Görelim tanıyalım

Kategoriler Dışındaki Genel Konularla İlgili Araştırma Yazıları.
Kullanıcı avatarı
huysuz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2631
Yaş: 42
Kayıt: Pzr 08 Oca, 12:20

Görelim tanıyalım

Okunmamış mesaj gönderen huysuz » Cmt 18 Şub, 21:48

arkadaşlar sizlere G.ANTEPTEN kısa görüntüler ve bilgiler
Resim
Gaziantep şehir merkezinde, gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle dikkati çeken Gaziantep Kalesi, Türkiye'deki kalelerin en güzel örneklerindendir.

Kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği hususunda kesin bir bilgi olmamakla beraber, yapılan incelemeler sonunda kalkolitik dönemden itibaren iskan gördüğü bilinmektedir. Bugünkü biçimini ise Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6. yüzyılda almıştır.
Kale, daire planlı olup, çevre uzunluğu 1200 metredir.Büyük taşlardan örülmüş duvarlar12 kule burçla desteklenmiştir.Kalenin üzerinde cami, sarnıç ve yapı kalıntıları bulunmaktadır.Alt bölümlerde üst yapıya destek sağlamak amacıyla büyük odalar, galeriler ve dehlizler inşaa edilmiştir.Ana kütle altında ise bir su kaynağı bulunmaktadır.

Resim
Arkeoloji Müzesi

Gaziantep ili, tarihi coğrafya bakımından Kuzey Suriye-Anadolu ve doğu-batı arasında kültürel, askeri ve ticari yollarının üzerinde ve kavşak noktasında yer aldığından, bölge bugünkü Türkiye'nin jeopolitik durumu gibi bir konuma sahiptir. Bu nedenle, tarihin hemen tüm çağlarının kültürlerini yaşamış olduğundan Gaziantep ili içindeki höyük sayısı da 250'den fazladır.
Bilindiği gibi, höyükler, neolitik çağdan başlayarak aynı yerde yerleşilmesi sonucu maddesel birikimlerin yükselmesiyle oluşmuş kültür ve mimari katmanlarıdır ki bu katmanların her birisi bir köy, kasaba veya yerleşim birimidir. Anadolu'nun insana ait en eski buluntularından sayılan ve Dülük Paleolitik mağarasında bulunmuş olan taş aletlerle, 600 bin yıl öncesinden orta paleolitik devirden başlayarak gelişen kültür hayatında, özellikle Tunç çağlarında Antep ve çevresinde çok parlak ve kalabalık bir yerleşim olduğu görülmektedir.

Bölgede Hurri, Hitit imparatorluk, Geç Hitit, Asur, Pers, Hellenistik ve Roma çağları da oldukça hareketli ve yoğun yaşanmış, Bizans ile birlikte İslami dönemler ve özellikle ortaçağdaki Haçlı seferleri sırasında jeopolitik konumundan dolayı bölge, çok önemli tarihi olaylara sahne olmuştur. Gaziantep Müzesi tarafından, katılımlı kazı ve kurtarma kazısı olarak yapılan ve sayısı 35'den fazla olan çalışmalardan ve diğer bilimsel kazılardan elde edilen buluntular müzeyi doldurmuştur. 1998 yılında Müze Müdürlüğü tarafından yapılan 11 arkeolojik kazıdan gelenlerle birlikte Gaziantep Müzesinde toplam 64 bin civarında eser bulunmaktadır.


Resim
Gaziantep Müze Müdürlüğüne, Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve İslahiye ilçesindeki Yesemek Açık Hava Müzesi bağlıdır. Ayrıca Müze Müdürlüğü denetiminde tek yapı bazında 693 taşınmaz kültür varlığı ile 221 arkeolojik SİT alanı bulunmaktadır. Öteden beri etraftan toplanmış bazı eserlerin bir araya getirilmesiyle 1944 yılında, Sabahat Göğüş tarafından kurulmuş olan Gaziantep Müzesi, önce Nuri Mehmet Paşa Camiinde görev yapmış, 1969 yılında ise bugünkü binasına taşınmıştır.
Arkeolojik bakımdan çok zengin olan bölgenin potansiyeli sebebiyle müzede kısa sürede genişleme ihtiyacı doğmuş, 1976 yılında başlatılan ek salon çalışmaları uzunca bir süre yarım kaldıktan sonra, mevcut binanın birkaç katı büyüklüğündeki yeni ek bina inşaatı sonuçlanma sürecine girmiştir. Bugünkü mevcut binada beş adet salon bulunmakta olup, genelde mütevazı olmakla birlikte yer yer de iddialı bir sergileme ile yukarıda sayılan tüm dönemler izleyiciye yansıtılmaktadır.




Resim
Gaziantep Müzesinde, müzeyi bir tarih deposu görünümünden kurtarmak ve izleyicide sempati uyandırmak amacı ile sergilemede alışılmışın biraz dışına çıkılarak yenilik sayılabilecek denemeler yapılmıştır.
Resim
A. Geçici Sergileme ve Nostalji Vitrinleri
Girişteki ince uzun salonda, genellikle geçici veya periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergileme yapılmaktadır. Resim ve karikatür meraklılarını müzeye çekmek için "Arkeoloji" konulu bir karikatür sergisi, tıp-eczacılık-kimya-kozmetik meraklılarına hitap eden "Antik Dönemde Tıp Aletleri" konulu iki vitrin, arkeoloji ve müzeler dünyasındaki son gelişmeleri içeren "Diğer Müzeler ve Arkeoloji Çalışmalardan Haberler" başlıklı bir pano ile çevredeki ören yerlerini tanıtan resimlerin sergilendiği üç adet blok pano yer almaktadır.
Bu salondaki önemli bir bölüm de "Nostalji Vitrinleri"dir. Burada ülkemiz müzelerinde ilk kez olmak üzere, 1864 yılında bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ile 1910 yılındaki ilk modellerden başlayarak günümüze kadar gelen "Fotoğraf Makinalarının Tarihi Gelişimi" isimli 120 parçayı aşkın fotoğraf makinası ve aksesuarları koleksiyonu sergilenmektedir.
Ayrıca yüzyılımızın başlarına ait ülkemizden, Gaziantep'ten ve dünyanın çeşitli şehirlerinden görüntülerin yer aldığı "Kartpostallarla Eskilerden Günümüze" isimli sergi ile eski radyolar, gramofonlar, telefon, yazı makinası, kollu dikiş makinası ve eski saatler ile benzeri eşyalar sergilenerek, izleyicilerin anılarıyla yakın geçmişi yaşamaları ve böylece müzeye yakınlık duymaları amaçlanmıştır.

Resim
B. Kronolojik Salon
Bu salonda, Anadolu ve Gaziantep'teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri büyük panolardaki haritalarda tanıtılmakta ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi verilmektedir.

Sergileme, birinci bölümde Tabiat Tarih vitrini ile başlamakta, özellikle Dülük ve Fırat kenarı paleolitik taş aletlerinin ve bunların kullanımına yönelik didaktik materyallerin yer aldığı vitrinlerle devam edilmektedir.
Kalkolitik ve Tunç Çağları çeşitli dönemlerini yansıtan sergileme, demir çağındaki parlak medeniyetlerden Urartu vitrinleri ile son bulmaktadır. İkinci bölümde ise, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma döneminden kesitler sunan vitrinler yer almaktadır.

Bu bölüm, Bizans ve İslami dönemlere ait süslü kaplar ile çeşitli kandillerin sergilenmesi ile sona ermektedir. Salonda ayrıca, "Belkıs-Zeugma kazı buluntuları" ve "Çağlar Boyu Çocuk Oyuncakları" vitrinleri yer almaktadır.

Bu salondaki bir vitrinde, bir Mamut'un iskeletine ait kemikler ile içi doldurulmuş bir Krokodil de sergilenmektedir.




Resim
C. Belkıs / Zeugma Salonu

Koridor şeklindeki ince uzun salonda, Belkıs kazılarından elde edilen ve özellikle mezar heykeltraşlığını yansıtan heykel ve kabartmalar ile mozaik panolar yer almaktadır.

(M.S. IV. yüzyılda mezar odalarının önündeki teraslara ve koridorlara konulan ve ölülere ait heykel ve kabartmaların oluşturduğu mezar heykeltraşlığı Zeugma nekropolüne özgü bir özelliktir).

Burada ayrıca, 1960'lı yıllarda Amerika Birleşik Devletlerine kaçırılmış bir mozaik panonun çerçevesi ile Houston kentinde bulunan kayıp parçaların fotoğrafları da sunulmaktadır.

