AŞKIN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kategoriler Dışındaki Genel Konularla İlgili Araştırma Yazıları.
Kullanıcı avatarı
onurxt
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 3446
Yaş: 45
Kayıt: Pzr 30 Eki, 23:42

AŞKIN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Okunmamış mesaj gönderen onurxt » Cmt 28 Eki, 23:50

Fransız yazar Victor Hugo, “Aşk bir deniz, kadın ise onun kıyısıdır.” diyor. Kuşeyri ise; “ Aşk, sevgilinin cemalini görme heyecanı ve sonsuzluğu içinde bulunan kimsenin kalbinin galeyan etmesi ve coşmasıdır. Aşk, aşığın, sevgilisinin ismini ve zikrini kalbinden bir an bile ayırmamasıdır. Aşk, aşığın maşukla birlikte olmasıdır. Ve aşk, hayatın özüdür. Aşk, kalpte sevgilinin sevgisinden başka bir şeye yer vermemesidir.” diyor aşkla ilgili konuşurken. İkisi de sevgiliden dem vuruyor. Biri hakiki aşka ilk basamak olan beşer aşkından, diğeri ise kalbinde ondan başkası olmayan ideal ve gerçek aşktan bahsediyor.

Hz. Adem’den bu yana aşk, hep hayatın özü olmuştur. Onunla var olmuş, onunla yaşamış ve onunla yaşamımıza devam etmişizdir. Aşık olunca vücudumuzun kimyası değişmiş, farkına vararak ya da varmadan normal ötesi hareketler ve davranışlar sergilemişizdir. Kimimizin yüzü nar gibi kızarmış, kimimiz ise aklını hep vücudundan birkaç karış yukarılarda gezdirmiştir. Kişiden kişiye değişiklik göstermiştir bazı davranışlar. Ama genel olarak benzer çizgide devam edegelmiştir aşık kişilerin hal ve hareketleri. Peki bu ‘aşk’ın belirtileri nelerdir. Kişi aşık olduğunu nasıl anlar? Yada siz kişinin (başkasının) aşık olduğunu, üzerinde bir aşk hali bulunduğunu nasıl anlarsınız? Ve en önemlisi de, aşık olanların gösterdikleri tavır ve davranışlar, yani aşkın belirtileri yıllara ya da yüzyıllara göre değişiklik gösterir mi acaba?

Bakın, Dr. Sefa Saygılı Aşkın Terapisi isimli kitabında kadın ve erkek aşıkları ele veren davranışları sıralamış. 21. yüzyılda kadın ve erkek aşıklarda aşkın belirtileri nelermiş hep beraber göreceğiz. Bir de onuncu yüzyılda yani bundan tam on bir yüzyıl önce, ya da daha güncel bir söylevle bin yüzyıl önce aşkın belirtileri nelermiş onlara bakalım. İbn Hazm, onuncu yüzyılda yaşamış olan bir şair ve ilim adamı. Güvercin Gerdanlığı isimli eserinde aşkın belirtilerini anlatıyor. Aşkın ve belirtilerinin günümüzden çok da farklı olmadığını göreceksiniz okudukça. Yıllar ve yüzyıllar geçtikçe kişiler değişiyor ama aşk aynı kalıyor.

Evet aşk hayatın özüdür. İlk insan yaratıldığında da, son insan dünyadan ayrılacağı sırada da aşk hep hayatın özü olarak kalacak gibi. Ve aşık olanın her yüzyılda elleri terleyecek, gözlerine sevgilisinin hayalinden başka hayal girmeyecek.



