
Yükselen Burç ile Güneş Burcu Arasındaki Fark!!!
Yükselen burç ile Güneş burcu astrolojide en çok karıştırılan öğelerin başında gelir. Biz ne zaman yükselenimiziz, ne zaman Güneşimiziz? Bir orta yol yok mu? Şimdi korkmayın, çok teoriye girmeden, pratik örnekler vererek konuyu en kısa şekilde açıklamaya çalışacağım.
Efendim, yükselen burç öncelikle bizim hayata bakış açımız, yani yaşam felsefemizdir. Biz Dünya'yı yükselen burcumuzun temsil ettiği değerler kanalıyla algılarız. (Bunun yanında fiziksel özelliklerimiz, özellikle de yüz hatlarımız üzerindeki en büyük vurgu yükselen burçtadır.) Bunun sonucu olarak da yükselen burç bizim hayata karşı duruşumuzu, dolayısıyla kendimizi ifade ediş tarzımızı, bunun sonucu olarak da "insanların bizi ilk tanımasını istediğimiz yanımızı" temsil eder, bir nevi maskemizdir. Tekrar vurguluyorum, çünkü bu bizim felsefemizdir; insanlar kendilerini yaşam felsefelerine göre dış dünyaya ifade etmek isterler ve kendilerinin bu kanalla tanınmasını isterler.
Şimdi örnek verecek olursak, diyelim ki yeni bir ortama girdiniz ve ortamdaki kimse sizi tanımıyor. İşte tam da bu anda siz yükselen burcunuzsunuz. Sizi öncelikle böyle tanımalarını isterseniz. Bu söz konusu ortamdaki insanların birinin bile hariç kalmayak şekilde sizi böyle algıladığını hissettiğiniz an, işte Güneş burcunuz devreye girmeye başlar. Yavaş yavaş özünüzü ifade etmeye başlar, daha doğrusu ortaya koymaya başlarsınız. (Bunu sembolik dilde de anlatacak olursak, Güneş nasıl etrafını aydınlatıp parlatıyorsa, bulunduğu burcu da parlatıp dış dünyaya yansıtır.
Güneş'in bulunduğu burç, öncelikle egomuzu, akabinde kendimizi nasıl ortaya koyduğumuzu temsil eder. Kendinizi ortaya koymak için de kendinizi, yani benliğinizi sevmek zorundasınızdır. Kendinizi ne kadar severseniz, o derece ortaya koyarsınız. Hani deniyor ya "Güneş'in en güçlü olduğu burç Aslandır". Çünkü kendini en çok seven burç Aslandır. Ve gene sıklıkla demişizdir, Güneş Kova'da, Balık'ta çok güçlü değildir diye. Neden? Çünkü diğer burçlara göre kendilerini daha az severler. Bu nedenle de Güneşleri dış dünyaya pek yansımayabilir. Diğer etkenler tarafından bastırılmadıkça da taşırlar, ancak biz göremeyebiliriz. Burada bastırmadan kasıt, kendilerine kendilerini daha çok sevecekleri bir ego yaratma istediğidir.)
Peki yükselen burcumuzu es geçip, kendimizi kontrol edemeyip kendimizi direk güneş burcumuzla ifade edersek ne olur? İşte o zaman kendimizi ifade sorunları başlar. İç çatışmalar, bunun akabinde de kendimize kızmaya başlarız. İşte bu çok sık olmaya başlarsa, kendiğimize olan saygınlığımızı, yani egomuzu yitirmeye başlarız. Mesela diyelim ki yükseleni Akrep olan bir İkizlersiniz. Bildiğiniz gibi İkizler bilgiyi alıp aktarmanın burcudur(Dikkat: Bilgi üretimi değil, aktarımı!) ve bu yüzden habire konuşurlar ve kafalarındaki konuları sindirme ihtiyaçları pek yoktur. Bu da derin yaşayan ketum Akrebe çok ters bir olgudur.
