konsey, AP’nin değişiklik taleplerini kabul etmek zorunda değildir ve AP görüşü taslağın kabul edilmesini engelleyemez. AP’nin değişiklik talep etmesi halinde, Komisyon tüm değişiklik taleplerini değerlendirir ve (eğer değişiklikleri kabul ederse) değiştirilmiş öneriyi Konsey’e iletir. Değiştirilmiş öneri Konsey tarafından değerlendirilir ve kabul edilir; değiştirilir veya reddedilir (oybirliği ile). Danışma prosedürü, tarım; vergilendirme; rekabet; özgürlük güvenlik ve adalet alanının oluşturulmasına ilişkin konular gibi alanlarda uygulanmaktadır.

İşbirliği Prosedürü

İşbirliği prosedürü son sözü Bakanlar Konseyi’ne bırakmakla birlikte, bazı kararların alınmasında, Avrupa Parlamentosu’na daha fazla danışılması amacıyla Tek Avrupa Senedi tarafından oluşturulmuştur. Amsterdam Antlaşması, bu prosedürün kapsamını oldukça daraltmış (ortak karar prosedürünün kapsamını önemli ölçüde genişletmiş); Nice Hükümetlerarası Konferansı’nda söz konusu prosedürün tamamıyla ortadan kaldırılması üye ülkelerin bir çoğu tarafından desteklense de bu yönde bir değişikliğe gidilmemiştir. İşbirliği prosedürü, halihazırda sadece ekonomik ve parasal politika alanında uygulanmaktadır.

Bu prosedür kapsamında:

Bakanlar Konseyi, AP görüşünü aldıktan sonra Komisyon önerisine ilişkin bir ortak pozisyon belgesini nitelikli oy çokluğuyla kabul eder.
AP:
Konsey’in ortak pozisyon belgesini kabul ederse: Konsey, ortak pozisyon belgesini nihai olarak onaylar.
Ortak pozisyon belgesini reddederse: Konsey, ortak pozisyon belgesini ancak oy birliği ile kabul edebilir.
Değişiklik önerisinde bulunursa: Komisyon, önerisini AP değişiklik önerileri doğrultusunda tekrar gözden geçirir. Konsey, gözden geçirilmiş öneriyi nitelikli oy çokluğu ile kabul eder; veya oybirliği ile değiştirerek kabul eder.
Onay Prosedürü

Onay prosedüründe Bakanlar Konseyi, karar almadan önce Avrupa Parlamentosu’nun onayını almak zorundadır. Onay prosedürü, bir tek farkla danışma prosedürü ile aynıdır: AP tasarı değiştirmek üzere öneride bulunamaz; sadece (kullanılan oyların mutlak çoğunluk ile) kabul veya reddedebilir. AP’nin reddetmesi durumunda karar alınmaz. Yapısal Fonlar ve Uyum Fonları, Avrupa Merkez Bankaları Sistemi/Avrupa Merkez Bankası’nın Statülerinin değiştirilmesi, başta yeni üye ülkelerin katılımı ve üçüncü ülkelerle yapılan ortaklık anlaşmaları olmak üzere uluslararası anlaşmalar gibi alanlarda AP’in onayı gerekmektedir. 17-18 Haziran 2004 Brüksel Zirvesi’nde kabul edilen ve 29 Ekim 2004’te Roma’da gerçekleştirilen törenle tüm üye devletler ve Bulgaristan, Romanya ve Türkiye tarafından imzalanan Anayasal Antlaşma, AB kurumları ve karar alma süreçlerine pek çok değişiklik getirmektedir. Tüm üye devletler tarafından onaylandıktan sonra halen yürürlükte olan antlaşmaların yerine geçecek Anayasal Antlaşma şu ana kadar 13 üye ülke tarafından onaylanmasına karşın; Fransa ve Hollanda’da gerçekleştirilen referandumlarda Anayasa’ya hayır çıkması ertesinde onay süreci diğer ülkelerde askıya alınmıştır.

