gönderen dark_venus » Sal 24 Nis, 21:36
BAŞAK BURCU GENEL ÖZELLİKLERİ
Mükemmeliyetçilik: Başak'ın en ağır misyonudur. Aslında onun en büyük derdi “Mükemmeliyetçilik” kelimesinin olumsuz çağrışım içermeyen bir eşanlamlısının olmamasıdır. Kusursuzluk onun yaşayabileceği en doruk deneyimdir. Ne var ki doruklar aynı zamanda daralma noktalarıdır. Bir anda tepe taklak olup nevrozların ayak dibine yuvarlanma riskini de beraberinde taşır. Gene de Başak'ın standartları yüksektir ve kolay pes etmez. Zodyağın 1.evle başlayıp 6.evle biten alt dilimin en son durağıdır o. Ufkun altındaki 6 dilimlik ilk bölümde "BEN" bilinci vardır. Ufkun üstündeki 6 dilimlik ikinci bölümde ise "BİZ” bilinci yer alır. Başak, BEN bilincinin bilirkişisidir. BEN bilincini kusursuzlaştırmadan, BİZ bilincinin kavranamayacağını içgüdüsel olarak bilir. Bu nedenle oturur hiç üşenmeden BEN bilincinin uzun uzun raporunu hazırlar ve 7.ev sınırında bekleyen Terazi burcunun eline tutuşturur. Derin bir nefes alır.
Analiz Yeteneği: Başka hiçbir burç kendisini serinkanlılıkla parçalara ayırarak böyle inceleyemez. Başak, bütünü oluşturan birime hakkını verir. Parçalardaki bozukluğun bütünü tehlikeye sokacağını bilir. Bu nedenle bütün parçaları tek tek elden geçirir, sarmal bir düzen oluşturacak şekilde yeniden bir birine ekler. Böylece her hangi bir parça alınıp ayrıntılarıyla incelendiğinde diğer bütün parçaların toplam bilgisi elde edilir. Analiz sürecindeki en büyük risk “Ağaca bakmaktan, Ormanı görememek”tir.
Eleştiri ve Yargı Mekanizması: Başak'ın çıkmaz sokağıdır. Hem kendini hem de başkalarını acımasızca eleştirir, yargılar, suçlar. Sürekli şikayet eder. Öz güveni zayıftır. Kendini beğenme ve sevme konusunda ciddi problemleri vardır. Sevgiye, ilgiye, şefkate hararetle ihtiyaç duyduğu halde, tam tersi "ihtiyaçsızmış” gibi davranır. Bilinçsizce "Aslını” inkar eder, kendini olduğu gibi kabul etmekte zorlanır, serde Mükemmeliyetçilik olduğundan sürekli "olması gerektiği hali” kritik eder, fakat bir türlü beğenmez. Bu duygusunu etrafına da yansıttığından başkalarını beğenmekte ve olduğu gibi kabul etmekte sorun yaşar. ”Armudun sapı-Üzümün çekirdeği” diyerek ince eleyip sık dokur. Yüzeydeki Çok bilmiş, Akıl Hocası, Ahlak kumkuması kimliğin altında, acıdan ve suçluluk duygusundan kıvranan çıplak hali saklıdır. Başak bu çıkmaz sokaktan eleştiriyi analize (kurşunu altına) dönüştürmeyi başardığında ve insanları yargılamak yerine sevmeyi denediğinde (Bölünmeyi Bütünleşmeye) çevirdiğinde kurtulabilir.
Güçlü Mantık-Zayıf Duygular: Bu konuda Ata Ruhum Jung’un tespiti çok isabetli; "Bildiğiniz gibi Tabiat, yüksek bir zekaya aynı zamanda ruh yeteneği de verecek kadar cömert değildir. Kural olarak, birinin olduğu yerde diğeri bulunmaz ve bir yetenek kusursuz bir biçimde var ise bu, genellikle diğer yeteneklerin pahasına gelişmiştir. En iyi koşullarda birbirinin önüne çıkan akıl ile duygu arasındaki zıtlık, insan psişesinin tarihinde acı dolu bir sayfadır.” Başak Mantık dersinde Aristo’nun ruhuna rahmet okutabilir, ama duygularıyla ne yapacağını gerçekten bilemez. Dışarıdan bakıldığında duygusuz izlenimi verebilir, ama onun çilesi duygularıyla temas kurmakta çektiği ıstıraptır.