Arkeoloji Müzesi

Gaziantep ili, tarihi coğrafya bakımından Kuzey Suriye-Anadolu ve doğu-batı arasında kültürel, askeri ve ticari yollarının üzerinde ve kavşak noktasında yer aldığından, bölge bugünkü Türkiye'nin jeopolitik durumu gibi bir konuma sahiptir. Bu nedenle, tarihin hemen tüm çağlarının kültürlerini yaşamış olduğundan Gaziantep ili içindeki höyük sayısı da 250'den fazladır.
Bilindiği gibi, höyükler, neolitik çağdan başlayarak aynı yerde yerleşilmesi sonucu maddesel birikimlerin yükselmesiyle oluşmuş kültür ve mimari katmanlarıdır ki bu katmanların her birisi bir köy, kasaba veya yerleşim birimidir. Anadolu'nun insana ait en eski buluntularından sayılan ve Dülük Paleolitik mağarasında bulunmuş olan taş aletlerle, 600 bin yıl öncesinden orta paleolitik devirden başlayarak gelişen kültür hayatında, özellikle Tunç çağlarında Antep ve çevresinde çok parlak ve kalabalık bir yerleşim olduğu görülmektedir.

Bölgede Hurri, Hitit imparatorluk, Geç Hitit, Asur, Pers, Hellenistik ve Roma çağları da oldukça hareketli ve yoğun yaşanmış, Bizans ile birlikte İslami dönemler ve özellikle ortaçağdaki Haçlı seferleri sırasında jeopolitik konumundan dolayı bölge, çok önemli tarihi olaylara sahne olmuştur. Gaziantep Müzesi tarafından, katılımlı kazı ve kurtarma kazısı olarak yapılan ve sayısı 35'den fazla olan çalışmalardan ve diğer bilimsel kazılardan elde edilen buluntular müzeyi doldurmuştur. 1998 yılında Müze Müdürlüğü tarafından yapılan 11 arkeolojik kazıdan gelenlerle birlikte Gaziantep Müzesinde toplam 64 bin civarında eser bulunmaktadır.




Gaziantep Müze Müdürlüğüne, Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve İslahiye ilçesindeki Yesemek Açık Hava Müzesi bağlıdır. Ayrıca Müze Müdürlüğü denetiminde tek yapı bazında 693 taşınmaz kültür varlığı ile 221 arkeolojik SİT alanı bulunmaktadır. Öteden beri etraftan toplanmış bazı eserlerin bir araya getirilmesiyle 1944 yılında, Sabahat Göğüş tarafından kurulmuş olan Gaziantep Müzesi, önce Nuri Mehmet Paşa Camiinde görev yapmış, 1969 yılında ise bugünkü binasına taşınmıştır.
Arkeolojik bakımdan çok zengin olan bölgenin potansiyeli sebebiyle müzede kısa sürede genişleme ihtiyacı doğmuş, 1976 yılında başlatılan ek salon çalışmaları uzunca bir süre yarım kaldıktan sonra, mevcut binanın birkaç katı büyüklüğündeki yeni ek bina inşaatı sonuçlanma sürecine girmiştir. Bugünkü mevcut binada beş adet salon bulunmakta olup, genelde mütevazı olmakla birlikte yer yer de iddialı bir sergileme ile yukarıda sayılan tüm dönemler izleyiciye yansıtılmaktadır.



Gaziantep Müzesinde, müzeyi bir tarih deposu görünümünden kurtarmak ve izleyicide sempati uyandırmak amacı ile sergilemede alışılmışın biraz dışına çıkılarak yenilik sayılabilecek denemeler yapılmıştır.

A. Geçici Sergileme ve Nostalji Vitrinleri
Girişteki ince uzun salonda, genellikle geçici veya periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergileme yapılmaktadır. Resim ve karikatür meraklılarını müzeye çekmek için "Arkeoloji" konulu bir karikatür sergisi, tıp-eczacılık-kimya-kozmetik meraklılarına hitap eden "Antik Dönemde Tıp Aletleri" konulu iki vitrin, arkeoloji ve müzeler dünyasındaki son gelişmeleri içeren "Diğer Müzeler ve Arkeoloji Çalışmalardan Haberler" başlıklı bir pano ile çevredeki ören yerlerini tanıtan resimlerin sergilendiği üç adet blok pano yer almaktadır.
Bu salondaki önemli bir bölüm de "Nostalji Vitrinleri"dir. Burada ülkemiz müzelerinde ilk kez olmak üzere, 1864 yılında bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ile 1910 yılındaki ilk modellerden başlayarak günümüze kadar gelen "Fotoğraf Makinalarının Tarihi Gelişimi" isimli 120 parçayı aşkın fotoğraf makinası ve aksesuarları koleksiyonu sergilenmektedir.
Ayrıca yüzyılımızın başlarına ait ülkemizden, Gaziantep'ten ve dünyanın çeşitli şehirlerinden görüntülerin yer aldığı "Kartpostallarla Eskilerden Günümüze" isimli sergi ile eski radyolar, gramofonlar, telefon, yazı makinası, kollu dikiş makinası ve eski saatler ile benzeri eşyalar sergilenerek, izleyicilerin anılarıyla yakın geçmişi yaşamaları ve böylece müzeye yakınlık duymaları amaçlanmıştır.

B. Kronolojik Salon
Bu salonda, Anadolu ve Gaziantep'teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri büyük panolardaki haritalarda tanıtılmakta ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi verilmektedir.

Sergileme, birinci bölümde Tabiat Tarih vitrini ile başlamakta, özellikle Dülük ve Fırat kenarı paleolitik taş aletlerinin ve bunların kullanımına yönelik didaktik materyallerin yer aldığı vitrinlerle devam edilmektedir.
Kalkolitik ve Tunç Çağları çeşitli dönemlerini yansıtan sergileme, demir çağındaki parlak medeniyetlerden Urartu vitrinleri ile son bulmaktadır. İkinci bölümde ise, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma döneminden kesitler sunan vitrinler yer almaktadır.

Bu bölüm, Bizans ve İslami dönemlere ait süslü kaplar ile çeşitli kandillerin sergilenmesi ile sona ermektedir. Salonda ayrıca, "Belkıs-Zeugma kazı buluntuları" ve "Çağlar Boyu Çocuk Oyuncakları" vitrinleri yer almaktadır.

Bu salondaki bir vitrinde, bir Mamut'un iskeletine ait kemikler ile içi doldurulmuş bir Krokodil de sergilenmektedir.




C. Belkıs / Zeugma Salonu

Koridor şeklindeki ince uzun salonda, Belkıs kazılarından elde edilen ve özellikle mezar heykeltraşlığını yansıtan heykel ve kabartmalar ile mozaik panolar yer almaktadır.

(M.S. IV. yüzyılda mezar odalarının önündeki teraslara ve koridorlara konulan ve ölülere ait heykel ve kabartmaların oluşturduğu mezar heykeltraşlığı Zeugma nekropolüne özgü bir özelliktir).

Burada ayrıca, 1960'lı yıllarda Amerika Birleşik Devletlerine kaçırılmış bir mozaik panonun çerçevesi ile Houston kentinde bulunan kayıp parçaların fotoğrafları da sunulmaktadır.


D. Küçük Buluntular ve Sikke Salonu
Yeni düzenlenmiş olan bu salonda modern müzecilik anlayışıyla, bir yanda tüm dönemleri içeren bronzdan, inançla ilgili insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürinler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik ve torklar ile fibulalar, yüzük taşları ve klasik döneme ait kil mühür baskıları ile altın ve gümüş ziynet eşyaları sergilenmektedir.

Diğer yanda ise sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özellikleri ile zaman içindeki değerlerini belgeleyen bilgi panoları bulunmaktadır. Yanındaki vitrinlerde de Grek, Hellenistik, Roma ve Bizans devirleri ile Türk-İslam Dönemi ve Osmanlı çağına ait altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı dönemi nişanları izleyiciye sunulmaktadır.

Belkıs Salonu ile sergi salonunu birleştiren koridordaki iki eski ahşap vitrinde ise, araştırmacı Sayın Akten Köylüoğlu'nun aslına uygun olarak eski ustalara bizzat yaptırıp Müzeye hediye ettiği "Eski Gaziantep'te Çocuk Oyuncakları" sergilenmekte ve izleyiciye nostaljik duygular yaşatılmaktadır.



Resim
E. Sergi Salonu
Bu salonda, gene Ülkemiz müzelerinde ilk kez olarak 60 panoyla izleyiciye sunulan "Roma Döneminde Bir "Şehrin Kuruluş Öyküsü" isimli, çizgi-resimlerden oluşan bir sergi yer almaktadır.

Ayrıca, Kültür Bakanlığınca yaptırılıp tanıtım amacıyla birçok ülkeye gönderilen "Türk Mimarlık Eserleri" ve "Arkeolojik Kültür Varlıklarımız" ile "Yağmalanan Anadolu" isimli büyük boy fotoğrafların küçültülmüş kopyaları da sergilenmektedir.