Anayasal Antlaşma ile kurumlar ve karar alma sürecine ilişkin getirilen değişiklikler

Anayasal Antlaşma 16 aylık çalışma ve müzakereler sonucunda 17-18 Haziran 2004 Brüksel Zirvesi’nde kabul edilmiş ve 29 Ekim 2004’te Roma’da gerçekleştirilen törenle tüm üye devletler ve Bulgaristan, Romanya ve Türkiye tarafından imzalanmıştır. Tüm üye devletler tarafından onaylandıktan sonra halen yürürlükte olan antlaşmaların yerine geçecek olan Anayasal Antlaşma, yasama sürecini basitleştirmekte ve Avrupa Parlamentosu’nun karar alma sürecindeki rolünü güçlendirmekte; AB Konseyi, Bakanlar Konseyi ve Avrupa Komisyonu’na yönelik önemli değişiklikler getirmektedir. Aynasal Antlaşma’nın Fransa ve Hollanda’da düzenlenen referandumlarda reddedilmesinden sonra yaşanan gelişmeler, Anayasa’nın onay sürecini ve buna ilişkin planların ertelenmesine yol açmıştır.

Anayasal Antlaşma’nın yürürlüğe girmesi halinde karar alma mekanizmasında meydana gelecek değişiklerden bazıları:

Ortak karar alma mekanizmasının kapsamı, fikri mülkiyet, enerji, sosyal güvenlik gibi alanları da içine alacak şekilde genişletilmekte ve genel kural haline getirilmektedir (normal yasama prosedürü). Anayasa’da belirtilen diğer alanlarda ise özel yasama prosedürlerinin uygulanması öngörülmektedir. Özel yasama prosedürleri kapsamında Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi ortak karar almamakta; yasalar ve çerçeve yasalar sadece (AP’ye danıştıktan sonra) Konsey veya daha ender durumlarda (Konsey’e danıştıktan sonra) AP tarafından kabul edilmektedir. Özel yasama prosedürlerinin özellikle adalet ve içişleri; bütçe; vergilendirme; ve bazı politikaların belirli alanlarda uygulanması öngörülmektedir. Ancak, Anayasa’ya yerleştirilen “köprü maddesi” (bridging clause) ile, AB Konseyi’nin AP onayını aldıktan sonra oybirliği ile karar alması durumunda -hükümetlerarası konferansın toplanmasına gerek kalmadan- özel yasama prosedürlerinden normal yasama prosedürüne geçilmesine imkan tanınmaktadır.
Avrupa Parlamentosu’nun bütçeye ilişkin karar alma sürecindeki rolü de güçlendirilmektedir. Bütçe prosedürü, normal yasama prosedürü kapsamına dahil edilmekte; zorunlu ve zorunlu olmayan harcama arasındaki ayrım kaldırılmakta ve böylece AP’nin yetki alanı tüm bütçeyi içerisine alacak şekilde genişletilmektedir (halihazırda sadece zorunlu olmayan harcamaların AP tarafından onaylanması gerekmektedir).
Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalye sayısı artırılarak 2009 yılından itibaren en fazla 750 olacaktır. Bu çerçevede, Avrupa Konseyi, AP seçimlerinden önce en az 6 en fazla 96 olmak üzere AP’deki sandalye sayılarının üye ülkelere göre dağılımını belirleyecektir.
Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Bakanlar Konseyi, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği Adalet Divanı ile birlikte beş temel AB kurumundan biri olarak tanınmaktadır. Üye devletlerin devlet ve hükmet başkanları ile AP Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu başkanlarından oluşacak Avrupa Konseyi, yılda dört defa toplanacak, gerektiği durumlarda ilgili bakan veya Komisyon üyeleri Avrupa Konseyi toplantılarında yer alabilecektir. Avrupa Konseyi, Birliğin genel siyasi yönelimlerini ve öncelikleri ile dış politika alanındaki stratejik çıkarlarını ve hedeflerini belirleyecek; ve AB içindeki atamalarda önemli rol oynayacaktır (örneğin Avrupa Komisyonu Başkanı ile birlikte AB Dışişleri Bakanı’nı atayacak).
Avrupa Konseyi tarafından nitelikli oy çokluğu esasına göre 2.5 yıl için seçilecek bir Avrupa Konseyi Başkanı mevcut 6 aylık dönüşümlü başkanlık sisteminin yerine geçecektir. Eş zamanlı olarak ulusal bir görevde bulunamayacak olan Avrupa Konseyi Başkanı, Konsey içinde uyum ve mutabakatın kolaylaştırılmasına çalışacak; Birliği ortak dış ve güvenlik politikası konularında üçüncü ülkeler ve uluslararası örgütler nezdinde temsil edecektir.
Dışişleri Konseyi dışındaki Konseylerin Başkanlığı ise üye devletlerden eşit rotasyon (equal rotation) sistemine göre seçilecek üye devlet temsilcileri tarafından yerine getirilecektir. Avrupa Konseyi, nitelikli oy çokluğu ile söz konusu sistemin nasıl işleyeceğine ilişkin karar alacaktır.
Anayasal Antlaşma’da aksi belirtilmedikçe, Bakanlar Konseyi’nde, nitelikli oy çokluğu ile karar alınacak; oybirliği ile karar alınması gereken alanlar (dış politika, vergilendirme gibi) büyük ölçüde sınırlandırılacak; ve söz konusu alanlarda Avrupa Konseyi oybirliği ile, nitelikli oy çokluğuna geçilmesine karar verebilecektir.
1 Kasım 2009’dan itibaren her bir üye devletin belirli bir oranda oy ağırlığına sahip olduğu oy ağırlıkları sistemi kaldırılacak; bu çerçevede, nitelikli çoğunluğun sağlanması için halihazırda yerine getirilmesi gereken 3 kriter (oy ağırlığı barajı, üye devletlerin çoğunluğu, AB nüfusunun %62’si) yerine 2 kriterin (üye devletlerin %55’i ve en az 15 tanesi; AB nüfusunun %65’i) sağlanması yeterli olacaktır (çift çoğunluk esası). Ayrıca bir kararın bloke edilebilmesi için en az 4 üye devletin bir araya gelmesi şartı aranacaktır. Bakanlar Konseyi’nin Komisyon teklifi (veya AB Dışişleri Bakanı inisiyatifi) üzerine hareket etmediği durumlarda –adalet ve içişleri, ortak dış ve güvenlik politikası, ekonomi ve para politikası ve üyeliğin askıya alınması veya üyelikten ayrılma- ise nitelikli çoğunluk üye devletlerin %72’si ve AB nüfusunun %65’i anlamına gelecektir.
2014 yılına kadar Avrupa Komisyonu’nda her üye devletten bir Komisyon üyesi bulunacak; 2014 yılından sonra ise Komisyon üye sayısı -Komisyon Başkanı ve Dışişleri Bakanı dahil- üye ülke sayısının 2/3’ü kadar olacaktır (Ancak AB Konseyi, Komisyon üye sayısını oybirliği ile değiştirebilecektir). Yeni Komisyon’da, Komisyon üyeleri, AB Konseyi tarafından oy birliği ile oluşturulacak eşit dönüşüm sistemine göre seçilecektir.
Avrupa Komisyonu Başkanı, AB Konseyi tavsiyesi üzerine AP tarafından seçilecektir. AB Konseyi, tavsiyesinde AP seçim sonuçlarını göz önünde bulunduracaktır (Böylece Komisyon Başkanı’nın AP ‘ye karşı sorumluluğu net bir şekilde ortaya koyulmaktadır).
Bir AB Dışişleri Bakanı pozisyonu oluşturulacaktır. Avrupa Komisyonu Başkanı’nın onayı ile AB Konseyi tarafından nitelikli oy çokluğu ile atanacak AB Dışişleri Bakanı, ortak dış ve güvenlik politikası ile Avrupa güvenlik ve savunma politikasını yürütecek; dış ve güvenlik politika alanında AB’yi dışarıda temsil edecek; Dışişleri Konseyi’ne başkanlık yapacak; AB Komisyonu ikinci başkanı olacaktır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın ve İlk Derece Mahkemesi’nin adları değiştirilmektedir. Gelecekte, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Adalet Divanı, Genel Mahkeme (İlk Derece Mahkemesi) ve Özel Mahkemeler’i (Genel Mahkeme’ye bağlı olacak) kapsayacaktır. Ayrıca, vatandaşların AB düzenleyici mevzuata ilişkin olarak –kendilerini bireysel olarak etkilemese de- mahkemeye başvurmaları kolaylaşacaktır.
Avrupa Merkez Bankası, bağımsızlığına halel gelmeksizin, kurum statüsüne kavuşmaktadır.
Bölgeler Komitesi ile Sosyal ve Ekonomik Komite’nin üyelerinin görev süreleri 4 yıldan 5 yıla çıkarılmaktadır.


İktisadi Kalkınma Vakfı

bilge

Okunmamış mesaj gönderen bilge » Prş 16 Kas, 13:16

TÜRKİYE – AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ



Modern Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yüzünü Batıya çevirmiş olan Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kıtasında hızla gelişmekte olan uluslararası örgütlenme çabaları içinde yer almıştır: Türkiye, 1949 yılında Avrupa Konseyi’ne, 1952 yılında ise Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü’ne (NATO) katılmıştır. Bu doğrultuda, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1958 yılında kurulmasının ardından, 31 Temmuz 1959 tarihinde Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. AET Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiş ve 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması’nın 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmesiyle Türkiye-AB ortaklık ilişkisi başlamıştır.