Hizmet etme ve Servis verme Kapasitesi: Bu konuda hiç kimse Başak'ın eline su dökemez, çünkü o hizmet etme ruhuyla dünyaya gelmiştir. Hizmet etmek aynı zamanda onun servis kanalıyla kendini ifade biçimidir. Kendine ve başkalarına yararlı olduğu zaman doyuma ulaşır, mutlu olur. Buradaki en büyük tuzak hizmet uğruna kendi değerini un ufak ederek pas pas olmasıdır. "Gördüğün servis kadar servis" ilkesi onu bu aşırılıktan koruyabilir, ama gene de bu onun kör noktasıdır ve istismara açıktır. Çoğu insan için sıradan bir eylem olan hizmet, Başak için bir Aşk, bir İbadet'tir. Hani, Hizmet görücüye çıksa onu hiç kimselere kaptırmayacak tek talibi Başak'tır.
Bakirelik Sembolü (Saflık): Steven Forrest’in görüşü sanırım konuya açıklık getirecektir; “Bakire. Bütün semboller içinde anlaşılması en zor olanı. Bakireliği deneyimden yoksunluk olarak düşünürüz. Ama o deneyimsizliğin sembolü değildir. Namusluluğun veya cinsel dürtüden kaçmanın sembolü de değildir. Bakire Saflığın imgesidir. Onu hiçbir şey sahiplenmemiştir. Hiçbir şeye bağlı değildir. Yine de burada, yeryüzündedir. Dünya mükemmellikten başka bir şey istemeyene ne sunabilir? Bakire ne yapabilir? Soğuk, mesafeli Meryem Ana gibi bekler. Kendisi üzerinde çalışır ve yardım edebileceği yerde yardım eder.” Başak diğer insanlara örnek olabilmek için önce kendini daha saf, daha rafine hale getirebilmek için didinir durur.
Düzen-Tertip-Plan-Program: Yaşamda bu özelliklerin hepsine yer vardır, sorun bu özelliklerin başka hiçbir şeye yer bırakmayacak kadar tüm yaşamı kaplamasıdır. Başak karışıklık ve dağınıklığa gelemez. Bu nedenle karşı komşusu Balık'la pek fazla haşir-neşir olmayı sevmez, ama ondan öğreneceği çok şey vardır. Hayatı hiç birimiz süper organize bir şekilde yaşayamayız, bazı şeyler mutlaka bizim kontrolümüz dışında gelişir. Ama Başak'ın kaos'tan aklı çıkar. Onun dünyasında her şeyin adı konmalı, her şey yerli yerine oturmalıdır. Bulunduğu eksende "Bırakma-Bırakamama” teması hakimdir. Bu temada Balık “Bırakma”, Başak ise “Bırakamama” ayağında yer alır. İkisinin de birbiriyle teması kaçınılmazdır. Başak'ın, ruh ve beden sağlığı açısından ara sırada olsa kendisini evrenin akışına teslim etmesinde fayda vardır.