Müze Müdürlüğü'nün 1997-98 yıllarında baraj sahalarındaki Eski Tunç Çağı Nekropolündeki 312 mezarda yaptığı kazılardan elde edilen eserler görsel malzeme eşliğinde sergilenmektedir.

Bir mezar, içinin tüm buluntuları ile orjinal olarak yeniden kurulmuştur. Ayrıca, Belkıs/Zeugma antik kentinde yapılan kazılarda bulunan devlet arşivinde yer alan 34.000'den fazla mühür baskısı da optik vitrinlerde ziyaretçiye sunulmaktadır.
Üç büyük panoda ise bölgeden yurt dışına kaçırılan eserlerle, yurt dışında bulunup geri alınan eserler hakkında görsel olarak doküman ve bilgiler sunulmaktadır.


Resim
Resim
Müzenin ön bahçesinde, Hitit ve Geç Hitit dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller yer almakta.
Yan bahçesinde ise çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli Roma dönemi erkeğini simgeleyen kartal, kadınını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmaktadır.
Ayrıca dört adet Roma dönemi lahit de bahçeyi süslemektedir. Kazılardan yeni gelen büyük taş eserler ve mozaik panolar da yer darlığından dolayı ön bahçede yeni binanın tamamlanmasını beklemektedir.


Ek bina tamamlandığında, özellikle bahçe teşhiri tamamen değişecek olup yepyeni dört salonda mozaik ve heykeltraşlık, Gaziantep Kültürü, Gaziantep'in el sanatları, zenaatkârlar çarşısı, ev ve konak yaşantısı, Barak kültürü, hayat hikayeleri ve eserleriyle Gaziantep'te yetişen ünlü kişiler, sözlü- yazılı ve belgesel kültür varlıklarıyla tam bir şehir müzesi olarak Gaziantep halk kültürü tüm yönleriyle ve modern müzecilik anlayışı içinde ziyaretçiye sunulacaktır.
------------------------------------------------------------------------------------

Resim
Camiler

Camiler, Müslümanların ibadet yeri, insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ünitelere sahip olan birer mabettirler. Sanatsal değere sahip tarihi Gaziantep Camilerinden bahseden ve bunların birer örneğini veren belli başlı üç eser vardır. Bu eserler;
Evliya Çelebi Seyahatnamesi

Şer-i Mahkeme Sicilleri

Risale-i Fi Tarif-i Kazayı Ayni tap

Bu eserlerde elde ettiğimiz bilgilere göre ve günümüze ulaşan tarihi camilerimize baktığımızda, Müslümanların zikir yapmaları için zaviye, su ihtiyaçlarını gidermek, ab dest almak için kastel, talebelere eğitim ve öğretim yaptırmak için medrese ve yıkanma ihtiyaçlarını gidermek için hamam bulunmaktadır.

Gaziantep'te günümüze kadar korunarak gelebilmiş eski eserlerin başında camilerimiz gelmektedir. Yukarıdaki eserlerden edindiğimiz bilgilere göre Gaziantep'te 140'a yakın mabet olduğu yalnız bunlardan birkaçının mescit olduğu kanaatine varılmıştır.

Gaziantep savunması sırasında yaklaşık 50 adet civarında cami olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu camilerden bazıları yıkılmış ve harabe hale gelmiştir. Bundan dolayı bu camilerden ancak 30 tane kadarı korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş ve şu anda ibadete açık durumdadırlar. Hemen hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan tarihi Gaziantep camileri plan ve süsleme bakımından birbirinden farklıdır.

Genellikle dikdörtgen planlı ve son cemaat yeri de bulunan iki nefli yapılar grubunda, duvarlarda kademeler yapan nişler kullanılmış ve bu nişlerin içine pencereler yerleştirilmiştir. Örtü şekli çapraz tonozlarladır. Bu tip yapıların en eski örneği Ahmet Çelebi Camii'nin burmalı minaresi, Handaniye, Eyüp oğlu ve Esen bek Camileri de portal süslemeleri bakımından önemlidir. Handaniye Camii minaresinin şerefesinin altında xvı. yy. İznik çinileri bulunmaktadır.

Boyacı Camii ise mimberinin Gaziantep'te ahşap işçiliğinin en eski örneği olması bakımından önemi büyüktür. Son yıllarda inşaa edilen modern camilerimizde süsleme sanatı yönünden çok zengin olup, çini işlemesi ve hat sanatıyla dikkatleri çekmektedir.

Günümüzde kendilerinden bahsedilen ve tarihi özelliğe sahip Gaziantep camilerimizden özellikle Ömeriye, Boyacı, Şirvani, Şeyh Fettullah gibi sanatsal değerlere sahip camiler bulunmaktadır.

ÖMERİYE CAMİİ

Gaziantep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan bu tarihi camimiz Antep'in en eski camisidir. 607 hicri (1210 miladi) yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Caminin kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak halife Hz. Ömer zamanlarında yapıldığı ya da Hz. Ömer'in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce yaptırıldığı söylendiği gibi, birincisinin yaptırtıp ikincisinin onarttırdığı hakkında söylentilerde vardır. Caminin bir diğer adı da “ ÖMEREYN” dir. Yani iki Ömer anlamına gelmektedir.

Caminin taç kapısı ve mihrabı akkara taşlarla örülmüştür. Minare şerefesinin korkuluklarında oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri görülebilir. Hatta minarenin bedeninde Antep savunmasının dehşetli günlerinden kalma mermi, şarapnel parçalarının izlerini, yaralarını görmek mümkündür. Halk arasında anlatılan bir rivayete göre, bu cami her yıl biraz yere batmaktadır. Tamamen battağı zaman kıyamet kopacağı gibi söylentiler vardır.

ALİ NACAR CAMİİ

Tabakhane semti Yaprak Mahallesi Alleben deresinin kuzeyinde bulunmaktadır. Vesikalarda Ali adında bir marangoz tarafından yaptırıldığı görülmüştür. Müezzin mahveline çıkan merdiven üzerinde 1213 hicri tarihi yazmaktadır. Yalnız bu hicri tarihin caminin onarım tarihi olduğunda birleşilmektedir. Camii ve minaresinin Antep savunmasından etkilendiğini üzerindeki kurşun yaralarından anlamak mümkündür.

BOYACI CAMİİ

Bu camimiz Hamdi Kutlar Caddesi ile Kutlar Sokağının birleştikleri yerde bulunmaktadır. Cami Kadı Kemalettin tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimberi üzerindeki oyma kitabede 759 hicri (1357 miladi) tarihi yazmaktadır. Ancak bu tarihten daha önce yapıldığı kanaati hakimdir. Caminin özelliklerinden birisi de mimberin alttan kızaklı olması ve duvarda özel olarak yapılan bölmesine girip çıkılabilmesidir. Ayrıca Gaziantep'in en büyük camilerinden olan Boyacı Camii'nin içindeki ince ahşap işçiliği dikkati çeker.

ŞEYH FETTULLAH CAMİİ VE KÜLLİYESİ

Gaziantep'in Kepenek mahallesindedir. Halk arasında bu camiye “ aşağı Şeyh Camii”de denir. Keramet sahibi ve ermiş bir kişi olan, Şeyh Fetullah Halife Hz. Ebubekir soyundan gelmektedir. Bu caminin diğer camilerden farklı olan özellikleri şunlardır.

Cami olarak inşa edilmiştir.

Genişletilme yapılmamıştır. İlk yapıldığı gibidir.

Diğer camilerimizde Osmanlı ve Arap mimarisi özelliği varken, bu camide Selçuklu mimarisi özellikleri vardır.

Kendine özgü mimarisiyle ve kurucusunun kutsal bir kişi olmasıyla diğerlerinden faklıdır.

Bir başka özelliği de Antep savunmasında şehit olan Karayılan (Molla Mehmet'in)in mezarı burada bulunmaktadır.

Bu caminin eşi ve benzeri bir daha yapılmamıştır.

İHSANBEY (ESENBEK ) CAMİİ

Şehitler Caddesi üzerindedir. Cadde adını Antep savunmasında şehit olanların bir bölümünün caminin güneyindeki bahçeye gömülmesinden almıştır. Eki kayıtlarda caminin ismi “Esenbek “ olarak geçer ve ne zaman yapıldığına dair kesin bilgi yoktur.

Su ihtiyacını temin etmek için yer altından kanallar vasıtasıyla caminin altına su verilmiştir. Caminin avlu kapısının kuzeyinde karataştan 25 merdivenle inilen ve yer altında bulunan büyük bir kasteli mevcuttur. Esenbek kastelinde ibadet ve abdest alma yerleri, tuvaletler ve çimecelikler vardır. Geçmişten günümüze bu kastel Esenbek olarak anıla gelmiştir.

