gönderen Ahmet » Sal 20 Ağu, 01:28
O gece sabahı zor ettim. Tüm geceyi aklıma takılan sorular ve ruhumu saran hafakanlar icinde gecirdim.
Neredeydi seyyan Hanım. Neden o gece gelmemisti. Bana olan sevgisini yılışmadan, sulandırmadan buyuk bir edep icinde ve edebiyatçılara taş çıkartacak veciz ve şairane sözlerle ifade eden bu kadın, bu dilberi rana şimdi benden mi kacıyordu. Kafiyesi konmamış, tamamlanmamıs bir siir gibi yarım mı kalmıştı her şey.
Düşündüm. Çok düsündüm.Kendime kendimce sorduğum sorulara yüreğimi ferahlatacak mantıklı cevaplar bulamadım.
Ah benim bu karamsar yanım! Yılların yorgunlugunu üzerinde taşıyan bedenim uykunun cazibesine maglup olmak üzereyken aklıma başımdan gecen ilginç bir olay geldi.
Seneler önce bir gün öğle vaktinde dısardan ne olgunu o an anlayamadıgım sesler geliyordu. Yaramaz çocukların yaramazlık yaptıgını düşünerek yerimden kalkmamıştım. Gitgide artan anlamsız, düzensiz, akortsuz bu sesler; zamanın olagan akışı içinde yeri olmayan seslerdi. Şaşkınlığım ve bu seslerin nerden geldiğine dair merakım ruçhaniyet mertebesine çıkınca yerimden kalktım ve sesin geldiği yöne dogru yöneldim.
Gördüklerim karşısında şaşkınlıgım bir kat daha artmıştı. Zira köyün itibarlı yaşlıları ve yaramaz çocukları ellerine aldıkları tenekelere ağaç dallarıyla vuruyorlar ve bir takım degişik dans figürleri sergiliyorlardı.
Günün bu saatinde şimdiye dek hiç şahit olmadıgım bu olay karşısında şaşkınlıgım kat kat arttı.Yakinen tanıdıgım köy sakinlerinin ileri gelenlerinden birine bu halin ne hal oldugunu sorunca; parmagıyla bana güneşi iraret etti. Zira o gün o saatte güneş tutuluyordu.
Gerçekleşen bu doga olayı benim nazarimda harika, insani cezbeye düşürecek kadar mucizevi bir olaydı. Şair olsam şiir yazardım. Yüregimin feri olsa mutlak kudret ve ilim gerektiren bu sanatın sanatkarına methiyeler dizerdim. Ama o an insanlarin bu hareketine dogrusu bir anlam verememistim.
Sonra dan anladım ki insanların bu tür davranışlaŕının altında ilginç bir neden var . Çünkü güneşin devasa bir yılan taragından yutulduguna inanıyorlar. Çıkardıkları seslerle güneşi yutan yılanı ürkütüp kaçırmaya çalışıyorlar. Bu zamanda (2003) böyle bir hurafeye inanmak....
Kim neye inanırsa inansın.umrumda degil. Çıkardıkları sesler kulagı tırmalasa da yaptıkları dansın çocuksu, göze goş gelen estetik bir yanıvardı.
O gün baya gülmüştüm
Biliyorum. Buda nerden cıktı. Seyyan hanımla ne ilgisi var bu anlattıklarının diyeceksiniz. Haklısınız.
Tabakatül arzda deveran eden mıntıkatül buruc hercümerc olsaydı, kamer parçalanıp üzerime düşseydi.Yer ikiye şak olup beni yutsaydı. Ruhumun ızdırabını dindiremezdi.
Ey kari:(okuyucu)
Ey benim sözlerime inatla hammül eden dostum. Sen söyle ben nedeyim.
Yüregimi bu muhabbet çemberinden kurtarmak için ne yapayım. Yedi tas su mu döküneyim. Yedi taklamı atayım. Yoksa cahil köylüler gibi tenekelere vurup tantan dansımı yapayım.