21. Yüzyılda Kadınlarda Aşk Belirtileri:



* Gözlerinizin içine derin bir ilgiyle bakar.
* Gözbebekleri büyür.
* Yanınızda veya çevrenizdeyken yüzü kızarır.
* Ses tonunu sizin ses tonunuza uydurmak için yükseltir ve alçaltır.
* Size doğrudan değil ama başını eğerek bir bakış fırlatır, böylece utangaç ve çekingen olduğu mesajını iletir.
* Konuşurken eli sık sık çenesine gider, yanaklarına dokunur.
* Avuç içlerini size doğru açık tutar. Güldüğünüz şeylere o da sizinle birlikte, aynı anda güler.
* Konuşurken mücevherleriyle oynar.
* İlk gördüğü anda sizden etkilenmişse, kaşlarını kısa bir süre için kaldırıp indirmiş, bunu da gizli bir gülümseme takip etmiştir.
* Kalabalık bir ortamda sadece sizinle konuşur ve dikkatini sizin üzerinize yoğunlaştır.
* Sizinle konuşurken gözlerini normalden daha çok kırpıştırır.
* Kirpikleri telaşla hareket içindedir, titrer.
* Konuşma hızını sizinkine uydurur.
* Konuşurken bileklerine dokunur.
* Saçlarıyla oynar.



21. Yüzyılda Erkeklerde Aşk Belirtileri:



* Bakışlarınızı yakalamaya çalışır. Göz kontağı kurar, ardından gözlerini kaçırır ve sonra tekrar sizin tarafınıza bakar.
* Konuşurken kolunuza ya da omzunuza dokunur, ancak bunu arkadaşlık samimiyeti içinde yaptığını göstermeye çalışır.
* Sık sık saçlarını düzeltir.
* Kravatı ya da boyunbağını düzeltir.
* Biraz daha kasılarak yürür ve kaslarını gerer.
* Sizin sesinizi duyacak kadar alçak sesle konuşur, bu sizi kendi alanına davet etmesi ve sohbeti ikinize özel, size ait bir faaliyet haline getirir.
* Konuşurken size doğru eğilir. Adeta üzerinize abanır.
* Eli sık sık çenesine gider.
* Başparmağını kemerine geçirir.
* Size bakarak konuşurken gözlerini kısar.





10 Yüzyılda Aşkın Belirtileri (Kadın-Erkek):



* Birincisi, sevgiliyi derinden derine seyre dalmaktır. Göz ruha açılan büyük bir penceredir. Gönlün sırlarını keşfe çalışır ve en gizli düşüncelerini açığa vurur. Gönül tercümanıdır göz. Ne demiş şair: “Gözler kalbin aynasıdır, yalan nedir bilmez onlar.”
* Sevdiği kişiden başkasına söyleyemeyecek şeyleri varsa kişinin onun aşık olduğu belli olur.
* Sevgilinin sözünü can kulağıyla dinlemek.
* Sevgilinin ileri sürdüğü her şeyden dolayı hayret etmek, bütünüyle saçma sapan şeyler konuşsa, yalan söylese bile ona hak vermek. Haksız olduğu hallerde bile onu doğrulamak aşkın en önemli belirtisidir.
* Sevgilinin bulunduğu yere gitmekte acele etmek, onun yanında oturmanın yollarını aramak ve ona yakın olmaya çalışmak.
* Onu bırakmasını gerektiren her türlü uğraştan kurtulmaya çalışmak,
* Sevgiliden ayrılmayı gerektirecek her türden ciddi durumu hiç hesaba katmamak,
* Sevgiliden izin isteme gerektiğinde çok yavaş girişimde bulunmak.
* O zamana kadar başkalarına vermekten kaçındığı malını bir anda cömertçe dağıtmaya başlamak.
* Sevgiliyle dar bir yerde buluşmaktan dolayı haz duymak. (Çok kalabalık olmayan yerlerde buluşmak istemek) Geniş ve açık bir yerde buluşmaktan dolayı canı sıkılmak.
* Her birinin sahip olduğu bir nesneye diğerinin sahip olma arzusu.
* Gizlice göz kırpmak.
* Konuşma sırasında ötekinin eline dokunmaya çalışmak.
* Bardakta sevgilinin bıraktığı artığı içmek ve dudaklarını bardağın, sevgilinin dudaklarının değdiği ucuna değdirmeye çalışmak.
* Sevgiliden söz etmekten büyük zevk almak ve her fırsatta her mecliste sevgiliden söz açmak.
* Sevgilisi aklına geldikçe yemekten içmekten kesilmek.
* Konuşma sırasında ilginç ve neşeli şeylerden bahsederken birden bire durağanlaşmak.
* Yalnızlığı sevmek, inzivaya çekilmek.
* Kendisinde hareketlerini, serbest davranışlarını kısıtlayacak hastalık gibi bir neden bulunmamasına rağmen zayıflamak ve halsiz düşmek.
* Sık sık yürüyüşe çıkmak.
* Ve en önemli belirtilerden biri de uykusuzluk çekmektir.
* Aşkın bir başka belirtisi de, aşığın sevgilisinin ailesine ve yakınlarına ilgi göstermesidir.
* Gözyaşları da aşkın önemli belirtilerinden biridir.
* Aşkın bir başka belirtisi de, aşığın sevgilisine olan ilgisi, onun bütün hareketlerini hatırında tutması, önemli önemsiz hiçbir şeyi gözden kaçırmayacak şekilde ondan haberdar olma endişesi ve nihayet onun bütün hareketlerini iyiden iyiye izlemesidir.


Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Asra andolsun;
2. Gerçekten insan, ziyandadır.
3. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (ASR SURESİ)


Kullanıcı avatarı
X_1
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 1079
Yaş: 45
Kayıt: Cmt 20 May, 21:20

Okunmamış mesaj gönderen X_1 » Cmt 06 Oca, 20:08

varmı boyle asıklar kı?
TÜRKİYE ATATÜRK'TÜR
ATATÜRK TÜRKİYE'DİR.

*********************
Herşey göründüğü gibi değildir....

TheGirlofSuN

Okunmamış mesaj gönderen TheGirlofSuN » Pzt 08 Oca, 18:29

böyle aşıklar mevcut, bunların hepsini yaparda karşına geçer hayır ben aşık değilim deyiverir.. bu zamanın aşıklarının en büyük özelliği de inkar yada aşık olduğundan dolayı kendi benliği üzerindeki güç kontrolünü kaybetme korkusu, oysa bilinmesi gereken şey herşeyin emanet olduğu bir zamanda tek gerçek olanın aşk olduğudur.

KEDİ

Okunmamış mesaj gönderen KEDİ » Pzt 08 Oca, 18:50

VARMI Kİ BİLMEM BEN KARŞILAŞMADIM BÖYLESİYLE

Kullanıcı avatarı
EffEndY
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 947
Yaş: 40
Kayıt: Pzr 07 May, 21:44

Okunmamış mesaj gönderen EffEndY » Pzt 08 Oca, 20:27

Burada yazılanlardan Aşk'ı benzerleriyle karıştırdığımız gibi bir kanıya vardım. Aşk bir insana karşı zaaf hissetmek veya kara sevda gibi birşey değildir. İşte Aşk'a dair harikulade tanımlar... Fethullah Gülen'den...


Aşk

Aşk, Rahmeti Sonsuz’un, insanoğluna gelip ulaşan en gizli lütuflarından biridir. Aşk, bir nüve, bir çekirdek olarak hemen her fertte bulunur. Şartların elverdiği ölçüde de o çekirdek ve tohum, ağaçlar gibi dal-budak salar; çiçekler gibi uyanır ve meyveler gibi, başlangıç ve sonu bir araya getirerek, tekâmül halkasını tamamlar.

Aşk, bir duygu olarak göz, gönül ve kulak menfezlerinden insanın iç âlemlerine akar; vuslata dek de, bir baraj gibi şişer, bir çığ gibi büyür ve bir alev gibi insanın her yanını sarar. Aşk vuslatla noktalanınca, her şey durgunlaşmaya yüz tutar; ateş söner, baraj boşalır, çığ da dağılır gider...