HACI NASIR CAMİİ

Elmacı Pazarı ile Gaziler Caddesinin kesiştikleri köşe başındadır. Önceleri mescit olan bu cami Hacı Nasır adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Hacı Nasır 16. yy. da yaşamış olup, caminin yapımı da bu tarihtedir. Bu mescide 130-140 yıl sonra Kamalak Zade Hacı Mahmut oğlu Hasan Ağa'ca minber konularak camiye dönüştürülmüştür. Mescidin cami haline dönüştürülme tarihi ise Kamalak Zade Hasan Ağanın hicri 1100 yılındaki vakfiyesine göre bu tarihten öncedir.

Hacı Nasır Caminin en önemli onarımı da miladi 1812 ( hicri 1227) yılında geçirdiği kapının üzerindeki kitabesinden anlaşılmaktadır.

HANDANİYE (HANDANBEY CAMİİ)

Gazianteb'in Karagöz mahallesindedir. Bu camiye Handan Bey camii de denilmektedir. Caminin 1647 miladi yıllarındaki kayıtlarda ismi Handan Ağa tarafından yaptırılmıştır. Handan Bey aslen Erzincanlı olup beylerin en fakiriydi. Cami miladi 1791 yılında yeniden yaptırılmıştır. Bu caminin birde gelir getiren saraçhanesi vardır. Caminin onarımlarında bu saraçhaneden alınan gelirler kullanılıyordu. Daha sonra bu saraçhane yanmıştır. Kurtuluş savaşı dönemlerinde cami ibadet yapılamayacak duruma geldiğinden yeniden bir onarım geçirmiştir.

KURTULUŞ CAMİİ

Gaziantep'in Tepe başı Mahallesindedir. 1892 yılında kilise olarak yaptırılmıştır. Önceleri kilise ve hapishane olarak kullanılan bu yapı, sonra camiye dönüştürüldü. Bu tarih hazinesi eski ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiştir. Gaziantep'in en büyük camilerindendir.

Eyupoğlu Camii kendi adıyla anılan Eyüpoğlu Mahallesindedir. Caminin yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı ya da yaptırıldığı konusunda elimizde yeterli bilgi yoktur.

AHMET ÇELEBİ CAMİİ

Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu Peygamber soyundan Hacı Osman Oğlu Şeyh Ramazan efendidir. Bu eser medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Cami, sonradan ilave edilen medreseyi yaptıran Ahmet Çelebi adıyla anılmaktadır. Caminin kitabesinden 1083 hicri (1672) miladi tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin yanında 12'si kesme taştan 32'si kayadan oyma 44'ü merdivenle inilen bir kasteli vardır. Camide ahşap işçiliğni çok iyi yansıtan örnekler mevcut olup, ayrıca kadınların ibadet etmeleri için de ayrı bir bölümü vardır.

ALAYBEY (GAMİ BEY) CAMİİ

Bu cami Gaziler ve Şıhcan Caddelerinin kesiştikleri köşe başında bulunmaktadır. Camiyi yaptıran kişi “Alay bey “ adında bir komutandı. Caminin yapılış tarihiyle ilgili kesin bir bilgi yoktur. Ancak hicri 1224 tarihinde yeni bir onarım gördüğü kitabesinden anlaşılmaktadır. Cami kesme taş işçiliğinin güzel örneklerindendir.

ŞİRVANİ ( ŞİRVANİ MEHMET EFENDİ) CAMİİ

Cami sefer paşa Mahallesinde, Gaziantep kalesinin batısında yer alır. Eskiden Gaziantep camileri içerisindeki iki şerefesi bulunan tek cami olduğundan bu camiye halk tarafından iki şerefeli camii de denirdi. Şirvani Mehmet Efendi, Camiyi yaptıran kişinin adıdır. Rivayete göre Şirvani Seyit Mehmet efendi, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmektedir.

Caminin yapılış tarihi kesin olmamakla beraber miladi 1681 tarihinden önce olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. bir rivayete göre cami herhangi bir nedenle yıkılırsa onu yeniden yapacak kadar altın ve gümüş temelinde gömülüdür. Olduğu söylenir. Camide eskiden dervişlerin zikrettikleri bir oda ve ahşap işçiliğinin güzel örnekleriyle süslenmiş bir müezzin mahfili de bulunmaktadır. Bir başka önemli bölümü ise Boyacı camisinde olduğu gibi mimberin alttan kızaklı olması, duvarda yapılan özel bölmesine girip çıkılabilmesidir.

TAHTANİ (TAHTALI ) CAMİİ

Kalenin yanında Şekeroğlu mahallesindedir. Caminin yaptıranı ve yaptırıldığı tarih hakkında kesin bilgilere rastlanmamıştır. Ancak miladi 1557 tarihli bir belgede adından söz edilmektedir. Caminin ismi önceleri Tahtani olarak söyleniyordu. Ağaçtan yapılması dolayısıyla halk tarafından Tahtalı Camii de denmiştir. Caminin hicri 1012 yılında bir onarım geçirdiği belgelerden anlaşılmaktadır.

ALAÜDDEVLE (ALİ DOLA) CAMİİ

Cami, Uzun Çarşının batısında Eski Saray Caddesindedir. Halk arasında Ali Dola camii de denilmektedir. Alaüddevle Maraş'ta hakimiyetini sürdüren Dulkadiroğlu Beyliğinin son Beyidir. Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber camiyi yaptıran Alaüddevle'nin 1515 miladi tarihinde vefat ettiği düşünülürse caminin bu tarihten önce yapıldığı anlaşılır.

TEKKE (TEKKE MEVLEVİHANE) CAMİİ

Bu cami Kozluca Mahallesindedir. Adı resmi kayıtlarda Mevlevihane camii olarak geçer. Ancak halk tarafından Tekke camii olarak bilinir. Cami; hücreler, semahane, yönetim ve Mevlevî dervişlerinin oturma odaları, tuvaletler, havuzlar, küçük ve kısa minaresinden oluşan eserler topluluğudur. Cami hicri 1048 yılında Mustafa Ağa adında bir Türkmen Ağası tarafından yaptırılmıştır

Gezi Turları

Dülükbaba Turu: İl merkezine 4 km. uzaklıkta bulunan Orman İşletme Müdürlüğüne ait Dülükbaba orman içi dinlenme yeri, doğa yürüyüşü yapmaya, kamp yapmaya, pikniğe elverişli ve günübirlik gidilip dinlenilebilen bir yerdir.

Yesemek Turu: İslahiye ilçesine 24 km. uzaklıkta bulunan ve dünyanın ilk Açıkhava Heykel atölyesi olarak bilinen Yesemek'e günübirlik gezi yapılabilir. Yesemek Açık Hava Müzesi'nin karşısında bulunan Tahta Köprü Barajının kıyısında piknik yapılabilir.

Birecik Turu: Fırat nehrinin kıyısında bulunan Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine nesilleri tükenmekte olan ve çoğalmak için koruma altına alınan kelaynak kuşlarını görmek için gidilebilir. Efsaneye göre Nuh'un gemisi Ağrı dağına oturunca üç çift kuş salıvermiştir. Bu kuşlardan bir çifti de Kelaynak kuşlarıdır. ayrıca Fırat kenarında piknik yapmak, yüzmek ve Birecik'te bulunan restaurantlarda yemek yemek,yüzmek ve dinlenmek için tura çıkılabilir. Birecik'in Gaziantep'e uzaklığı 67 km.dir.

Rumkale Turu: Gaziantep'in Yavuzeli ilçesinin Kasaba köyünde bulunan ve Fırat nehri ile Merziman çayının birleştiği yerde görkemli duruşu ile insanları büyüleyen Rumkale'yi gezmek, Fırat ve Merziman çayı kıyısında doğayla iç içe su çağıltıları arasında dinlenmek, piknik yapmak için günübirlik tura gidilebilir.

GAP Turu: Öncelikle dünyanın en büyük, sulama ve elektirik üretimine yönelik projelerinden biri olan GAP'a gezme, görme, teknik bilgi alma ve dinlenme amaçlı günübirlik veya konaklamalı olarak tura çıkılabilir.

Belkıs Turu: Gaziantep'e 60 km. uzaklıktaki, Nizip sınırları içerisinde bulunan, tarihte kendi adına para bastıran Zeugma(Belkıs) şehri harabereleri günübirlik gezilebilir. Fırat kenarında yeşillikler arasında piknik yapma imkanı mevcuttur.