Ciddiyet ve Resmiyet: Başak serin ve mesafelidir. Görgü kurallarına "Emily Post" kadar sadıktır. Saygısız ve pervazsız insanlardan hoşlanmaz. Vıcık-vıcık ilişkiler, ense-tokat şakalaşmalar ve geyik muhabbetleri ona göre değildir. Teklifsiz bir şekilde ona yaklaşmaya kalkarsanız bir bakışıyla sizi yerinize oturtur. Durun bakalım! Suyun bile bir ısınma süresi varken, siz nasıl oluyor da bir anda böyle fokur fokur kaynıyorsunuz. Niyetiniz onunla yakınlaşmaksa sabırlı olmak ve sonuca değil sürece önem vermek zorundasınız. O sizi bir dizi testten geçirmeden, yedi göbek ötenize kadar analiz etmeden (İyi hal kağıdı getirmeniz de gerekebilir) ne gönlünün ne de evinin kapılarını asla açmaz. Başak gerçekten çetin cevizdir. Bu kilitli sandığı zahmetsiz açamazsınız. Her katmanı sabırla ayıklamak zorundasınız. Önce, Yeşil dış kabuk (buruk-acı) sonra Sert orta kabuk (zorlu-hırçın), daha sonra ara İç zar (utangaç-çekingen) en sonda enfes beyaz iç (zahmete değer öz) bulunur. Bir lokmada yutmaya kalkarsanız ya dişleriniz ağzınıza dökülür ya da midenize oturur. (Yükselen Başak ya da Ay ve Venüs Başak
Utangaçlık-Çekingenlik-Mahcubiyet: Bu konu da J.A.Bertrand’a başvuralım, bakalım o ne diyor; “Başak çılgınlık derecesinde usludur. Ara sıra çılgınlıklara kalkışsa da, bunu çok uslu bir şekilde yapar. Başak'ı çılgınlıklar yapmaya yüreklendirmek zordur. Küçük tutkular Başak'ın başını döndürür, büyük tutkular birkaç beden büyük gelir. Başak'a küçük bir çılgınlık teklif edin, sizi çılgınca cüretkar bulacaktır; orta boy bir çılgınlık teklif edin, zırdeli olduğunuza hükmedecektir.” Buna bir de Başak'ın “El-alem ne düşünür, ne der” fobisini ekleyebiliriz. (Yükselen Başak, Ay ve Venüs Başak'ta içinde aynı şeyler geçerlidir.)
Temizlik-Titizlik, Takıntılı düşünceler-Saplantılı davranışlar: Hijyen Başak'tan sorulur. Normal ölçülerde temizlik ve titizlik sağlık açısından gereklidir, fakat doz aşıldığında "Obsesif-Kompulsif" bozuklukları besler. Bir düşünceye takılıp kalma ya da bir davranışa saplanıp kalma genellikle şu üç türde kendini gösterir; 1) Bireyin kendine ya da başkalarına zarar vereceğiyle ilgili düşünceler; Bu duruma örnek olarak yeni doğum yapmış bir anneyi gösterebiliriz. Anne küçük bebeğini öldürüvereceğini düşünür ve bu düşüncesinden dolayı kendini suçlu hisseder. Bunu kimseye söyleyemez, ancak bu fikri kafasında sürekli tekrar eder. Bu nedenle doktorların çoğu, ilk doğum yapan annelere ara sıra çocuğa kızgınlık duymalarının, hatta onu terk etmeyi düşünmelerinin doğal olduğunu, böyle duygular geldiğinde pek ciddiye almamaları gerektiğini söyleyerek onları bir nevi hazırlarlar. Ciddiye alınmayan düşünce zamanla kuvvetinden kaybederek ortadan kaybolur. 2) Pislik ve bulaşıcı hastalıkla ilgili düşünceler; Ellerini günde elli bazen yüz defa yıkayan insanları örnek verebiliriz.
Bu kimselerin bazen yıkanmaktan ellerinin derisi soyulup yara olur. Daha uç bir örnekte ise; her türlü salgı ve sıvıdan midesi bulanan, bu nedenle de cinsellikten iğrenen, tensel temastan nefret eden takıntılı-saplantılı hastalar yer alır. 3) Sürekli olarak tekrar tekrar şüphe etme; Bu duruma da eve hırsız girmesinden kuşkulanan insanı örnek verebiliriz. Eve yeni kilitler vurdurur, pencerelere yeniden demir parmaklıklar koydurur. Bununla da yetinmez, geceleri uyuyamaz, her yarım saatte bir kalkarak kapıyı ve pencereleri yeniden kontrol eder. Aldığı önlemler onun yeniden tekrar tekrar şüphe etmesini önleyemez. (Başak-Akrep karışımı veya Pluto Başak'ta takıntılı ve saplantılı davranışları artırabilir/ 6-12.ev ekseniyle, 1., 4. ve 8. evlerde yer alan Pluto özellikle dikkat çekicidir.)
Alçakgönüllülük: Başak'ın en büyük meziyetidir. Aslan ne kadar saraylı ise Başak o kadar alaylıdır. Aslan ne kadar ön planda ise, Başak o kadar geri plandadır. Aslan ne kadar haşmetli ve azametli ise, Başak o kadar sessiz ve mütavazidir. Aslan’ın "Ben söylerim sen yaparsın” çalışma anlayışına karşılık Başak'ın, "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” ilkesi çalışma anlayışına damgasını vurur.