Doğuştan bir mânâ ve nüve olarak hemen her ruhun önemli bir yanını teşkil eden aşk, gerçek ton ve rengini hakikî aşka inkılâp etmekte bulur; bulunca da ebedîlik kazanır ve gider vuslat eşiğinde mücerret bir lezzete inkılâp eder.

Aşk, insanı bütün bütün yakıp kül ettiği için, bundan böyle onu ne dünya ne de ukbâ ateşleri yakmaz ve yakamaz. Zira, iki emniyet ve iki korku, iki iştiyak ve iki ızdırabın bir insanda aynı anda bir arada bulunamayacağı esasına binaen, bütün bir hayat boyu sînesini aşkın alevlerine açan ve iç dünyasında cehennemî ateşlerle pençeleşen kimselerin, ikinci bir defa aynı ızdırap ve aynı elemleri yaşamaları düşünülemez...

İnsana kendi varlığını unutturup, onu sevdiğinin varlığıyla bütünleştiren aşk, kalbin, garazsız-ivazsız sadece mâşuku dileyip, onun arzu ve isteklerinde eriyip gitmesinin unvanıdır ve zannımca, insan olmadan murat da işte budur.

Aşk mesleğine göre âşıkın gözlerine başka hayallerin girmesi haramdır ve bu haramın işlenmesi aşkın ölümüdür. Aşkın hayatı, çevresinde duyulan şeylerin, sevgilinin ad ve unvanları, onun cemâlinin vasıfları ve kemâlinin destanları olması ölçüsünde devam eder; yoksa, söner ve ölür...

Âşık, hiçbir meselede mâşukuna muhalefeti düşünmez ve düşünemez. Hele, başka şeylerin ona gölge etmesini, önüne geçip onu unutturmasını kat’iyen istemez. Hatta ondan bahsetmeyen her sözü abes ve faydasız sayar; onunla alâkalı olmayan her işi de, ona karşı nankörlük ve vefâsızlık bilir.

Aşk, kalbin alâkası, iradenin meyli, duyguların ağyârdan arınması ve insan lâtifelerinin, mâşukun rüya ve hülyalarından gayrı hiçbir şey hissetmemesi hâletidir ki; âşıkın her davranışında sevgiliye ait bir mânâ parıldar: Kalbi, ona olan iştiyakla atar, dili hep onu mırıldanır, gözleri onun hayaliyle açılır-kapanır...

Âşık, esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda, ağaran sabah ve kararan gecede hep dostunun kokusunu duyup canlanır; onun, çevreye akseden güzelliklerini görüp coşar; her esintide ona ait solukları hissedip neş’elenir ve yer yer de onun sitemlerini sezip inler...

Mâşuka ait emârelerin şafağına uyanan âşıklar, dudaklarında kıpkızıl kan, sînelerinde alev alev bir tûfan, kendilerini bir ateş çemberi içinde bulurlar. Bir daha da bu zevkli cehennemden dışarı çıkmak istemezler.

Aşkı, fasıkların şehevânî sevgilerinden ibaret saymak bir yanlışlık ve hakikî aşkı bilememenin ifadesidir. Vâkıa, bazen mecâzî aşkların dahi hakikî aşka ınkılâp ettiği olmuştur; ama bu, kat’iyen mecâzî aşkın zâtî bir değer ve kıymet ifade etttiği mânâsına gelmez; aksine onun eksik, kusurlu ve ebediyet ifade etmediğine delâlet eder.

Gerçek âşıkların, tutuldukları aşk hummasıyla, iç dünyaları daima bir yanardağ gibi dumanlı ve inim inimdir. Duyup sezebilenlerce, onların her iniltileri sînelerinden kopup gelen öyle “lavlar”dır ki; düştüğü her yeri yakar-yıkar ve yangınlar çıkarır.