Akrebini es geçip kendini doğrudan ifade etmeye başlaması, yani habire konuşup birşeyler anlatmaya çalışması, onu boğmaya başlar. Çünkü yaşam felsefesi Akreptir ve karşısındaki bu insanın onu, akrepliğini bilmeden tanımaya başlaması fena halde sinirini bozmaya başlar, hatta kendi haline çekildiğinde ortada kırılmadık nesne bırakmama raddesine kadar uzanabilir. Bunun sonucunda Akrep kendine der ki, "kendimi ifade etmek için daha geçerli yollar bulmalıyım". Eğer o kadar sabrı kalmamışsa, doğrudan karşısındaki insana kin ve nefret saçabilir, dışarıdakiler de onu bir psikopat sanabilirler.
İşte bu nedenledir ki, biz kişiliğimizi(Güneşimizi) yükselen burcumuz kanalıyla oluştururuz. Bildiğiniz gibi Güneş özelliklerimiz, bu ifadeyi pek sevmiyorum ama, içgüdüsel değildir. Daha doğru bir ifadeyle "içimizdeki güçtür", ancak keşfedilmeye ve akabinde oluşturulmaya muhtaçtır. Keşfetmediğimiz müddetçe herhangi bir Güneş özelliğimiz mevcut olmayacaktır. Keşfettikçe içgüdüselleşmeye başlar, daha doğrusu bunları keşfedip bilinçaltımıza depoladıkça buradan rahatça akmaya başlar.
Yükselen burç ise kendiliğinden akar, ruhumuza en yakın özelliğimizdir. Ancak burada da oluşturmamız gereken birşeyler vardır ki, o da doğru ifade yöntemleridir. Hani denir ya, insan belli bir yaştan sonra yükselen burcunun etkisi altına girer ve bu yaş için genelde 30 yaşı zikredilir. Çünkü genelde kişilik bu yaşlardan sonra oturmuş bir nitelik kazanır. Eğer bunu daha erken başarmışsanız, yükselen burç daha erken hakim olmaya başlayacaktır. Buna mecbursunuz, neden mi?
Çünkü, mesela farzedelim ki dört kişinin bulunduğu bir ortama girdiniz. İkisi sizi tanıyor, yani yükselen burcunuzu deneyimlemişler; ikisi ise sizi ilk defa görüyorlar. Peki bu durumda ne yapacaksınız? Hangi yanınız olacaksınız, Güneş mi yoksa Yükselen mi? İşte bu tür durumlarda idrak edersiniz ki, kişiliğinizi yükselen burcunuzun kanalıyla oluşturmalısınız. İkisini kaynaştıran ortak bir yapı oluşturmak zorundasınız. Yoksa yukarıda bahsettiğim Akrep yükselen bir İkizler burcunun düştüğü durumlara düşersiniz. Şimdi burada denebilir ki, o zaman ben de o ortamda önce yükselenim olurum, o iki şahsiyet beni tanıdıktan sonra Güneşimi ortaya koymaya başlarım. Ancak bu durumda da, sizi önceden tanıyan diğer iki insan sizi garipsemeye başlayacak, "N'oluyo len buna!" demeye başlayacaklardır.
Çünkü bu insanlar sizin Güneş yanınızı keşfetmiş durumdalar, yani sizi İkizler bilmektedirler. Ya da siz en doğru kişiliği oluşturmak yerine, bir o bir bu olma yolunu seçerseniz, işte bu sefer de bu, dış dünyaya soğukluk olarak yansıyacaktır. Çünkü bu tarz durumlarla karşılaştıkça, kendinize bir yol tutturma gereğini idrak edersiniz. Eğer dediğim gibi kısa yoldan sürekli yükseleniniz olursanız, yukarıda bahsedilenlerden de anlaşılacağı gibi, yükselen burcunuz sizin biraz resmi ifadenizdir, herkesle resmi olmak zorunda kalır, yani soğuk bir insan olur, kimseyle yakın ilişkiye giremezsiniz, hiç dostunuz olmaz. Belli bir yaştan sonra Yükseleniniz olmanızın nedeni biraz da budur: Resmiyet. Çünkü resmi ilişkileriniz hayatınıza daha çok hakim olmaya başlar. Eskisi gibi çocuksu, sıcakkanlı değilsinizdir. Kendinizi daha zor ortaya koyarsınız.
