Akreplerde Ağlamak Zayıflık mıdır?

Cevap gönder


Bu soru spambotlar tarafından otomatik form gönderimlerini önlemek için sunulur.
İfadeler
:) :D :b :(( :oo :? :( :a :k :u :d :o :dus :uyku :op :gul :hipnoz :opucuk :seytani :selam :dil :hayir :pufff :gozkirp
Daha fazla ifade görüntüle

BBCode AÇIK
[img] KAPALI
[flash] KAPALI
[url] AÇIK
İfadeler AÇIK

Başlık incelemesi
   

Geniş görünüm Başlık incelemesi: Akreplerde Ağlamak Zayıflık mıdır?

Re: Akreplerde Ağlamak Zayıflık mıdır?

gönderen Nağme » Prş 21 Nis, 23:59

bana göre bir Akrep başarısızlığı için ağlıyorsa zayıf bir Akreptir. diğer durumlarda her insan gibi Akrep burcu insanı da ağlayabilir ve bu onun zayıflığını göstermez. hatta karizmatik ve güçlü yapısına karşın ağladığını saklamaması bana ne kadar kendinden emin olduğunu, kim ne düşünürse düşünsün umrunda olmadığını gösterir.

Re: Akreplerde Ağlamak Zayıflık mıdır?

gönderen ashlı » Çrş 12 Ağu, 19:09

Ağlamak hiç bir insan için zayıflık olamaz.

Re: Akreplerde Ağlamak Zayıflık mıdır?

gönderen yagmur » Pzr 14 Eyl, 02:12

ağlamak çıkışların habercisi bana göre zayıflık deil tam tersi bi varoluş bi başlangıc..

gönderen OceansKing » Prş 12 Nis, 00:27

hayır bakın ben hep ağlıyorum :o

gönderen THOR » Prş 12 Nis, 00:25

zayıflık :)

gönderen SScorpiOO » Prş 15 Mar, 21:19

akrepler bence aglamayı dahi hayatlarında kendileri icin artı edebilirler ve bu yuzden aglıyorlardır istediklerini ele gecirmek icin yapıyorlardı en azından ben oyleyim

gönderen Armagedon » Pzt 28 Ağu, 17:23

etten kemikten olan her canlı ağlar bu elimizde olan bişey değil ağlamanında güzel yanları var..
düşünsenize göz pınarları kurumuş birisi ağlamak için elinden geleni yapıyor ama gözünden yaş akmıyor!! boş verin akrepler... içiniz değilsede gözleriniz arada bir yaş akıtsın..

ağlamak zayıflık değildir duygu selidir.

gönderen SERÇE » Pzt 28 Ağu, 13:28

BENCE İNSANIN AĞLADIĞI AN TANRIYA EN YAKIN OLDUĞU ANDIR.

gönderen adamas » Pzt 28 Ağu, 12:20

duygu elle tutulur gözle görülür bir şey değildir diye düşünenlere en büyük kanıttır gözyaşı duygunun elle tutulur formatıdır ...
kendi adıma konuşuyorum ; duyguların insanı değil insanın duygularını kontrol etmesi gerektiğini düşünüyorum bu yüzden ağlamanın zayıflık olduğunu düşünüyorum buna rağmen birkaç filmde kontrolümün dışında gözyaşı döktüğüm olmuştur yada gerçekten çaresiz kaldığımda sinirden aladığımda görülmüştür... demekki düşündüğüm kadarda güçlü birisi değilim ... kafam karıştı zayıflık mı değil mi bence bir şeyi elde etmek için gözyaşı dökmek zayıflıktır duygu patlaması sonrası bırakılan göz yaşı ise başarının ve mutluluğun filizlenmesini sağlamak içim dökülen hayat suyu dur tıpkı fideyi toprağa diktikten sonra sulanması gibi

gönderen masal perisi » Pzt 28 Ağu, 12:18

ağlamak zayıflık değildir bence .. akreplerde duygusallığın verdiği bişeyde olabilir bu belkide akrepler duygusal olduklarından kolaylıkla ağlayabilirler.. kendi adıma konuşmam gerekirse ben çok duygusalım ve herşeye çok çabuk ağlıyabilirim .. mesela haber izlerken yada bişey okurken bile ağlayabilirim... ama bu hiç bi zaman basitlikten değil ... ağlamak bazen insana bi gereksinim oldunu düşünüyorum... çok yoğun olduğumuz ve sıkıldığımız bi dönemde duygularımızı içimize atmak yerine ağlayıp rahatlayabiliriz... kısacası ağlamak çok doğal ve olması gereken bi olaydır.. ve kimse zayıf olduğumu düşüncekler diye gözyaşalrını saklamasın... ağlayan kişiyi eğer biri zayıf görüyorsa zaten önce aynaya baksın ve öyle düşünsün .....