Aşkın sözlerle anlatılması oldukça zor, hatta imkânsızdır. Bu itibarladır ki, aşk adına anlatılan şeylerin büyük bir kısmı, onun dışa aksetmiş eserleri olmadan öteye gitmez. Zira o, bir hâldir ve onu beyan edecek dil de, sadece âşıkın kendisidir.

Âşık, Hak sevgisini mezhep edinip ömrünü hayret, hayranlık ve sevdiğine karşı takdir hisleriyle donatmış öyle bir sermesttir ki, ihtimal ancak Kıyamet Sûru’yla kendine gelebilir.

Âşık, fevvâre gibidir, dâima içinden kaynar.

Fânilik elemini dindirecek, hazanla oturup kalkan ruhların ızdırap ateşini söndürecek tek bir şey vardır, o da hakikî aşktır. Evet, yıllardan beri bütün dertlerimize, onulmaz zannettiğimiz hastalıklarımıza, korku ve endişelerimize, kargaşa ve buhranlarımıza yegâne çare ve biricik devâ ancak aşktır.

Nesiller, ilim-irfan ve günümüzün kültürüyle ihyâ edilmeye çalışılırken, onların gönüllerine, az dahi olsa, aşk kıvılcımlarını saçmadığımız takdirde, hep eksik ve kusurlu kalacak ve kat’iyen cismanîliklerini aşamayacaklardır. (ÖLÇÜ veya YOLDAKİ IŞIKLAR)
BİLİNÇALTINI HAPSET ki O SENİ HAPSETMESİN;
İÇGÜDÜLERİNE HAKİM OL ki ONLAR SANA HAKİM OLMASIN!!!


Kullanıcı avatarı
AyaSofya
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2151
Yaş: 42
Kayıt: Cum 25 Ağu, 21:27

Okunmamış mesaj gönderen AyaSofya » Pzt 08 Oca, 21:18

Gercekten harkulade tanimlar..
Gökten kalbe, kalpten dile, dilden kulağa,
Yaradana yakışır bir ilham olayım...
Ulaşayım sonsuzluğa....

Kullanıcı avatarı
gercek100
Mesajlar: 67
Yaş: 43
Kayıt: Prş 26 Eki, 14:43

Okunmamış mesaj gönderen gercek100 » Sal 09 Oca, 12:54

Bence 21. yy'da ki aşk belirtileri tamamen şekilsel, 10. yy'dakinde ise hem şekilsel hem de içeriksel olarak tanımlamışlar. Pekiala aşık olduğumda 10. yy'daki gibi de olabiliyorum. Birçok insan da olabilir eminim.

Ancak "böyle aşk yok" yorumlarının temel sebebi, bence böyle aşkı bulduğunda da (özellikle hatunların) bunu istememesi ya da fark etmemesi. Mesela çevresindeki bir adam aşık ona, ama o "elektrik alamadım, yıldızlarımız uyuşmuyor vb..." nedenlerle, aslında pek de umurunda olmadığı fakat göze hoş görünen başka bir adamın peşinden koşuyor. E o adam da gelene git demiyor ama aşık da değil. Bu sefer kadın sürekli sorguluyor, benimle birlikte ama aşk yok, ne yapacam diye. Bu arada aşık olan adam da, feleğin tokadını yiyip : P sistemin bir parçası oluyor, yani başka bir hatunun canını yakmak için bir silah oluyor artık.

Tabi bu durum tamamen kadınlara özgü değil ama genelde kadınlara ait. Çünkü kadınlarda popüler kültürün etkisi erkeklerden çok daha fazla. Bir kadın, başka bir kadının onay verdiği bir erkeğe çok kolay aşık olabiliyor. Ama bir erkeğin aşk kriterleri çoğunlukla kendine özgüdür ve başka bir erkekten çok çok az etkilenir.