Sorumluluk Duygusu: Başak'ın en ağır çeken duygusudur. Bazen altında kalır. Ezilir. Bazen de üstesinden gelir, kendi kendisinin efendisi olur. Aşırı vakalarda karşımıza iflah olmaz bir “iş-kolik” olarak çıkar.
Çıraklık-Kalfalık-Ustalık süreci: Başak'ın düsturudur. Onun ilkelerine göre merdivenler basamak basamak çıkılır. Emek vermeden ve hak etmeden bir yere gelinmez. Her şeyin bir adabı ve usulü vardır. Çıraklık süresi dolmadan kalfalığa geçilmez, Kalfalık süreci de bitmeden Ustalığa terfi edilmez. Başak enerjisine yaşadığımız çağda (özellikle ülkemizde) aslında çok ihtiyaç var. Tarihimize bir göz atacak olursak büyük ustaların bu sürece hakkını verdiğini görmekte zorlanmayız. Mimar Sinan’ın eserleri çıraklık-kalfalık-ustalık dönemlerine ayrılır. Günümüzde ise sürece değil genelde sonuca önem verildiğinden her yol mübah hale gelmiştir.
Hiciv yeteneği: Merkür İkizler'in hava sahasından Başak'ın toprağına mecburi iniş yaptığında dünyası değişir. Espiri anlayışı yerini hicve bırakır. Tatlı dil ve güler yüz, sivri dil ve çatık kaşla yer değiştirir. İkizlerin ele avuca sığmaz haşarı Merkür’ü, Başak'ın eline düştüğünde akıllı-uslu bir talebe olup çıkar. Başak, Merkür’ün asker ocağıdır. (Pluto Başak'ta, Merkür Akrep'te karışımı ya da Merkür- Pluto karesi diliyle adam öldürebilir) Başak kendi kusurlarına gülmeyi ve kendi kendiyle dalga geçmeyi bir şekilde öğrenmelidir
Kronik Stres: Başak dünyaya yüksek gerilim hattıyla bağlıdır. Yüksek standartlar, üstün kalite anlayışı, 'meli-malı' yaşam tarzıyla kronik strese göbek kordonuyla dolanır. Garip bir şekilde stresle beslenir. Bir kriz esnasında diğer insanlar sapır sapır dökülürken, Başaklar tık etmezler. Dışarıdan bakıldığında sanki hiç bu kadar iyi olmamış, kabına sığmayan bir enerji ile doluymuş gibi gözükmesine karşın aslında uzun süreli strese uyum sağlamanın bedelini bedeni sessizce öder. Tükenmiş kişiler zayıf yönlerini iyi gizleyebilen, becerikli ve yeterli insanlar oldukları için, çoğunlukla bu durumun ilk dönemlerinde, içlerinde olup bitenlerin farkında değillerdir. Ama tükeniş yavaş ve sinsice bütün hücrelerini esir alır. Kalp krizi-Felç-Kanser, bünye hangisine yatkınsa kapıyı çalmakta gecikmez
Huysuzluk-Memnuniyetsizlik: Başak'ın en çok tepki alan negatif uçlarıdır. Ama olaya bir de Başak'ın gözleriyle bakmayı denersek gerçek durumu belki kavrarız. Huysuzluk ve memnuniyetsizlik aslında kusursuzluğun doğması için çekilen doğal doğum sancılarıdır. (Maalesef, kusursuzluk sezaryenle dünyaya gelmiyor) Bu kadar çok meziyetine karşılık, kusurları için ancak "Bu kadar kusur kadı kızında olur” Atasözümüzü hatırlatmakta fayda var. Başak yolun bir yerinde kusurlarıyla yüzleşir. Onu tutan ne kadar şey varsa hepsini bırakır. (İçi cız ederek-eli titreyerek) Yani bırakmaya çalışır. Ödül olarak evren ona kusursuz bir kusursuzluk tarifi sunar;
Ödül olarak evren ona kusursuz bir kusursuzluk tarifi sunar;
"KUSURLAR SERBEST BIRAKILDIĞINDA, KUSURSUZLUK KENDİLİĞİNDEN ORTAYA ÇIKAR”
BAŞAK BURCU GENEL ÖZELLİKLERİ