Bu nedenledir ki, en mutlu ve iç huzura sahip kişiliği oluşturmak için ikisini birleştiren sabit bir yapı oluşturmak zorundasınızdır, sürekli gel-gitler yaşayan değil. Ancak son söz yükselen burçta olmak zorundadır. Çünkü Güneşinizi tasarlamak zaten sizin elinizdedir. Yoksa yukarıda bahsettiğim iç çatışma vuku bulur. Bazı astroloji kaynaklarında rastladığınız "Doğum Haritasının yönetici gezegeni genelde yükselen burcun yöneticisidir" ifadesi bu nedenledir. Yöneten o olmalıdır. Bunu yapabilmek için de yükselen burcunuzun ve Güneş burcunuzun özelliklerinin ne olduğunu çok iyi kavramak, kendinizi çok iyi tanımak zorundasınızdır. Bu illa da astrolojik yollarla olmak zorunda değil. Yaşadığınız deneyimler size bunun yollarını gösterecektir zaten. Ancak şunu da bilmelisiniz ki, en kestirme yol Astrolojidir. Ve biz Akrepler bu konuda çok şanslıyız. Çünkü kendini tanımaya en kararlı keskin akıl bizde, en büyük dönüşüm yeteneği bizde, gizliliğe merak bizde, analiz yeteneği bizde, sezgi bizde... Daha ne olsun ki?
Bu arada aklıma gelmişken, sizin de tanıdığınız bir insandan örnek de vereyim. Biliyorsunuz, yakın bir zamanda Kuki ile buluştuk. Kuki de bildiğiniz gibi Yay yükselen bir Akrep burcu kadını. Yay da benim en nefret ettiğim burçtur. Bir türlü yıldızlarımız barışmaz. Ancak Akrep kadınının başımın üstünde yeri vardır. Kuki'nin yaylığını pek sevmesem de, onun bir Akrep olduğunu bildiğim için ve onun bu yanını sevdiğim için(Buna Kuki'nin balıklığını da eklemek gerek, şüphesiz o yanını da çok seviyorum.), Kuki'nin Yay yanını benimsediğimi ona en kısa zamanda hissettirmeliydim ki, o da bir an önce o sevdiğim Akrep olabilsindi. Ve tıpkı böyle oldu. Kuki sevildiğini hissettikçe, o çok sevdiğim balıksı Akrep yanını ortaya koymaya başladı ve gerçekten de mutluluktan kalbi çok güzel atıyordu. Tabii ben de onun Yaylığını seviyormuş gibi yaparken epey zorlandım, kendimden taviz veriyordum çünkü, hatta ara sıra kendimi çok kötü hissettim. Ancak bu sonuç için geçici acılara katlandım ve buna kesinlikle değdi. Duygulandım bak şimdi gene, neyse...
Burada hazır resmiyetten bahsetmişken, 10. ev çizgisinin kestiği burçtan, kariyer burcumuzdan, bir diğer adıyla (MC)Tepe Noktasından bahsetmeden de edemeyeceğim. Dediğim gibi Yükselen Burç resmiyetin birinci aşamasını temsil ederken, kariyer burcumuzsa daha resmi ifademizi temsil eder. Yani genelde kişiliğimizden yoksun resmi iş ilişkileri. İşte burada devreye kariyer burcumuz girer. Çünkü biz iş hayatını burada bulunan burcun temsil ettiği değerler kanalıyla algılarız.