Diyeceğim "böyle aşk yok" diye şekeri elinden alınmış çocuk gibi ağlamak yerine, kendiniz için ayrılan aşklara sahip çıkın ya da onları fark edin.

fethullah gülen mi : P boşversene yaa : )

Kullanıcı avatarı
onurxt
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 3446
Yaş: 45
Kayıt: Pzr 30 Eki, 23:42

Okunmamış mesaj gönderen onurxt » Sal 09 Oca, 18:47

EffEndY yazdı:Burada yazılanlardan Aşk'ı benzerleriyle karıştırdığımız gibi bir kanıya vardım. Aşk bir insana karşı zaaf hissetmek veya kara sevda gibi birşey değildir. İşte Aşk'a dair harikulade tanımlar... Fethullah Gülen'den...


Aşk

Aşk, Rahmeti Sonsuz’un, insanoğluna gelip ulaşan en gizli lütuflarından biridir. Aşk, bir nüve, bir çekirdek olarak hemen her fertte bulunur. Şartların elverdiği ölçüde de o çekirdek ve tohum, ağaçlar gibi dal-budak salar; çiçekler gibi uyanır ve meyveler gibi, başlangıç ve sonu bir araya getirerek, tekâmül halkasını tamamlar.

Aşk, bir duygu olarak göz, gönül ve kulak menfezlerinden insanın iç âlemlerine akar; vuslata dek de, bir baraj gibi şişer, bir çığ gibi büyür ve bir alev gibi insanın her yanını sarar. Aşk vuslatla noktalanınca, her şey durgunlaşmaya yüz tutar; ateş söner, baraj boşalır, çığ da dağılır gider...

Doğuştan bir mânâ ve nüve olarak hemen her ruhun önemli bir yanını teşkil eden aşk, gerçek ton ve rengini hakikî aşka inkılâp etmekte bulur; bulunca da ebedîlik kazanır ve gider vuslat eşiğinde mücerret bir lezzete inkılâp eder.

Aşk, insanı bütün bütün yakıp kül ettiği için, bundan böyle onu ne dünya ne de ukbâ ateşleri yakmaz ve yakamaz. Zira, iki emniyet ve iki korku, iki iştiyak ve iki ızdırabın bir insanda aynı anda bir arada bulunamayacağı esasına binaen, bütün bir hayat boyu sînesini aşkın alevlerine açan ve iç dünyasında cehennemî ateşlerle pençeleşen kimselerin, ikinci bir defa aynı ızdırap ve aynı elemleri yaşamaları düşünülemez...

İnsana kendi varlığını unutturup, onu sevdiğinin varlığıyla bütünleştiren aşk, kalbin, garazsız-ivazsız sadece mâşuku dileyip, onun arzu ve isteklerinde eriyip gitmesinin unvanıdır ve zannımca, insan olmadan murat da işte budur.

Aşk mesleğine göre âşıkın gözlerine başka hayallerin girmesi haramdır ve bu haramın işlenmesi aşkın ölümüdür. Aşkın hayatı, çevresinde duyulan şeylerin, sevgilinin ad ve unvanları, onun cemâlinin vasıfları ve kemâlinin destanları olması ölçüsünde devam eder; yoksa, söner ve ölür...

Âşık, hiçbir meselede mâşukuna muhalefeti düşünmez ve düşünemez. Hele, başka şeylerin ona gölge etmesini, önüne geçip onu unutturmasını kat’iyen istemez. Hatta ondan bahsetmeyen her sözü abes ve faydasız sayar; onunla alâkalı olmayan her işi de, ona karşı nankörlük ve vefâsızlık bilir.

Aşk, kalbin alâkası, iradenin meyli, duyguların ağyârdan arınması ve insan lâtifelerinin, mâşukun rüya ve hülyalarından gayrı hiçbir şey hissetmemesi hâletidir ki; âşıkın her davranışında sevgiliye ait bir mânâ parıldar: Kalbi, ona olan iştiyakla atar, dili hep onu mırıldanır, gözleri onun hayaliyle açılır-kapanır...