O gece sabahı zor ettim. Tüm geceyi aklıma takılan sorular ve ruhumu saran hafakanlar icinde gecirdim.
Neredeydi seyyan Hanım. Neden o gece gelmemisti. Bana olan sevgisini yılışmadan, sulandırmadan buyuk bir edep icinde ve edebiyatçılara taş çıkartacak veciz ve şairane sözlerle ifade eden bu kadın, bu dilberi rana şimdi benden mi kacıyordu. Kafiyesi konmamış, tamamlanmamıs bir siir gibi yarım mı kalmıştı her şey.
Düşündüm. Çok düsündüm.Kendime kendimce sorduğum sorulara yüreğimi ferahlatacak mantıklı cevaplar bulamadım.
Ah benim bu karamsar yanım! Yılların yorgunlugunu üzerinde taşıyan bedenim uykunun cazibesine maglup olmak üzereyken aklıma başımdan gecen ilginç bir olay geldi.
Seneler önce bir gün öğle vaktinde dısardan ne olgunu o an anlayamadıgım sesler geliyordu. Yaramaz çocukların yaramazlık yaptıgını düşünerek yerimden kalkmamıştım. Gitgide artan anlamsız, düzensiz, akortsuz bu sesler; zamanın olagan akışı içinde yeri olmayan seslerdi. Şaşkınlığım ve bu seslerin nerden geldiğine dair merakım ruçhaniyet mertebesine çıkınca yerimden kalktım ve sesin geldiği yöne dogru yöneldim.
Gördüklerim karşısında şaşkınlıgım bir kat daha artmıştı. Zira köyün itibarlı yaşlıları ve yaramaz çocukları ellerine aldıkları tenekelere ağaç dallarıyla vuruyorlar ve bir takım degişik dans figürleri sergiliyorlardı.
Günün bu saatinde şimdiye dek hiç şahit olmadıgım bu olay karşısında şaşkınlıgım kat kat arttı.Yakinen tanıdıgım köy sakinlerinin ileri gelenlerinden birine bu halin ne hal oldugunu sorunca; parmagıyla bana güneşi iraret etti. Zira o gün o saatte güneş tutuluyordu.
Gerçekleşen bu doga olayı benim nazarimda harika, insani cezbeye düşürecek kadar mucizevi bir olaydı. Şair olsam şiir yazardım. Yüregimin feri olsa mutlak kudret ve ilim gerektiren bu sanatın sanatkarına methiyeler dizerdim. Ama o an insanlarin bu hareketine dogrusu bir anlam verememistim.
Sonra dan anladım ki insanların bu tür davranışlaŕının altında ilginç bir neden var . Çünkü güneşin devasa bir yılan taragından yutulduguna inanıyorlar. Çıkardıkları seslerle güneşi yutan yılanı ürkütüp kaçırmaya çalışıyorlar. Bu zamanda (2003) böyle bir hurafeye inanmak....
Kim neye inanırsa inansın.umrumda degil. Çıkardıkları sesler kulagı tırmalasa da yaptıkları dansın çocuksu, göze goş gelen estetik bir yanıvardı.
O gün baya gülmüştüm
Biliyorum. Buda nerden cıktı. Seyyan hanımla ne ilgisi var bu anlattıklarının diyeceksiniz. Haklısınız.
Tabakatül arzda deveran eden mıntıkatül buruc hercümerc olsaydı, kamer parçalanıp üzerime düşseydi.Yer ikiye şak olup beni yutsaydı. Ruhumun ızdırabını dindiremezdi.
Ey kari:(okuyucu)
Ey benim sözlerime inatla hammül eden dostum. Sen söyle ben nedeyim.
Yüregimi bu muhabbet çemberinden kurtarmak için ne yapayım. Yedi tas su mu döküneyim. Yedi taklamı atayım. Yoksa cahil köylüler gibi tenekelere vurup tantan dansımı yapayım.