Dolayısıyla iş dünyasına takındığımız tavır da bu şekildedir ve çok resmi yanımızdır. Ancak iş hayatındaki ağırlığımız arttıkça, bunu daha derin hissetmeye başlarız. İşkolik olanlar bunu bilirler. Yani diyelim ki, büyük bir işadamısınız ve insanlar sizi sırayla hangi yönünüzle algılamaya başlayacaklar? Önce kariyer burcu, sonra yükselen burç, sonrasında da Güneş burcunuz. Eğer bu sıralama şaşarsa gene iç çatışmalar başlayacaktır. Dolayısıyla iş hayatına girdikçe bu kombinasyona Kariyer burcunuzu da katmak zorunda kalacaksınız. Ve yöneten el değişecektir, daha doğrusu öyle olmak zorundadır. Bu sefer haritanızın yöneteni Kariyer burcunuzun yöneticisi olmak zorundadır. İşte Güneş 10. evde bu nedenle güçlüdür. Tüm bu saydıklarımdan da anlaşılacağı üzere doğum haritalarının kesin bir yöneteni yoktur. Bunun kararını yaşadığınız deneyimlere göre siz verirsiniz.
Bu arada burada Satürn'e değinmeden de edemeyeceğim. Bir doğum haritasında Satürn'ün ve Oğlak burcunun bulunduğu ev, yani yaşam alanı kendimizi kısıtladığımız yaşam alanını, Satürn'ün bulunduğu burç da kendimizi kısıtladığımız karakteristik yapıyı, yani dış dünyadan en çok sakındığımız yanımızı temsil eder. Yani misalen, yükselenimizin Akrep olduğunu, bununla birlikte Satürn'ün de Akrepte olduğunu farzedin. İşte bu sorunlu bir yerleşimdir.
Hele bir de Satürn'ün birinci evde bulunduğunu farzedin. İşte o zaman yükselen burç kesinlikle kendiliğinden akamayacaktır. Ancak kaderinize hemen küsmeyin. Çünkü Satürn bilinçli bir kısıtlama değildir, farkedilmeyi beklemektedir. Ve onu farkedip deneyimledikçe sınırlarınızı kırar, en iyi ifadelerinizi bulur ve bilge bir insan olursunuz. Sınırları olmayan bir insanın sizin ulaştığınız bilgeliğe ulaşması imkansıza yakındır. Bana sorarsınız böyle bir yerleşiminiz varsa, isyan etmektense kendinizi şanslı hissetmeye bakın. Bu süreç çok zorludur, ama sonunda kazanan siz olursunuz.
Satürn'e değinmişken onun zıttı Jüpiter'den söz etmemek olmaz. Jüpiter de Satürn'ün aksine dış dünyaya ballandıra ballandıra gösterdiğimiz, daha doğru bir ifadeyle mutlulukla deneyimlediğimiz yanımızı temsil eder. Mesela Jüpiter'in haritanızda Güneş ile birleştiğini farzedin. İşte bu durumda yükselen burcunuzun yaşamınızdaki ağırlığı daha da azalacak, ve Güneşinizi doğrudan ortaya koymaktan pek sıkıntı duymayabilirsiniz. Güneşinizi daha da parlatırsınız.
Tüm bu yazılanlardan bence ilk çıkarmanız gereken şu olmalı: Siz ne kadar kopleksseniz, astrolojideki harita yorumu da o kadar kompleksttir. Dolayısıyla astroloji de genellemelerden o derece uzaktır, yaşadığınız deneyimlerle ilgilidir. Bu nedenledir ki, doğum haritalarınıza bu perstektiften bakmanızı şiddetle tavsiye ederim. Oradaki herşey kanun değildir, daha önce de söylemiş olduğum üzere içinizdeki dürtülerin bir resmidir. Kanunu siz yapar, eskiyince siz değiştirir ya da yürürlükten kaldırırsınız.
Not: Bu yazıyı bana Akrep sevgim yazdırdı. Bilen bilir, Akrebin benzeşim dürtüleri güçlüdür, yani kendine benzeyeni çok sever. Siz Akrepler, hep varolun!!!