Âşık, esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda, ağaran sabah ve kararan gecede hep dostunun kokusunu duyup canlanır; onun, çevreye akseden güzelliklerini görüp coşar; her esintide ona ait solukları hissedip neş’elenir ve yer yer de onun sitemlerini sezip inler...

Mâşuka ait emârelerin şafağına uyanan âşıklar, dudaklarında kıpkızıl kan, sînelerinde alev alev bir tûfan, kendilerini bir ateş çemberi içinde bulurlar. Bir daha da bu zevkli cehennemden dışarı çıkmak istemezler.

Aşkı, fasıkların şehevânî sevgilerinden ibaret saymak bir yanlışlık ve hakikî aşkı bilememenin ifadesidir. Vâkıa, bazen mecâzî aşkların dahi hakikî aşka ınkılâp ettiği olmuştur; ama bu, kat’iyen mecâzî aşkın zâtî bir değer ve kıymet ifade etttiği mânâsına gelmez; aksine onun eksik, kusurlu ve ebediyet ifade etmediğine delâlet eder.

Gerçek âşıkların, tutuldukları aşk hummasıyla, iç dünyaları daima bir yanardağ gibi dumanlı ve inim inimdir. Duyup sezebilenlerce, onların her iniltileri sînelerinden kopup gelen öyle “lavlar”dır ki; düştüğü her yeri yakar-yıkar ve yangınlar çıkarır.

Aşkın sözlerle anlatılması oldukça zor, hatta imkânsızdır. Bu itibarladır ki, aşk adına anlatılan şeylerin büyük bir kısmı, onun dışa aksetmiş eserleri olmadan öteye gitmez. Zira o, bir hâldir ve onu beyan edecek dil de, sadece âşıkın kendisidir.

Âşık, Hak sevgisini mezhep edinip ömrünü hayret, hayranlık ve sevdiğine karşı takdir hisleriyle donatmış öyle bir sermesttir ki, ihtimal ancak Kıyamet Sûru’yla kendine gelebilir.

Âşık, fevvâre gibidir, dâima içinden kaynar.

Fânilik elemini dindirecek, hazanla oturup kalkan ruhların ızdırap ateşini söndürecek tek bir şey vardır, o da hakikî aşktır. Evet, yıllardan beri bütün dertlerimize, onulmaz zannettiğimiz hastalıklarımıza, korku ve endişelerimize, kargaşa ve buhranlarımıza yegâne çare ve biricik devâ ancak aşktır.

Nesiller, ilim-irfan ve günümüzün kültürüyle ihyâ edilmeye çalışılırken, onların gönüllerine, az dahi olsa, aşk kıvılcımlarını saçmadığımız takdirde, hep eksik ve kusurlu kalacak ve kat’iyen cismanîliklerini aşamayacaklardır. (ÖLÇÜ veya YOLDAKİ IŞIKLAR)
Takdir edilecek bin insanın takdir edilecek açıklamaları, başka söze ne hacet.
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Asra andolsun;
2. Gerçekten insan, ziyandadır.
3. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (ASR SURESİ)

Kullanıcı avatarı
EffEndY
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 947
Yaş: 40
Kayıt: Pzr 07 May, 21:44

Okunmamış mesaj gönderen EffEndY » Çrş 10 Oca, 10:39

Ancak "böyle aşk yok" yorumlarının temel sebebi, bence böyle aşkı bulduğunda da (özellikle hatunların) bunu istememesi ya da fark etmemesi.
Aşkı bulmakla kendine aşık biri bulmak farklı şeyler. Hem aşkı hissetmemek elde mi ya?
fethullah gülen mi : P boşversene yaa : )
Sen Fethullah Gülen'le değil, aşk için yazdıklarıyla ilgilen...
BİLİNÇALTINI HAPSET ki O SENİ HAPSETMESİN;
İÇGÜDÜLERİNE HAKİM OL ki ONLAR SANA HAKİM OLMASIN!!!


Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“Araştırma Genel Konular” sayfasına dön