gönderen huysuzname » Pzt 28 Ağu, 12:04

Ağlamak , yüz mimik hareketleri ve standart verilen tepki kadar doğaldır..nasıl değer verdiğimiz bşr şeyi kaybettiğmizde endişelenip kaşlarımız çatılıyor ise , ciddi bir üzüntü halinde ağlamakta bir o kadar doğal ve olması gereken bir gereksinimdir.

gönderen X_1 » Pzt 28 Ağu, 11:48

zayıflık değil bence..bırseyı yapamadıgınızdada aglarsınız.

gönderen X_1 » Pzt 28 Ağu, 11:44

Ağlamak: Duyguların suyu

Bu nasıl bir kaynak böyle? Duyguların inişi ve çıkışıyla besleniyor, gözlerde buğuya, rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşüyor. Bedenimiz ve ruhumuz bu ıslak temizliğe neden ihtiyaç duyuyor? Araştırmacılar, ağlama davranışıyla ilgi sorulara yanıt ararken şaşırtıcı gerçeklere ulaştılar.
İstatistikler, insanın yaşamı boyunca 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı döktüğünü söylüyor. Bu veriler, kuşkusuz genel bir bilgi sunuyor. Çünkü konuya ilişkin rakamlar insana ve kültürlere göre değişiyor. Yetişkinler, duygu yoğunluklarını gözyaşına aktarmak için genellikle 19-22 saatleri arasını seçiyorlar. Oturup ağlamaya başladıklarında, kadınlar yaklaşık 5 dakika boyunca 50 damla gözyaşı akıtırken, erkekler olayı nemli gözlerle sınırlı tutmayı tercih ediyorlar. Bir damla gözyaşı 15 miligram ağırlığında. Öyle küçük göründüğüne bakmayın, yarattığı etki çok büyük. Özellikle ağlayan bir kadın ya da bir çocuk, herkesin şefkat ve koruma duygularını harekete geçiriyor. Ancak, bazen ters etki de yaratabiliyor. Araştırmacılar 274 tecavüz olayını mercek altına almışlar ve görmüşler ki; kurban ne kadar çok ağlarsa, suçlu da o oranda saldırganlaşıyor.

Ağlama, insanın doğuştan getirdiği bir davranış motifi. Avusturyalı davranış bilimci Irenaeus Eibl-Eibesfeldt, yeni doğan bebeklere bant kayıtlarından sesler dinletmiş. Bazı seslere bütün bebekler ağlayarak tepki vermişler. Yine, kör doğan bebekler de, gören bebekler gibi içgüdüsel olarak gülmüş ve ağlamışlar.


Ağlama, çocuklar için çok önemli bir iletişim aracı. Yaşamın zor koşullarıyla yüzleşince sığınabilecekleri tek liman gözyaşları.


Çocuk doktorları, yeni doğan bebeklerin ağlarken, yüzde 12 oranında daha çok enerji kullandıklarını belirtiyorlar. Ağlamak için yetişkin insanlar da dikkate değer bir zaman ve enerji harcıyorlar. Bu zahmete katlanmanın mutlaka bir nedeni olmalı değil mi? Var da. Bebekler, gözün kornea tabakasını nemli tutan ve enfeksiyonlara karşı koruyan gözyaşını doğuştan itibaren üretiyorlar. Ama, gözyaşı bezlerine giden sinirler altı haftalık olduklarında olgunlaşıyor. Gerçek gözyaşı dökmeye o zaman başlıyorlar. Bebekler, engel tanımadan ve toplumsal kuralları gözetmeksizin ağlıyorlar.

İhtiyaç duydukları ilgi kendilerinden uzun süre esirgendiğinde, gülme davranışı giderek kayboluyor, ağlama davranışı kalıyor. Yardıma muhtaç bebek için ağlama, önemli bir iletişim aracı. Anne, bebeğinin ses tonunu tamamen içgüdüsel olarak tanıyor ve süt üretimindeki artışla tepki veriyor. Terk edilmişlik duygusundan kaynaklanan ağlamanın, doğuştan gelen bir hayatta kalma stratejisi olduğu düşünülüyor. Tensel temas yaşayamayan bebek, unutulduğunu ya da terk edildiğini sanıyor. Kulakları tırmalayan bir ağıtla ebeveyninin ya da çevresinin dikkatini çekmeye çalışıyor.