Şanlıurfa Turu: Şanlıurfa turu dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak bilinmektedir. Hz. Eyüp ve Hz. İbrahim peygamberlerin yaşamış oldukları yer olarak bilinen Harran'da ilk İslam Üniversitesinin oluşu tarih ve ilmin derinliklerini ispatlamaktadır. Şanlıurfa'nın Peygamberler şehri olması, Hz. İbrahim'in dergah denilen kutsal yerde dünyaya gelmesi, Nemrut'un tahtına payima etmesi, tek tanrı fikrinin ilk kez burada ortaya atılması, ayrıca şehrin ortasında bulunan Balıklıgöl'ün açıkhava akvaryumu görünümü vermesi, sabır timsali olan Eyüp Peygamberin 7 yıl çile çektiği mağaranın burada olması, Harran evleri ve daha birçok özelliğiyle Şanlıurfa'ya günübirlik veya 1-2 günlük konaklamalı tur düzenlenebilir. ayrıca münferiden de gezilip görülebilir.

Hatay-Harbiye Turu: İlin merkezi olan Antakya, Akdeniz'e 30 km. uzaklıkta si nehri üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Eşsiz bir güzelliği olan harbiye, çağlayanlar bölgesi olup, piknik yapılabilen, yeme-içme tesisleri olan ve yemekleri ile ünlü olan şirin bir yerdir. St. Pierre Kilisesi Habib-i Neccar dağı üzerinde doğal bir mağaradır. Hıristiyanlar "Hıristiyan" ismini ilk defa burada almişlardır. ayrıca burası Hıristiyanlar tarafından Hac yeri ilan edilmiştir. Hatay Arkeoloji müzesi mozaik üzerine dünyanın ilkinci büyük müzesidir. Hatay!a 1-2 günlük tura gidilebilir.

Sofdağı Yaylası Turu: Güneydoğu Torosların uzantısı olan Sofdağlarının üzerinde bulunan Sofdağı yaylası Gaziantep'e 32 km. uzaklıktadır. Yaylada hava çok temiz olup Sofdağı'ndan şehre uzaktan ve tepeden bakmanın zevki bambaşkadır. Yaylada buz gibi tatlı su kaynakları ve pınarlar bulunmaktadır. İnsanların doğayla başbaşa, gürültüsüz, kuş sesleri ve su cağıltıları arasında doğa yürüyüşü, kamp ve piknik yapılabileceği ideal bir yerdir. Sofdağı yaylasına günübirlik veya hafta sonu tura gidilebilir.

Hızır Yaylası Turu: İklimin verdiği özellikleher mevsim yeşillikler içinde bulunan hızır yaylası, İslahiye ilçesi Altınüzüm beldesinin 20 km. batısında Amanos dağlarının tepesinde bulunmaktadır. Rengarenk kır çiçekler ilkbahar dağ laleleri, büyüleyici güzellikte manzaraları yanında buz gibi suları, pırıl pırıl güneşi ve bol oksijenli tertemiz havası ile insanların doğayla baş başa gürültüsüz, kuş sesleri ve su cağıltıları arasında doğa yürüyüşü, kamp ve piknik yapabileceği ideal bir yerdir.
Hasan Süzer Etnografya Müzesi

Gaziantep ili Bey Mahallesi Hanifioğlu Sokak'ta yer alan bina, içinde bulunduğumuz asrın başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra birkaç kere el değiştiren bina, 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken işadamı sayın Hasan Süzer tarafından satın alınmış, restorasyonu tamamlandıktan sonra "Hasan Süzer Etnografya Müzesi" olarak kullanılmak şartıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağışlanmış ve Gaziantep Müzesi'nde bulunan Etnografya bölümü bu binaya taşınarak Konak-Müze tarzında tanzim edilmiştir.

Bina ana kaydı içine oyulmuş mahzen üzerine 3 kattan oluşmakta, ikisi ana yola, diğeri ara sokağa açılan üç girişi bulunmaktadır. Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan "hayat" adı verilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise "selamlık" denilen bölüme geçilmektedir.

Hayatın güneybatı köşesinde; üst katında oturma odası, alt katında ocaklık ve tuvaletin yer aldığı iki katlı müstakil bir bina daha yer almaktadır.


Bu bölüm evin hizmetkarları tarafından kullanılmıştır. Hayat, ince bir taş işçiliğinin eseri olan renkli taşlarla kaplanmıştır.

Bodrum katları; birbiri içine geçme iki ayrı mekandan ibaret olup, ikisi arasında yaklaşık 2 metre kot farkı mevcuttur. Tamamen yerli kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta, pekmez ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, erzak depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu bulunmaktadır. Bu bölümde ayrıca büyük bir dokuma tezgahı yeralmaktadır.

Zemin katta; iki oda, "ocaklık" adı verilen mutfak, evin hamamı ile bu mekanın ısınmasını sağlayan ocaklar ve iki farklı taraftan birinci kata çıkan merdivenler yer almaktadır. Hamam, Türk hamamı özelliklerini taşımakta, külhandan gelen ve alttan geçen duman vasıtasıyla ısınmaktadır. Girişin sağında yer alan oda "tandır odası"dır. Adını tandır denilen gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan oluşan mahalli bir ısınma sisteminin burada bulunmasından almaktadır.
Birinci katta sofada, taş işçiliği ve boyalı tezyinatı ile dikkati çeken bir çeşme ve Hayat'a bakan üç ayrı oda yer almaktadır.


Odalardan birisi gelin görme odası, diğeri günlük yaşamın sürdürüldüğü iş odası, üçüncü oda ise erkek misafirlerin ağırlandığı selamlık bölümü olarak tanzim edilmiştir.

İkinci katta yer alan odalardan ikisi ev sahibine ait harem bölümü olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta terasa geçişi sağlayan camekanlı bir oda ve "güvercinlik" bulunmaktadır. Bu bölüm günün yorgunluğunun giderildiği sakin bir köşe olarak canlandırılmıştır.
Bina içinde yer alan bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete sunulmuştur.



Resim
Resim
Resim
Resim

Zeugma
Resim
Belkıs / Zeugma , Gaziantep'in Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda , Fırat Nehri kenarında aynı adı taşıyan köyde yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadır.

Büyük İskender'in genarellerinden Selevkos Nikator | M.Ö. 300'de Belkıs / Zeugma'nın ilk yerleşimi olan Selevkeya Euphrates kentini kurar. Belkıs / Zeugma , M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu'nun topraklarına katılır, ismi ise geçit ve köprü anlamına gelen Zeugma olarak değiştirilir. M.S. 256 yılında Sasani kralı Sapur | Belkıs / Zeugma'yı ele geçirerek kenti yakıp yıkar. Bu tarihten itibaren Zeugma bir daha kendini toparlayamaz ve Roma dönemindeki ihtişamına ulaşamaz. Belkıs / Zeugma ; M.S. 4.yüzyılda Geç Roma, M.S. 5. ve 6. yüzyıllarda ise Erken Bizans hakimiyetine girmiştir. M.S. 7. yüzyılda Arap akınları neticesinde Belkıs / Zeugma terk edilir. Daha sonraları M.S.10. ve 12. yüzyıllar arasında küçük bir Abbasi yerleşimi bölgede yer alır ve M.S. 17. yüzyıl da ise Belkıs köyü kurulur. Belkıs / Zeugma , Kommagene Krallığı'nın dört önemli kentinden birisidir.

Helenistik dönemde “Fırat Seleukeia”sı adıyla anılmış olan kent, Fırat Nehri üzerinde bir iskelesi bulunan ve Antakya'dan Çin'e uzanan İpek Yolu'nun Zeugma'dan geçmesi dolayısıyla önemli bir ticaret potansiyeline sahip antik bir şehirdir. Roma döneminde buraya Anadolu'lu askerlerden oluşturulan “Sikitia (İskit) Lejyonu” adı verilen askeri birlik konuşlandırılmıştır. Bu birlik daha sonraları, daha bir Romalı karekter kazanarak “Dördüncü Lejyon” adıyla görev yapmış olup, Zeugma'da özellikle asker karekterinin ağır bastığı bir nekropol heykeltraşlığı akımının başlamasına neden olmuştur.Bu alanda steller, kaya kabartmaları,heykeller ve sunaklar gibi değişik formlarda ortaya koyduğu örneklerden yeni oluşmaya başlayan Zeugma karekterini hissettirmiştir.Zeugma, Roma döneminde biraz da Lejyon merkezi olmanın verdiği canlılıkla oldukça zenginleşmiştir. Belkıs / Zeugma ile Fırat'nın karşı kıyısındaki Apameia kentine bağlantı sağlayan, büyük olasılıkla ağaç kütüklerinden yapılmış sallara dayanan ahşap bir köprü bulunmaktaydı. Nitekim burada o dönemin büyük bir gümrük olduğu ve azımsanmayacak miktarda bir sınır ticaretinin yapıldığı belirlenmiştir.Çünkü günümüzde İskeleüstü olarak adlandırılan tepede yapılan kazılar sonucunda bir arşiv odasında Bulla adı verilen 65.000 adet mühür baskısı ele geçirilmiştir.

Papirus, parşomen, para torbaları ve gümrük balyalarını mühürlemede kullanılan bu mühür baskıları Zeugma'da güçlü bir haberleşme ağının yanında büyük bir ticaretin yapıldığını da göstermektedir.