Mükemmeliyetçilik: Başak'ın en ağır misyonudur. Aslında onun en büyük derdi “Mükemmeliyetçilik” kelimesinin olumsuz çağrışım içermeyen bir eşanlamlısının olmamasıdır. Kusursuzluk onun yaşayabileceği en doruk deneyimdir. Ne var ki doruklar aynı zamanda daralma noktalarıdır. Bir anda tepe taklak olup nevrozların ayak dibine yuvarlanma riskini de beraberinde taşır. Gene de Başak'ın standartları yüksektir ve kolay pes etmez. Zodyağın 1.evle başlayıp 6.evle biten alt dilimin en son durağıdır o. Ufkun altındaki 6 dilimlik ilk bölümde "BEN" bilinci vardır. Ufkun üstündeki 6 dilimlik ikinci bölümde ise "BİZ” bilinci yer alır. Başak, BEN bilincinin bilirkişisidir. BEN bilincini kusursuzlaştırmadan, BİZ bilincinin kavranamayacağını içgüdüsel olarak bilir. Bu nedenle oturur hiç üşenmeden BEN bilincinin uzun uzun raporunu hazırlar ve 7.ev sınırında bekleyen Terazi burcunun eline tutuşturur. Derin bir nefes alır.
Analiz Yeteneği: Başka hiçbir burç kendisini serinkanlılıkla parçalara ayırarak böyle inceleyemez. Başak, bütünü oluşturan birime hakkını verir. Parçalardaki bozukluğun bütünü tehlikeye sokacağını bilir. Bu nedenle bütün parçaları tek tek elden geçirir, sarmal bir düzen oluşturacak şekilde yeniden bir birine ekler. Böylece her hangi bir parça alınıp ayrıntılarıyla incelendiğinde diğer bütün parçaların toplam bilgisi elde edilir. Analiz sürecindeki en büyük risk “Ağaca bakmaktan, Ormanı görememek”tir.
Eleştiri ve Yargı Mekanizması: Başak'ın çıkmaz sokağıdır. Hem kendini hem de başkalarını acımasızca eleştirir, yargılar, suçlar. Sürekli şikayet eder. Öz güveni zayıftır. Kendini beğenme ve sevme konusunda ciddi problemleri vardır. Sevgiye, ilgiye, şefkate hararetle ihtiyaç duyduğu halde, tam tersi "ihtiyaçsızmış” gibi davranır. Bilinçsizce "Aslını” inkar eder, kendini olduğu gibi kabul etmekte zorlanır, serde Mükemmeliyetçilik olduğundan sürekli "olması gerektiği hali” kritik eder, fakat bir türlü beğenmez. Bu duygusunu etrafına da yansıttığından başkalarını beğenmekte ve olduğu gibi kabul etmekte sorun yaşar. ”Armudun sapı-Üzümün çekirdeği” diyerek ince eleyip sık dokur. Yüzeydeki Çok bilmiş, Akıl Hocası, Ahlak kumkuması kimliğin altında, acıdan ve suçluluk duygusundan kıvranan çıplak hali saklıdır. Başak bu çıkmaz sokaktan eleştiriyi analize (kurşunu altına) dönüştürmeyi başardığında ve insanları yargılamak yerine sevmeyi denediğinde (Bölünmeyi Bütünleşmeye) çevirdiğinde kurtulabilir.
Güçlü Mantık-Zayıf Duygular: Bu konuda Ata Ruhum Jung’un tespiti çok isabetli; "Bildiğiniz gibi Tabiat, yüksek bir zekaya aynı zamanda ruh yeteneği de verecek kadar cömert değildir. Kural olarak, birinin olduğu yerde diğeri bulunmaz ve bir yetenek kusursuz bir biçimde var ise bu, genellikle diğer yeteneklerin pahasına gelişmiştir. En iyi koşullarda birbirinin önüne çıkan akıl ile duygu arasındaki zıtlık, insan psişesinin tarihinde acı dolu bir sayfadır.” Başak Mantık dersinde Aristo’nun ruhuna rahmet okutabilir, ama duygularıyla ne yapacağını gerçekten bilemez. Dışarıdan bakıldığında duygusuz izlenimi verebilir, ama onun çilesi duygularıyla temas kurmakta çektiği ıstıraptır.