Bir başka varsayıma göre, bebekler hayatta kalabilmek için bu yolla kardeşlerini dışlamaya çalışıyorlar. Yeterli besin maddesinin bulunamadığı dönemlerde kardeşler önemli bir rakipti: Anne, bebeğe her ağladığında meme verdiği için, buna bağlı gerçekleşen hormon üretimi, yeni bir kardeşe dönüşecek yumurtanın olgunlaşmasını engelliyordu. Ayrıca, eski çağlarda ağlayan bebek çevrede bulunan vahşi hayvanların dikkatini çekeceğinden, susturabilmek için annesi sürekli yiyecek bir şeyler veriyordu.

Peki yetişkin insanları ağlamaya iten şey ne? Akraba ya da arkadaşların ölümü, aşk acısı, ayrılık, kavga, dışlanmışlık gibi acı deneyimler; evlenme, terfi, ödül gibi mutluluklar; müzik, duygusal filmler...

Hayvanlara bakıldığında, onlar bu nedenlerle gözyaşı dökmüyorlar, ama her geçen gün daha çok insan, fillerin ağladığına tanık olduğunu iddia ediyor. Hayvan terbiyecisi George Lewis, kızdığı için Sadie adlı genç filin gözyaşına boğulduğunu söylüyor. Serengeti Ulusal Parkı'nın yöneticisi Dr. Michael Boer, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde fillerin ağladığından emin. "Timsah gözyaşları" deyimi aslında gerçeklere dayanıyor. Yalnız, gözyaşları çeşitli duygusal heyecanlar nedeniyle değil, avını yemek için gösterişli ağzını açtığında ortaya çıkıyor. Bu hareket, gözlerine o kadar büyük baskı yapıyor ki, hayvanın gözyaşı dışarı akmak zorunda kalıyor.

Ağlamak evrensel bir olgu. Her kültür, duygusal gözyaşını tanıyor. Bu konudaki en eski edebi bulguya, Sümerlerin yaklaşık 4000 yıl önce yazdığı Gılgamış Destanı'nda rastlanıyor: Karamsarlığa kapılan Gılgamış'ın nasıl gözyaşı döktüğü ayrıntılı tasvir ediliyor.


Ağlama konusuna Eskiçağ'da yaşayan bilgeler de açıklık getirmeye çalışmışlardı. Sokrates ile aynı dönemde yaşayan Yunanlı hekim Hippokrates, M.Ö. 5. yüzyılda ağlamanın nedeniyle ilgili şöyle bir tahmin yürütmüştü: "Ağlamanın merkezi beyinde gizli. Gözyaşı dışarı akarken beyindeki fazla sümüksü sıvıyı da birlikte atıyor ve beyni hasta olmaktan koruyor." Dönemin bilimsel bilgilerine göre, insanın karakterini belirlediği düşünülen dört vücut sıvısı (kan, sümüksü sıvı, siyah ve sarı atık) vardı. Bu sıvıların dengesi bozulduğunda insan hastalanıyordu.

İyileşebilmesi için fazlalığın dışarı atılması gerekiyordu. Hippokrates, bu olayı tanımlamak için, "temizlenmek" anlamına gelen "katarsis" kelimesini kullanmıştı. Sümük birikimi olmasa bile, ağlamak yararlıydı. Ne de olsa sürekli gözyaşı üretiliyor ve bunların dar kafatasından dışarı atılması gerekiyordu. Bu düşünce, Avrupa'da geçerliliğini Rönesans dönemine kadar korudu. Bu başarının nedeni, tezin insan fizyolojisiyle uyumlu olmasıydı: Ağlamak da kusmak, dışkı ve idrar atımı gibi işliyordu. Dolayısıyla, neden o da istenmeyen atıkları vücuttan uzaklaştırıyor olmasın? Gerçi gözyaşı diğerleri gibi kötü kokmuyordu, hem zaten duygular kötü kokamazdı ki...

Vücut sıvılarıyla ilgili bu tez, bilimsel çalışmalara 17. yüzyıla kadar temel oluşturdu.1662 yılında Danimarkalı anatomi uzmanı Niels Stensen, kadavra üzerinde çalışırken gözyaşı bezlerini keşfetti. Nihayet, gözyaşının nereden geldiği ortaya çıkmıştı. Ancak ağlama eyleminin nedeni aydınlatılamadı.