Fırat'ın kıyısından başlayarak batıya doğru 300 metre yükselen engebeli yamaçlar, akropol eteklerine kadar yerleşim yeridir. Bu yamaçlarının güney ve batı kesimi nekropol, doğu ve kuzeydoğu tarafları mahalleler, kuzey kesimi ise kentin yönetimi ve toplumsal bölümleri ile lejyon bölgesi idi. Akropol'ün üzerinde ise, kentin adına bastırılan Zeugma sikkelerinde sıkça rastlanan Tykhe Tapınağı bulunmaktaydı.

Resim
Şimdiki haliyle şehir, yaklaşık 4-5 metre kalınlıkta toprak dolgu altındadır ve bütün alan Antep fıstığı ağaçlarıyla kaplıdır.Toprak üzerinde ise sadece birkaç yapı izi ile birkaç mimari parça izlenebilmektedir.Uzun yıllardan beri kaçak kazı ve tarihi eser kaçakçılığına maruz kalan bölge önemini 1992 yılında kaçakçılara karşı Gaziantep Müzesi'nce Arkeolog Dr. Rıfat ERGEÇ başkanlığında başlayan kazılarla göstermiştir.İlk kazılarda bir Roma villası ortaya çıkarılmıştır.Daha sonraları iki villanın teras mozaikleri çıkarılarak Gaziantep Müzesi'ne taşınmıştır. Belkıs / Zeugma da 1987, 1992-1997,1993-1994,1996-1998 ve 1998-1999 dönemlerinde zaman zaman yabancı Üniversitelerden Arkeolog ve ekiplerin katıldığı arkeolojik kazılar yapılmıştır.
Bu kazılarda çok kaliteli bronz eşyalar ve heykelcikler (bronzdan kanatlı ayaklar) , sikkeler, heykeller, mezar stelleri ve kabartmalar elde edilmiştir. Bu eserler Gaziantep Müzesi Belkıs / Zeugma Salonunda sergilenmektedir. Zeugma kentinin ileri gelenleri, zenginleri, yüksek rütbeli subayları gibi elit tabakanın oturduğu anlaşılan villalar bölgesi tamamen Fırat manzarasına hakim ve güney rüzgarlarına açıktır.

1992 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan M.S. 2. yüzyıla tarihlenen Roma villasında Atriumlu plana sahip olan evin baş odası (tablinium) ve önündeki galeride sanat değeri çok yüksek mozaikler bulunmuştur.7,5 x 3,75 metre boyutunda olan mozaik döşemede üzüm ve şarap tanrısı Dionysos ve karısı Ariadne'nin düğün merasimi tasvir edilmiştir.Fırat taşlarıyla işlenmiş olan mozaiklerde, tonlarıyla birlikte 13 renk kullanılmıştır.Bu sanat değeri çok yüksek olan mozaikler yerinde korunarak sergilenmek üzere önlemler alınarak ziyarete açılmıştır. Fakat ülkemizin bir çok bölgesinde olduğu gibi bu sanat şaheserinin de 2/3'ü, 1998 yılı Haziran ayı içerisinde bazı şahıslar tarafından yerinden sökülerek çalınmıştır.Dionysos'un düğün merasiminin işlendiği bu eşsiz mozaiğin çalınmasının ardından kalan diğer parçalar korunması için yerinden sökülerek Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne taşınmıştır.

Baraj inşaatının başlayacağını göz önünde bulunduran Kültür Bakanlığı, 1995 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Nautes Üniversitesi'nden bir Fransız arkeleoji ekibinin katılımıyla yoğun kurtarma kazılarını başlatmıştır.
Resim
Baraj inşaatının başlayacağını göz önünde bulunduran Kültür Bakanlığı, 1995 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Nautes Üniversitesi'nden bir Fransız arkeleoji ekibinin katılımıyla yoğun kurtarma kazılarını başlatmıştır.
1999 yılı sonbaharında Mezar üstü mevkiinde ilk buluntuların ortaya çıkarıldığı alanla, Zeugma uluslararası bir üne kavuşmuştur. Bundan sonra Gaziantep Valisi başkanlığındaki İl Encümen üyelerinin destekleriyle Gaziantep Valiliği İl Özel İdaresinden sağlanan kaynaklarla Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nce kurtarma kazılarına hız verilmiş olup, bu kazılarda iki Roma villası tamamıyla gün ışığına çıkartılmıştır.M.S.256 yılında Sasani saldırısıyla yakılıp yıkılan ve yangın katının altında kalan bu villalar; birinci katın eriyen kerpiç duvarları, daha sonra da yukarı teraslardan akıp gelen 3 metre kalınlığında erozyon toprağı ile örtülerek günümüze kadar korunmuştur.

Bu sebeple oda içlerinde çok sayıda sikke, bronz şamdan, pişmiş topraktan kandil ve çömlekler, mozaikler ve freskler ele geçirilmiştir. Ayrıca sırt üstü yatar şekilde duran bir MARS heykeli de bulunmuştur. Kurtarma kazılarına devam edilmekte olup,kazı alanlarından çıkartılan mozaikler ve diğer tarihi eserler su altında kalmaktan kurtarılarak Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ne taşınmıştır.Bu kurtarma kazılarına merkezi Gaziantep'te bulunan Sanko Holding'in ve Birecik Barajı Konsorsiyumu'nun katkıları olmuştur. Bir anlamda Anadolu'nun kapısı sayılan iki önemli geçide Fırat Nehri sadece iki yerden izin vermiştir.Bunlardan birincisi Samsat (Samosata), diğeri de Belkıs / Zeugma'dır.

Samsat, Atatürk Barajı'nın suları altında kalmıştır.Birecik Baraj gölünde su tutulma işleminin tamamlanmasıyla birlikte Belkıs / Zeugma'nın yaklaşık 1/5'lik bölümü sular altında kalacaktır. Merkezi ABD'de bulunan PACKART Humanity Institute'ün maddi destekleri ve GAP İdaresi Başkanlığı'nın aracılığıyla;bu bölgede su tutulma işlemleri sona erene kadar Gaziantep Müze Müdürlüğü başkanlığında çok uluslu bir ekip kazı, belgeleme ve kurtarma çalışmalarına devam edilmektedir.




Kullanıcı avatarı
huysuz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2631
Yaş: 42
Kayıt: Pzr 08 Oca, 12:20