Hizmet etme ve Servis verme Kapasitesi: Bu konuda hiç kimse Başak'ın eline su dökemez, çünkü o hizmet etme ruhuyla dünyaya gelmiştir. Hizmet etmek aynı zamanda onun servis kanalıyla kendini ifade biçimidir. Kendine ve başkalarına yararlı olduğu zaman doyuma ulaşır, mutlu olur. Buradaki en büyük tuzak hizmet uğruna kendi değerini un ufak ederek pas pas olmasıdır. "Gördüğün servis kadar servis" ilkesi onu bu aşırılıktan koruyabilir, ama gene de bu onun kör noktasıdır ve istismara açıktır. Çoğu insan için sıradan bir eylem olan hizmet, Başak için bir Aşk, bir İbadet'tir. Hani, Hizmet görücüye çıksa onu hiç kimselere kaptırmayacak tek talibi Başak'tır.
Bakirelik Sembolü (Saflık): Steven Forrest’in görüşü sanırım konuya açıklık getirecektir; “Bakire. Bütün semboller içinde anlaşılması en zor olanı. Bakireliği deneyimden yoksunluk olarak düşünürüz. Ama o deneyimsizliğin sembolü değildir. Namusluluğun veya cinsel dürtüden kaçmanın sembolü de değildir. Bakire Saflığın imgesidir. Onu hiçbir şey sahiplenmemiştir. Hiçbir şeye bağlı değildir. Yine de burada, yeryüzündedir. Dünya mükemmellikten başka bir şey istemeyene ne sunabilir? Bakire ne yapabilir? Soğuk, mesafeli Meryem Ana gibi bekler. Kendisi üzerinde çalışır ve yardım edebileceği yerde yardım eder.” Başak diğer insanlara örnek olabilmek için önce kendini daha saf, daha rafine hale getirebilmek için didinir durur.
Düzen-Tertip-Plan-Program: Yaşamda bu özelliklerin hepsine yer vardır, sorun bu özelliklerin başka hiçbir şeye yer bırakmayacak kadar tüm yaşamı kaplamasıdır. Başak karışıklık ve dağınıklığa gelemez. Bu nedenle karşı komşusu Balık'la pek fazla haşir-neşir olmayı sevmez, ama ondan öğreneceği çok şey vardır. Hayatı hiç birimiz süper organize bir şekilde yaşayamayız, bazı şeyler mutlaka bizim kontrolümüz dışında gelişir. Ama Başak'ın kaos'tan aklı çıkar. Onun dünyasında her şeyin adı konmalı, her şey yerli yerine oturmalıdır. Bulunduğu eksende "Bırakma-Bırakamama” teması hakimdir. Bu temada Balık “Bırakma”, Başak ise “Bırakamama” ayağında yer alır. İkisinin de birbiriyle teması kaçınılmazdır. Başak'ın, ruh ve beden sağlığı açısından ara sırada olsa kendisini evrenin akışına teslim etmesinde fayda vardır.