Birçok filozof, bilim insanı ve şair, gözyaşının bir "katarsis", yani temizlik etkisi olduğu fikrinde birleşiyorlardı. Fransız filozof René Descartes, ağlayabilen insanın sevme ve merhamet etme becerisine sahip olduğunu düşünüyordu. Ağlayamayan insanın içi sürekli artan bir nefret ve korkuyla doluyordu. Romalı şair Ovidius, 2000 yıl önce: "Ağlamak, öfkeyi siler", demişti



Erkekler ağlamaz, değil mi?
Ünlü filozof Aristoteles'e göre, kadınlar erkeklerden daha heyecanlı yapıya sahip; yıkılmaya ve ümitsizliğe daha yatkın ve "utanma, özsaygı" gibi duygulara sahip olmayan canlılardı. Daha çok ağlamalarının nedeni de buydu. Bugün araştırmalar, ağlayan kadınların hayata, erkeklerden daha olumlu baktıklarını gösterdi.
Öyleyse farklılık biyolojik yapı farklılığından mı kaynaklanıyordu? Uzmanlar, kısa süre önce gözyaşı bezlerinin cinsiyete göre değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardılar. Ama bu bulgu, bazı şeyleri aydınlatmak yerine daha da karmaşık hale getirdi, çünkü erkeklerin gözyaşı üretim sistemi kadınlara göre çok daha belirgin bir yapıya sahipti.
Ağlamak konusundaki davranış farklılığı, belki de hormonlara, örneğin prolaktine bağlıydı. Çocuklar ve gençlerde prolaktin düzeyi cinsiyetlere göre farklılık göstermiyor, ağlama davranışlarında da bir farklılık yok. Kadınlar ancak 13 yaşından sonra erkeklerden daha fazla prolaktin üretmeye başlıyorlar. Gözyaşındaki değişiklikler de bu yaştan itibaren başlıyor. Bu teze hamile kadınlar da uyuyor: Çok fazla prolaktin hormonu üretiyor ve daha sık ağlıyorlar. Ancak, bu tez henüz somut kanıtlarla desteklenemedi. Hollanda'da yapılan bir araştırmada, bir hastalık nedeniyle normalden çok daha fazla prolaktin üreten kadınlar, sağlıklı kadınlara oranla daha fazla ağlamıyorlardı.
Geleneklerin etkisini de unutmamak gerek. Birçok kültürde aileler erkekleri sert, kadınları zayıf ve narin yetiştiriyor. Yine istatistiklere göre, Çinli erkekler ancak üç ayda bir kez, Amerikalı erkekler aynı dönemde 5-6 kez, Alman erkekler 4-5 kez, İspanyol erkekler 1-2 kez ağlayabiliyorlar.
Yaşanan zamanın koşulları ve din kültürü de dikkate alınmalı. 16. yüzyılda hem kadınlar hem erkekler çekinmeden ağlıyorlardı. Bu, güçlü dini duyguları ve güçlü bir kişiliği simgeliyordu. Müslümanlarda da, söylenen ilahiler, vurgulu okunan Kur'an ve dini öyküler cinsiyet farkını hemen ortadan kaldırıyor. Dini inancı güçlü kişiler ibadetlerini gözyaşıyla daha da pekiştiriyorlar.
Yaşamımıza makinelerin girmesiyle birilikte, ortaya çıkan rekabetçi ve acımasız koşullara kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya çalışan kadınlar da uyum sağladılar

gönderen bilge » Pzt 28 Ağu, 11:33

ağlamak zayıflık değildir. ağlamak insanoğlunda var olan güzel şeylerden biridir. bir kişinin gerçekten ağlaması onun insani vasıflar taşıdığını gösterir.

gönderen Elan_Vital » Pzt 28 Ağu, 11:26

4 yaşındaki bir erkek akrebin, annesine sarılırken duygulanıp ağlaması ile 30 yaşındaki bir erkek akrebin, tv de izlediği bir film için ağlaması ve 20 yaşında bayan dost akrebin, yine kendi dostu için ağlamasına tanık oldum... zayıf olduklarını düşünmedim asla, sadece gülümsedim ve hayret ettim...
Onların ağladıkları için zayıf olduklarını düşünmek; Zayıf olanlara mahsustur ; )

Başa dön