Okunmamış mesaj gönderen huysuz » Cmt 18 Şub, 21:54

Yesemek
Resim
Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne bağlı olarak faaliyet gösteren Yesemek Açık Hava Müzesi, İslahiye ilçesinin güneydoğusundaki yamacın üzerinde yer alır. Bu yamaç “Karatepe Sırtı” adı ile tanınmakta olup, Kurt Dağı'nın güney uzantısını teşkil etmektedir. Müze'nin İslahiye ilçesine uzaklığı 23 km. Gaziantep'e uzaklığı ise 113 km. olup yolu asfalttır. Ulaşım İslahiye ilçesinden olduğu gibi Hatay'a bağlı Akbez yolu ayrımından Kilis iline giden yolla da sağlanmaktadır. Müze; yayınlara “Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi” olarak geçmiştir. Arazi menekşemsi gri renkte, dolarit diye de tanımlanan bazalt taşlardan oluşmaktadır. Bazalt taşlar gayet sert ve çok ince gözenekli olup son derece kalitelidir.
Resim
Yesemek ilk defa 1890 yılında Zincirli'de (Sam'al) kazı yapan Felix Von LUSCHAN tarafından keşfedilmiştir. Buradaki sistemli araştırma ve kazı çalışmaları 1958 – 1961 yılları arasında Prof. Dr. Bahadır ALKIM başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülmüş ve 200'e yakın heykel taslağı çıkarılmıştır. Geçtiğimiz yıllarda ise Arkeolog İlhan TEMİZSOY tarafından yapılan arkeolojik kazılarda toprak altında kalan heykellerin gün ışığına çıkarılması ile 300 adet yontu ve heykel taslağına ulaşılmış; sözkonusu alan Gaziantep Müzesi Müdürlüğü tarafından çevre düzenlemesi yapılarak Açık Hava Müzesi haline getirilmiştir.
Resim
Yapılan araştırmalar atölyenin, bölgenin Hitit hakimiyetine girdiği, İmparator Suppilluma I zamanında yani M.Ö. 1375 – 1335 tarihleri arasında işletmeye açıldığını ve burada yörenin yerli halkı Hurlar'ın çalıştırıldığını göstermektedir. Hitit İmparatorluğu, şehirlerinin deniz kavimlerince tek tek ele geçirilmesiyle yıkılmaya yüz tutmuş ve Güneydoğu Anadolu'ya çekilerek feodal krallıklar haline gelmiştir. Hititlerin bu döneminde Genç Hitit Dönemi adı verilmektedir. Kurulan bu krallıklardan biri olan Sam'al(Zincirli) krallığı krallığı M.Ö. IX. Yüzyılda Yesemek'inde içinde bulunduğu bu bölgeye hakim bir krallıktır.
Bu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren atölye tekrar faaliyete geçmiştir. Bu devrede yapılan heykellerde bölgenin siyasi durumu nedeni ile Asur, Hitit ve Suriye unsurları görülmektedir.Daha sonra bu bölgeye gelen Aramiler de heykellere kendi izlerini bırakmışlardır. Birçok devletin çeşitli izlerini taşıyan bu bölge, sanatsal açıdan daha önemli bir konuma gelmiştir. Sam'al krallığı M.Ö. VIII. Yüzyılın son çeyreğinde Asurlular tarafından yıkılmış ve bölge Asur egemenliğine girmiştir. Bu dönemden sonra taş ocağı heykel atölyesi işlerliğini kaybetmiş ve çalışan halk burayı terk etmiştir. İşte o zamandan 1890 yılına kadar yesemek susmuş ve beklemiştir.
Resim
Yaklaşık 100.000metrekare alanı kaplayan Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesinin nasıl işletildiği, bu çalışmalarda hangi teknik ve malzemelerin kullanıldığı yerinde örnekleri ile adım adım izlenebilmektedir. Taş bloklar çıkartılmadan önce bazalt sivrilerinin yüzeyleri balyoz, çekiç ve taşçı kalemi ile düzeltilmekte olup bu aşamalardan sonra taşın kenarları, daha sonra da orta kısımları düzeltilmektedir. Kesilmek istenen blok kenarına oyuklar açılmakta ve bu oyuklara kuru ağaç sıkıştırılmakta, kuru ağaçlar ıslatılınca genişlemekte ve oluşan basınçla çatlaklar meydana gelmektedir.
Bu çatlaklar balyoz kamalarla genişlemekte ve kaya ana kütleden ayrılmaktadır. Taş ocağında hazırlanmış bu bloklar dağın yanındaki heykel atölyesine getirilmekte ve burada şekiller, şanlonlar ile bloklar üzerine çizilmektedir. İlk aşamada bu şeklin konturları kabaca belirlenmekte, daha sonra bazı detaylar işlenerek yer yer perdahlanmaktadır. Üçüncü aşama olarak detayların daha özenli işlendiği ve daha ince perdahlanarak düzeltildiği görülmektedir. Eserin en son rötuşlarının ise kullanıldığı mimari yapı içinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bütün evrelere ait yontu taslaklarını bugün Açık Hava Müzesinde yerinde izlemek mümkündür.


Yesemek açık hava müzesinde 300'ün üzerinde yontu taslağı mevcuttur. Bunlar sfenksler, aslanlar, dağ tanrıları, savaş arabaları, karışık yaratıklar ve çeşitli mimari parçalardan oluşan zengin bir kolleksiyondur.

Resim
Yesemek açık hava müzesinde 300'ün üzerinde yontu taslağı mevcuttur. Bunlar sfenksler, aslanlar, dağ tanrıları, savaş arabaları, karışık yaratıklar ve çeşitli mimari parçalardan oluşan zengin bir kolleksiyondur.

Sonuç olarak büyük bir organizasyon ile işletildiği anlaşılan Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi taşların ocaktan kesilmesi yontu taslaklarının hazırlanması ve tamamlanmasına kadarki evrelerin teker teker örnekleri ile görülebileceği dünyada eşi başka bir benzeri olmayan heykel okulu niteliğindedir.

O dönemde bu büyüklükte bir sahayı kaplayan atölyeye ve atölyede meslek icra eden heykeltraş sayısına, günümüzde meydana gelen teknolojik ve sanatsal gelişmeye rağmen ulaşmak mümkün olamamıştır. Bu da o dönemde burada yaşayan insan topluluklarının sanata verdiği önemin büyüklüğünü göstermektedir.

Kullanıcı avatarı
huysuz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2631
Yaş: 42
Kayıt: Pzr 08 Oca, 12:20

Okunmamış mesaj gönderen huysuz » Cmt 18 Şub, 21:57

BELEDİYE TARİHÇESİ


-5600 yıllık geçmişi ile dünyanın yaşayan en eski kenti olan Gaziantep'in ilk yerlerşim yeri dülük'tür.

- Halep sancağına bağlı bir kent olan Gaziantep'te Belediye Teşkilatı 1870 yılında kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun 5'inci belediyesidir.

- Gaziantep Belediyesi, 27.06.1987 tarih ve 19500 sayılı resmi gazetede yayınlanan 3398 sayılı kanunla “Büyükşehir Belediyesi” statüsüne dönüştürüldü.
Cevap yazarken düşün ve öyle yaz. Konuşmadan önce anla ve öyle konuş.

Kullanıcı avatarı
huysuz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2631
Yaş: 42
Kayıt: Pzr 08 Oca, 12:20

Okunmamış mesaj gönderen huysuz » Cmt 18 Şub, 21:57

Gaziantep Mutfağı

Dt. M.Ragıp GÜZELBEY

Bugün dünyada yaşayan 6.5 milyon insanın, yaşamlarını devam ettirmek için asgari iki öğün yemek yemeye gereksinimleri vardır. Bu gerçekle sağlıklı yaşama doğru giden yolda, dünya üzerinde yaşayan insanların, ihtiyaçları olan gıda maddelerini üretirken bulundukları coğrafi ortama uyma zorunluluğu ve geçirmiş oldukları kültür evrimleri, değişik yemek kültürlerinin oluşmasını sağlamıştır. Anadolu'da da yaşayan toplumların, coğrafyaya uygun gıda maddeleri çeşitliliğine ve aile yapılarına göre zengin bir mutfak kültürü oluşmuştur.

Gaziantep, sanayisi ve ticari hayatının yanı sıra, bir de yemek turizmi yaratacak kadar son derece zengin ve kendine özgü bir mutfak kültürü vardır. Gaziantep mutfağı yaygın bilinenin aksine kebap, baklava ve fıstıktan ibaret olmayıp, mevsimine göre meyve ve sebzelerin, tahılların, baharatların, salçaların bir arada kullanıldığı son derece sağlıklı tencere yemeklerini de içeren zengin bir mutfaktır. Gaziantep yemeklerinde, yemeğin güzelliğinde, lezzetinde malzemenin niteliği kadar yemeği pişirenin ustalığının ve el becerisinin de payı büyüktür.

Gaziantep Mutfağı çorbalardan köftelere, dolmalardan yoğurtlu ve salçalı sebze yemeklerine, kebaplardan baklavalara zengin bir mutfağın çok özel tarifleri ile meydana gelmiştir.

Bu nedenlerle Gaziantep Mutfağı, ülkemizde şehrinin ismi ile anılan yegane mutfak olarak, zengin bir coğrafi yapının İpek Yolu üzerindeki durağıdır.

1.Yuvarlama

2.Ayvalı Tas Kebabı

3.Döğmeli Alaca Çorba

4.Antep Peynirli İrmik Helvası

Kolay değil seni yapmak, Avuç içinde yuvarlamak,

Etini lezzetli pişirip, Yoğurdunu içine katmak.

Nohudun Gülnar'dan gelmeli, Etin haliği seçilmeli,

Herif yoğurdu bulmak için Kamber ağaya dil dökmeli.

Pirinç ıslanıp dövülmeli, Yoğurdun torbada süzülmeli,

Konu komşu yuvarlayıp, Kazana girmeli, pişmeli…

Yakışan kabına konursun, Sofraya gelir oturursun,

Göz kırparsın yeşil nanenle, Bayramın sultanı olursun.



YUVARLAMA

5 – 6 Kişilik

1.Malzeme grubu:
2. Malzeme grubu:
3. Malzeme grubu

300 gr. Çiğ köftelik et
700 gr. Kemikli yağsız e
4 Bardak süzme yoğurt

2 su bardağı dolusu pirinç
(pirzola büyüklüğünde)
1 adet yumurta

1 adet küçük kuru soğan
1/2 su bardağı nohut
1 y.k. nişasta veya un

Karabiber ve tuz
2 y.k. sade yağ veya tereyağ
1/2 su bardağı süt



1 y.k. kuru nane


Yapılışı:

Yağsız kemikli pirzola büyüklüğünde etler, yıkanıp tencereye konur. Üzerine yeterli miktarda su ilave edilip, kaynamaya başladığında kefi (köpüğü) alınır.12 saat önce ıslattığımız nohutlar ve tuz ilavesi ile orta ateşte pişmeye bırakırız.