Ankara Anlaşması’nın amacı, 2. maddede, “Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir” olarak belirtilmektedir. Anlaşma’nın en önemli hükümlerinden bir diğeri ise, Türkiye’nin üyeliğini düzenleyen 28. maddedir. “[Ankara] Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlerin tümünün Türkiye'ce üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler” ifadesine yer veren söz konusu maddede, ortaklığın nihai hedefi Türkiye’nin üyeliği olarak belirlenmiştir.



Ankara Anlaşması, Türkiye’nin üyeliği hedefine yönelik olarak “hazırlık dönemi”, “geçiş dönemi” ve “son dönem” olmak üzere üç devreden oluşan bir entegrasyon modeli öngörmüştür: İlk dönem, Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibariyle başlamıştır. Taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik “Hazırlık Dönemi” olarak belirlenen bu dönemde, Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. Buna karşılık, Topluluk, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol çerçevesinde 1971 yılından itibaren, tek taraflı olarak, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak sıfırlamıştır. Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesiyle, hazırlık dönemi sona ermiş ve “Geçiş Dönemi”ne ilişkin koşullar belirlenmiştir. Bu dönemde, taraflar arasında sanayi ürünleri, tarım ürünleri ve kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ve Gümrük Birliği’nin tamamlanması öngörülmüştür. Türkiye, “Geçiş Dönemi”nde, AB’den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı gümrüklerini 12-22 yıllık listeler dahilinde kademeli olarak azaltarak sıfırlamayı ve Topluluğun Ortak Gümrük Tarifesi’ne (OGT) uyum sağlamayı üstlenmiştir.



Türkiye-AB ilişkileri, 1970’li yılların başından 1980’lerin ikinci yarısına kadar, siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı istikrarsız bir gelişim sergilemiş, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ilişkiler resmen askıya alınmıştır. İlişkilerin dondurulmasının ardından, Ortaklık Konseyi ilk kez 1986 yılında toplanabilmiştir. Bu noktada Türkiye, üyelik başvurusunda bulunmayı amaçladığını belirtmiş ve 14 Nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması’nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, Roma Antlaşması’nın 237., AKÇT Antlaşması’nın 98. ve EURATOM Antlaşması’nın 205. maddelerine dayanarak üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989’da açıklamış ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin, Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir.



Türkiye, bunun üzerine, üyelik süreci açısından önemli bir adım oluşturacağı gerçeğinden hareketle, öncelikle Gümrük Birliği’ni tamamlamayı hedeflemiş ve bunun için gerekli çalışmalara hız vermiştir. Bu çerçevede, 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) uyarınca, 1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği tamamlanmış ve Türkiye-AB Ortaklık İlişkisi’nin “Son Dönem”ine geçilmiştir. Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile Türkiye-AB ilişkileri ayrı bir boyut kazanmıştır. Zira, Gümrük Birliği Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin en önemli aşamalarından birini oluşturmaktadır.



Bu dönemde AB Komisyonu tarafından, AB’nin genişleme sürecini değerlendiren “Gündem 2000” Raporu hazırlanmış ve 16 Temmuz 1997 tarihinde açıklanmıştır. Rapor’da Türkiye’nin siyasi ve ekonomik sorunları nedeniyle genişleme sürecine dahil edilmeyeceği ifade edilmiştir. Bunu takiben, 12-13 Aralık 1997 tarihlerinde Lüksemburg’da gerçekleştirilen ve Ekonomik ve Parasal Birlik ile Genişleme konularının değerlendirildiği Zirve’de, Türkiye’nin adaylığı resmen teyit edilmemiş, ancak bir “strateji” önerilmiştir. Konsey’in bu yaklaşımı üzerine Türkiye, üyelik başvurusunu geri çekmeyeceğini, Gümrük Birliği uygulamasını devam ettireceğini, ancak AB ile siyasi diyaloğu askıya alacağını açıklamıştır. Ayrıca, Zirve sonuçlarının Türkiye’nin beklentilerini karşılamaması nedeniyle askıya alınan siyasi ilişkilerin, ancak AB’nin ayrımcı tutumunun sona ermesi ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi halinde normalleşeceği de ifade edilmiştir.



Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 1999 yılında yapılan Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık statüsünün teyit edilmesi ve Türkiye’nin AB’nin Yeni Genişleme Politikası çerçevesinde oluşturulan sisteme, diğer aday ülkelerle eşit statüde katılacağına ilişkin karar olmuştur. Helsinki Zirvesi’ni takiben başlayan adaylık sürecinde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de İlerleme Raporları hazırlanmıştır. 1999 yılında açıklanan İlerleme Raporu’nda yer alan değerlendirmeler, İlk Katılım Ortaklığı Belgesi’nin de temelini oluşturmaktadır.



AB Komisyonu’nun, genişleme politikası çerçevesinde oluşturduğu sistemin en önemli aracı olan Katılım Ortaklığı Belgesi, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne uyumu ve Topluluk mevzuatını üstlenmesi için gerekli çalışmaları tamamlamasına yönelik kısa ve orta vadeli hedefleri ortaya koyacak şekilde hazırlanmıştır. AB, Türkiye için hazırladığı ilk Katılım Ortaklığı Belgesi’ni 8 Mart 2001 tarihli kararı ile kabul etmiştir. Katılım Ortaklığı Belgeleri, aday ülkelerin üyeliğine kadar geçerliliğini korumakta, ancak adayların gösterdiği ilerlemelere göre, gerektiği takdirde, Komisyon tarafından yenilenmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin kaydettiği ilerlemeler ve oluşan yeni gereklilikler ışığında revize edilen Katılım Ortaklığı Belgesi 19 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilmiştir. Türkiye tarafından hazırlanan ve ilk Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan önceliklerin hangi somut önlemlerle ve hangi takvim çerçevesinde gerçekleştirileceğini gösteren ilk Ulusal Program 24 Mart 2001, revize edilmiş Ulusal Program ise 24 Temmuz 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.



Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinde diğer bir önemli dönüm noktası 12-13 Aralık 2002 tarihlerinde gerçekleşen Kopenhag Zirvesi’dir. Zirve’de 10 aday ülkenin katılım müzakerelerinin tamamlandığı ilan edilmiş ve Türkiye ile ilgili olarak, 2004 yılı İlerleme Raporu ve tavsiyesi doğrultusunda, Kopenhag siyasi kriterlerinin yeterli ölçüde karşılandığının belirlenmesi halinde gecikmeksizin katılım müzakerelerine başlanacağı ifade edilmiştir. Türkiye, Helsinki Zirvesi’ni takip eden dönemde yoğun bir reform sürecine girerek, AB siyasi kriterlerine uyum amacıyla çok sayıda yasa ve mevzuat düzenlemesini içeren 8 Uyum ve 2 Anayasa Değişikliği Paketi’ni kabul etmiştir.



AB’ye aday ülkeler, yasal uyumun yanında, Katılım Öncesi Ekonomik Program ile Avrupa Birliği’ne üyelik için uygun ekonomi politikaları ve reformları belirlemeyi ve üyelik sonrasında Ekonomik ve Parasal Birliğe katılmaya yönelik yapıyı oluşturmayı hedeflemektedir. Tüm aday ülkeler için bir yükümlülük olan söz konusu Program’ın temel önceliği Kopenhag ekonomik kriterlerini karşılamaktır. Katılım Ortaklığı Belgesi çerçevesinde hazırlanan ilk Katılım Öncesi Ekonomik Program 1 Ekim 2001, ikincisi 14 Ağustos 2002, üçüncüsü 15 Ağustos 2003, dördüncüsü ise 30 Kasım 2004 tarihlerinde AB Komisyonu’na sunulmuştur. Bunun yanında, adaylık statüsünün Helsinki Zirvesi’nde teyit edilmesinin ardından, Türkiye’ye sağlanan mali yardım miktarı da artırılmıştır.



Reform sürecinde kaydedilen somut ilerlemeyi takiben, AB Komisyonu, 6 Ekim 2004 tarihinde, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum yönünde kaydettiği aşamaların ve mevcut eksikliklerin saptandığı İlerleme Raporu’nu açıklamıştır. Komisyon bu Rapor’da, önceden belirlenmiş düzenlemelerin yürürlüğe girmesi koşuluyla Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli düzeyde karşıladığını belirtmiş ve katılım müzakerelerinin açılması önerisinde bulunmuştur. Bu öneri doğrultusunda, 16-17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleştirilen Zirve’de, Türkiye-AB ilişkileri açısından son derece kritik bir noktaya ulaşılmıştır. AB liderleri, Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde yerine getirdiğini belirterek müzakerelerin 3 Ekim 2005’te başlaması konusunda anlaşmaya varmışlardır.

ktisadi Kalkınma Vakfı


Cevapla

“Araştırma Genel Konular” sayfasına dön