Ciddiyet ve Resmiyet: Başak serin ve mesafelidir. Görgü kurallarına "Emily Post" kadar sadıktır. Saygısız ve pervazsız insanlardan hoşlanmaz. Vıcık-vıcık ilişkiler, ense-tokat şakalaşmalar ve geyik muhabbetleri ona göre değildir. Teklifsiz bir şekilde ona yaklaşmaya kalkarsanız bir bakışıyla sizi yerinize oturtur. Durun bakalım! Suyun bile bir ısınma süresi varken, siz nasıl oluyor da bir anda böyle fokur fokur kaynıyorsunuz. Niyetiniz onunla yakınlaşmaksa sabırlı olmak ve sonuca değil sürece önem vermek zorundasınız. O sizi bir dizi testten geçirmeden, yedi göbek ötenize kadar analiz etmeden (İyi hal kağıdı getirmeniz de gerekebilir) ne gönlünün ne de evinin kapılarını asla açmaz. Başak gerçekten çetin cevizdir. Bu kilitli sandığı zahmetsiz açamazsınız. Her katmanı sabırla ayıklamak zorundasınız. Önce, Yeşil dış kabuk (buruk-acı) sonra Sert orta kabuk (zorlu-hırçın), daha sonra ara İç zar (utangaç-çekingen) en sonda enfes beyaz iç (zahmete değer öz) bulunur. Bir lokmada yutmaya kalkarsanız ya dişleriniz ağzınıza dökülür ya da midenize oturur. (Yükselen Başak ya da Ay ve Venüs Başak
Utangaçlık-Çekingenlik-Mahcubiyet: Bu konu da J.A.Bertrand’a başvuralım, bakalım o ne diyor; “Başak çılgınlık derecesinde usludur. Ara sıra çılgınlıklara kalkışsa da, bunu çok uslu bir şekilde yapar. Başak'ı çılgınlıklar yapmaya yüreklendirmek zordur. Küçük tutkular Başak'ın başını döndürür, büyük tutkular birkaç beden büyük gelir. Başak'a küçük bir çılgınlık teklif edin, sizi çılgınca cüretkar bulacaktır; orta boy bir çılgınlık teklif edin, zırdeli olduğunuza hükmedecektir.” Buna bir de Başak'ın “El-alem ne düşünür, ne der” fobisini ekleyebiliriz. (Yükselen Başak, Ay ve Venüs Başak'ta içinde aynı şeyler geçerlidir.)
Temizlik-Titizlik, Takıntılı düşünceler-Saplantılı davranışlar: Hijyen Başak'tan sorulur. Normal ölçülerde temizlik ve titizlik sağlık açısından gereklidir, fakat doz aşıldığında "Obsesif-Kompulsif" bozuklukları besler. Bir düşünceye takılıp kalma ya da bir davranışa saplanıp kalma genellikle şu üç türde kendini gösterir; 1) Bireyin kendine ya da başkalarına zarar vereceğiyle ilgili düşünceler; Bu duruma örnek olarak yeni doğum yapmış bir anneyi gösterebiliriz. Anne küçük bebeğini öldürüvereceğini düşünür ve bu düşüncesinden dolayı kendini suçlu hisseder. Bunu kimseye söyleyemez, ancak bu fikri kafasında sürekli tekrar eder. Bu nedenle doktorların çoğu, ilk doğum yapan annelere ara sıra çocuğa kızgınlık duymalarının, hatta onu terk etmeyi düşünmelerinin doğal olduğunu, böyle duygular geldiğinde pek ciddiye almamaları gerektiğini söyleyerek onları bir nevi hazırlarlar. Ciddiye alınmayan düşünce zamanla kuvvetinden kaybederek ortadan kaybolur. 2) Pislik ve bulaşıcı hastalıkla ilgili düşünceler; Ellerini günde elli bazen yüz defa yıkayan insanları örnek verebiliriz.
Bu kimselerin bazen yıkanmaktan ellerinin derisi soyulup yara olur. Daha uç bir örnekte ise; her türlü salgı ve sıvıdan midesi bulanan, bu nedenle de cinsellikten iğrenen, tensel temastan nefret eden takıntılı-saplantılı hastalar yer alır. 3) Sürekli olarak tekrar tekrar şüphe etme; Bu duruma da eve hırsız girmesinden kuşkulanan insanı örnek verebiliriz. Eve yeni kilitler vurdurur, pencerelere yeniden demir parmaklıklar koydurur. Bununla da yetinmez, geceleri uyuyamaz, her yarım saatte bir kalkarak kapıyı ve pencereleri yeniden kontrol eder. Aldığı önlemler onun yeniden tekrar tekrar şüphe etmesini önleyemez. (Başak-Akrep karışımı veya Pluto Başak'ta takıntılı ve saplantılı davranışları artırabilir/ 6-12.ev ekseniyle, 1., 4. ve 8. evlerde yer alan Pluto özellikle dikkat çekicidir.)
Alçakgönüllülük: Başak'ın en büyük meziyetidir. Aslan ne kadar saraylı ise Başak o kadar alaylıdır. Aslan ne kadar ön planda ise, Başak o kadar geri plandadır. Aslan ne kadar haşmetli ve azametli ise, Başak o kadar sessiz ve mütavazidir. Aslan’ın "Ben söylerim sen yaparsın” çalışma anlayışına karşılık Başak'ın, "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” ilkesi çalışma anlayışına damgasını vurur.