Yine önceden yıkadığımız, suyu iyice kurutulmuş olan pirincimizi, ince kıydığımız kuru soğanı, çiğ köftelik eti, karabiber ve tuz ilavesi ile et değirmeninde (ince dişlisinde) iki defa çekeriz. Homojen hale gelmesi için 10 dakika yoğurup, ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak ince şerit haline getirilir. Nohuttan küçük parçalar koparılarak yuvarlak hale getirilir. Bir tencereye iki bardak su koyup, uygun metal bir süzek içinde yuvarladığımız köfteleri tencereye oturtup, üzeri kapatılır. 15 dk buharda, aşırı şişip dağılmamasına dikkat ederek pişirilir.

Pişmiş olan etimizin içine buhardan aldığımız yuvarlamalar eklenerek,15 dakika yeniden hafif ateşte kaynatılır.

Başka bir tencerede süzülmüş yoğurdun içine yumurta, nişasta ve ihtiyaç duyulduğunda kıvamını ayarlamak için yarım bardak süt ilave ederek devamlı aynı yönde karıştırılır. Hafif kaynamaya başladığında, sıcak olarak beklettiğimiz et ve yuvarlama olan tencereye aktarılarak karıştırılır.

Yemeğimizi servis kabına aldıktan sonra, tavada kızdırılan sadeyağın altı kapatılır. Harı geçtikten sonra, nane ilave edilerek yemeğimizin üzerine gezdirilir.

N O T : Yuvarlamanın yoğurdu eski ve ekşi olmamalıdır. Yoğurdun kalitesi güzel olursa un veya nişasta ilavesine gerek yoktur. Süt , yoğurdun varsa ekşiliğini alır veya koyulaşmış ise kıvamını ayarlamaya yardımcı olur. Ayrıca lezzetlenmesini de sağlar. İstenirse kemikli et yerine, et ve kemik ayrı alınarak piştikten sonra kemikler çıkarılır. Yanında pirinç pilavı, yeşil biber, tere, turp ile yenilebilir.

AYVALI TAS KEBABI

5 – 6 Kişilik

Malzeme

600 gr yağsız kuş başı et

2 adet orta boy ayva

400 gr patates

250 gr havuç

250 gr iri arpacık soğan ve bir diş sarımsak

1 adet ekşi elma

2 su bardağı pirinç

1 yemek kaşığı domates salçası

1 yemek kaşığı biber salçası

3 yemek kaşığı sade yağ veya tereyağı

Pilav için de 2 yemek kaşığı zeytinyağı

Tuz ve karabiber


Yapılışı:

Ayvalar, patatesler, havuçlar ve elma temizlenip, iri kuşbaşı şeklinde doğranır. Üzeri kaplanacak şekilde suya konulur. İri arpacık soğanlar da doğramadan temizlenir. Uygun bir tepsi içinde biber ve domates salçası, bir çay bardağı su yardımı ile yumuşatılır. Üzerine sebzeler, tuz ve karabiber ilave edilip iyice karıştırılır. Derin olmayan tas veya kulpsuz tencereye yerleştirilir. Yüzü alüminyum folyo ile kapatılır. Pişerken etin yanmaması için !...

Daha geniş, yayvan, derin, tabanı düz ve etrafında pilavın pişmesi için boşluk kalacak büyüklükte tencereye, tas içine koyduğumuz malzemelerin yüzü tencereye gelecek şekilde yerleştirilir. Tasın üzerine pişerken buharla hareket etmemesi için ağırlık koyup 5 bardak su ilave edilir. Önce harlı daha sonra hafif ateşte 2 saate yakın pişirilir. Pişme esnasında kullanılan su tasın içine çekilir. O nedenle suyu kalmadı sanıp, sakın su ilave etmeyin!..

Son olarak tasın kenarından eti kontrol edip piştiğine emin olduktan sonra, ocağın altını kapatırız. Bu esnada pişme sırasında tasın içine çekilen suda kalan kısım kendini tekrar tencereye bırakır. Pişireceğimiz pilava göre mevcut su kontrol edilerek, eksikse sıcak su ve tuz ilavesi yapılır. Haşlanıp hafif yağda kavrulan pirinç tencere ile tas arasına yerleştirilir. Kısık ateşte tencerenin kapağı kapatılarak pilav pişirilir. Pilav piştikten sonra tas dik olarak alınır, sade yağ kızdırılarak yemeğin üzerine gezdirilir. Karabiber ilavesi ile aynı tencerede servise sunulabilir.

Not: Daha kolay bir yöntem olarak da; tas kebabı piştikten sonra içindeki su başka bir tencereye alınır. Suyu ayarlanıp pilav ayrı pişirilir. Tas kebabının etrafına yerleştirilerek servise sunulur. Yanında ayran, yeşil salata, tere, turp ve turşu tüketilebilir.

DÖĞMELİ ALACA ÇORBA

5 – 6 Kişilik

Malzeme

1,5 su bardağı döğme

1 su bardağı mercimek

500 gr. Kurusoğan

3 adet kuru dolmalık biber

3 yemek kaşığı sadeyağ veya tereyağ

1 yemek kaşığı pul biber

2 yemek kaşığı kuru tarhın

Yarım su bardağı nohut


Yapılışı:

Döğme ve nohut geceden suya ıslatılıp yumuşatılır. Sabah suyu süzülerek, üzerini kapatacak kadar su ilavesi ile uygun bir tencereye alınır. Kaynama esnasında köpüğü alınarak 30 dk. pişirilir. Ayrı bir tencerede haşladığınız mercimeğin suyu süzülerek, 2-3 parçaya ayrılan kuru biberle birlikte döğmenin piştiği tencereye ilave edilir. 20 dakika daha pişirme devam eder. Malzemelerin tümünde yumuşama ve özleşme hissedildiği an iri halkalar şeklinde doğranan soğanlar ilave edilerek, yumuşayıncaya kadar pişirilir.

Çorba servis kabına alınır. Kuru tarhın hafif ovalanıp, çorbanın üzerine bırakılır. Üzerine kızdırılan yağ, kırmızı pul biberle birlikte gezdirilir.

NOT : Döğme bulunmadığında geceden ıslanmış nohut haşlanır. Tarifteki gibi mercimek ve kuru biberle birlikte pişirildiği esnada içine bulgur ve soğanlar ilave edilip terbiyesi verilir. Böylece Bulgurlu Alaca Çorba hazırlamış oluruz. Bu çorbaların yanında kırmızı pul biber, turşu tavsiye edilir.

ANTEP PEYNİRLİ İRMİK HELVASI

5 – 6 Kişilik

Malzeme

1 su bardağı irmik

1,5 su bardağı toz şeker

2 su bardağı su

3 yemek kaşığı sadeyağ veya tereyağ

½ su bardağı dövülmüş Antep fıstığı


Uygun tencere içine irmik ve yağ alınır. Hafif ateşte irmiği yakmadan kavururken başka tencerede toz şeker ve su bir taşım kaynatılır. Kaynatılan şerbet kavrulan irmiğin içine boşaltılır. Hafif ateşte yaklaşık 15 dk. irmikler açılıncaya kadar pişirilir.

Önceden ince dilimler haline getirilen ve iki defa suyu değiştirilen peynir helvanın üzerine dizilir. Tencerenin kapağı sıkıca kapatılır. İki dk. sonra ocağın altı kapatılarak helva 10 dk. dinlendirilir. Peynirler içinde eridikten sonra servis yapılır.

NOT: Helvayı ocağın elektrikli (termostat ayarlı) kısmında pişirmenizi tavsiye ederiz. İsteğe bağlı olarak helva pişerken içine veya servis esnasında yüzüne Antep fıstığı ilave edilir.
Cevap yazarken düşün ve öyle yaz. Konuşmadan önce anla ve öyle konuş.

Kullanıcı avatarı
huysuz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2631
Yaş: 42
Kayıt: Pzr 08 Oca, 12:20

Okunmamış mesaj gönderen huysuz » Cmt 18 Şub, 21:59

bugün G.ANTEBİ tanımış olsuk sizlere merak etdiğiniz şehirleri tanıtmak isterim önümüzdeki günlerde..saygılarımla

huysuz...
Cevap yazarken düşün ve öyle yaz. Konuşmadan önce anla ve öyle konuş.


POİSON

Okunmamış mesaj gönderen POİSON » Pzr 19 Şub, 15:57

yalnız sırf müzeyi göstermişsin huysuz.hani kapalı çarşıları hamamları yemekleri tatlıları.sen müzeyi gösteriyorsun,göstermişken zeugma kalıntılarınıda göstersene: ))

Armagedon

Okunmamış mesaj gönderen Armagedon » Pzr 19 Şub, 16:18

arkadaşlar lahmacunu unutmayın offf anteb off :)

POİSON

Okunmamış mesaj gönderen POİSON » Pzr 19 Şub, 16:47

g.antep li arkadaşlar çoğalıyor gibi,ne mutlu: ))


Cevapla

“Araştırma Genel Konular” sayfasına dön