Sorumluluk Duygusu: Başak'ın en ağır çeken duygusudur. Bazen altında kalır. Ezilir. Bazen de üstesinden gelir, kendi kendisinin efendisi olur. Aşırı vakalarda karşımıza iflah olmaz bir “iş-kolik” olarak çıkar.
Çıraklık-Kalfalık-Ustalık süreci: Başak'ın düsturudur. Onun ilkelerine göre merdivenler basamak basamak çıkılır. Emek vermeden ve hak etmeden bir yere gelinmez. Her şeyin bir adabı ve usulü vardır. Çıraklık süresi dolmadan kalfalığa geçilmez, Kalfalık süreci de bitmeden Ustalığa terfi edilmez. Başak enerjisine yaşadığımız çağda (özellikle ülkemizde) aslında çok ihtiyaç var. Tarihimize bir göz atacak olursak büyük ustaların bu sürece hakkını verdiğini görmekte zorlanmayız. Mimar Sinan’ın eserleri çıraklık-kalfalık-ustalık dönemlerine ayrılır. Günümüzde ise sürece değil genelde sonuca önem verildiğinden her yol mübah hale gelmiştir.
Hiciv yeteneği: Merkür İkizler'in hava sahasından Başak'ın toprağına mecburi iniş yaptığında dünyası değişir. Espiri anlayışı yerini hicve bırakır. Tatlı dil ve güler yüz, sivri dil ve çatık kaşla yer değiştirir. İkizlerin ele avuca sığmaz haşarı Merkür’ü, Başak'ın eline düştüğünde akıllı-uslu bir talebe olup çıkar. Başak, Merkür’ün asker ocağıdır. (Pluto Başak'ta, Merkür Akrep'te karışımı ya da Merkür- Pluto karesi diliyle adam öldürebilir) Başak kendi kusurlarına gülmeyi ve kendi kendiyle dalga geçmeyi bir şekilde öğrenmelidir
Kronik Stres: Başak dünyaya yüksek gerilim hattıyla bağlıdır. Yüksek standartlar, üstün kalite anlayışı, 'meli-malı' yaşam tarzıyla kronik strese göbek kordonuyla dolanır. Garip bir şekilde stresle beslenir. Bir kriz esnasında diğer insanlar sapır sapır dökülürken, Başaklar tık etmezler. Dışarıdan bakıldığında sanki hiç bu kadar iyi olmamış, kabına sığmayan bir enerji ile doluymuş gibi gözükmesine karşın aslında uzun süreli strese uyum sağlamanın bedelini bedeni sessizce öder. Tükenmiş kişiler zayıf yönlerini iyi gizleyebilen, becerikli ve yeterli insanlar oldukları için, çoğunlukla bu durumun ilk dönemlerinde, içlerinde olup bitenlerin farkında değillerdir. Ama tükeniş yavaş ve sinsice bütün hücrelerini esir alır. Kalp krizi-Felç-Kanser, bünye hangisine yatkınsa kapıyı çalmakta gecikmez
Huysuzluk-Memnuniyetsizlik: Başak'ın en çok tepki alan negatif uçlarıdır. Ama olaya bir de Başak'ın gözleriyle bakmayı denersek gerçek durumu belki kavrarız. Huysuzluk ve memnuniyetsizlik aslında kusursuzluğun doğması için çekilen doğal doğum sancılarıdır. (Maalesef, kusursuzluk sezaryenle dünyaya gelmiyor) Bu kadar çok meziyetine karşılık, kusurları için ancak "Bu kadar kusur kadı kızında olur” Atasözümüzü hatırlatmakta fayda var. Başak yolun bir yerinde kusurlarıyla yüzleşir. Onu tutan ne kadar şey varsa hepsini bırakır. (İçi cız ederek-eli titreyerek) Yani bırakmaya çalışır. Ödül olarak evren ona kusursuz bir kusursuzluk tarifi sunar;
Ödül olarak evren ona kusursuz bir kusursuzluk tarifi sunar;
"KUSURLAR SERBEST BIRAKILDIĞINDA, KUSURSUZLUK KENDİLİĞİNDEN ORTAYA ÇIKAR”