Doğadaki Geometrik Düzen

Kategoriler Dışındaki Genel Konularla İlgili Araştırma Yazıları.
Kullanıcı avatarı
onurxt
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 3446
Kayıt: Pzr 30 Eki, 23:42

Doğadaki Geometrik Düzen

Okunmamış mesaj gönderen onurxt »

Çam Ağaçlarında ve Bitki Köklerinde Görülen Ortak Geometrik Yapı: Koni

Bir parkta, bir ormanda ya da bir yol kenarında mutlaka bir çam ağacına rastlamışsınızdır. Ancak çam ağacında bulunan dalların bir “koni” oluşturacak şekilde özel olarak dizilmiş oldukları dikkatinizi çekmemiş olabilir. Gözlerden kaçan bu detay aslında çok önemlidir. Çünkü yeryüzündeki her detayda olduğu gibi, çam ağaçlarının “koni” biçimindeki şekilleri de belli bir amaca yönelik, özel olarak yaratılmış bir ayrıntıdır.

Koni, bir dik üçgenin dik kenarlarından birinin kendi çevresinde 360 derece dönmesiyle ortaya çıkan bir şekildir. Bu şekil ağacın tepe noktasından başlayarak, aşağıya doğru indiğimizde dalların küçükten büyüğe doğru sıralanmalarını sağlamaktadır. Çam ağaçları var oldukları günden beri bir koni oluşturacak şekilde büyüme gösterirler. Ağacın en üst noktasındaki dallar sanki biliyormuş gibi kısa kalmakta ve aşağıya doğru inildikçe her dal bir öncekine göre belli bir oranda biraz daha uzun olmaktadır.

Bu bilgiler ışığında aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Çam ağaçları neden koni şekline göre büyümektedir? Bu sorunun cevabı, kış aylarındaki karlı günlerde ağaçların bu şeklinin onlara sağladığı “avantajda” saklıdır. Bu ağaçlar şekilleri sayesinde dalları üzerinde biriken aşırı kar yükünün getireceği zarardan kurtulmuş olurlar. Ağaçların koni şekillerinin oluşturduğu eğim, üzerlerine düşen karın önemli bir kısmının yere dökülmesini sağlar. Böylece, yoğun kar yağışının olduğu bir günde bu ağaçların dalları üzerinde aşırı miktarda kar birikmez; Allah'ın yaratmış olduğu bu özel şekil sayesinde ağaç dallarının kırılması önlenmiş olur.

Binaların Çatı Tasarımlarında Taklit Edilen Koni Yapı

Çam ağaçlarında görülen bu geometrik şeklin ne kadar kusursuz olduğunu gösteren bir diğer önemli kanıt ise, ağaçların aşırı kar yükünden kurtulmasına vesile olan bu şeklin günümüzde de kullanılıyor olmasıdır. Günümüzde mimari ve inşaat mühendisliği alanında, özellikle binaların ve evlerin çatı kısımları yapılırken göz önünde bulundurulan en önemli nokta çatının aşırı kar yüküne karşı dayanıklı olmasıdır. Normal şartlar altında yalnızca kendi yüklerini taşıyan çatılar, yoğun bir kar yağışının ardından aşırı bir kar yükünün etkisi altında kalırlar. İşte bu durumun çatılara zarar vermemesi için, binaların ve evlerin çatı kısmı “koni” şeklinde özel bir eğim doğrultusunda yapılmakta ve çatıyı taşıyan birim de, kar yükü hesaba katılarak güçlendirilmektedir. Çatılarda kullanılan bu mimari teknik, özellikle kışın çok sert geçtiği İskandinav ülkelerindeki evlerde yoğun olarak kullanılmaktadır.

Bitki Köklerindeki Koni Şekil

Koni şeklinin doğada görüldüğü bir diğer yer ise bitkilerin toprak altındaki kök sistemleridir. Bitkilerin kökleri farklı işleve sahip olan birkaç kısmın bir araya gelmesiyle meydana gelen kompleks bir organdır. Bu özelliği sayesinde kök sistemi toprağın altında kolaylıkla gelişebilmekte, toprağın içinde farklı yönlere doğru yayılıp, bitki için gerekli olan suyu ve besin maddelerini topraktan alabilmektedir. Ancak kökün tüm bu işlemleri yapabilmesi için öncelikle toprağı delip içine girmesi ve ilerlemesi gerekir. İşte kökün sahip olduğu üstün geometrik şekil de bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Kökün en uç noktasında yer alan bölgeye “kök başlığı” adı verilir. Bu kısım, bitki kökünün toprak içinde büyürken kök ucunun karşılaşacağı sürtünme kuvvetini en aza indirebilecek olan “koni” şekline sahiptir. Kök başlığında görülen bu şekil, aslında eşsiz bir yaratılış örneğidir. Kökün en uç kısmında yer alan kök başlığı, kökün toprak içinde ilerlerken topraktaki sürtünme kuvvetiyle karşılaşan ilk bölümüdür. Bilindiği gibi, sürtünme kuvveti maddelere zarar veren, onların şekillerini ve yapılarını olumsuz yönde etkileyen bir kuvvettir. İşte kök başlığı sahip olduğu “koni” şekli sayesinde toprağın içinde ilerlerken karşılaşacağı sürtünme kuvvetinin olumsuz etkisini en aza indirmektedir. Gerçekten de kökün toprak gibi taneli ve pürüzlü bir karışım içinde ilerleyebilmesi ve bu esnada zarar görmemesi için şeklen özel bir yapıya sahip olması gerekir ki, bunu yapabilecek tek geometrik şekil konidir. Çünkü koni, köke toprak içinde rahatlıkla ilerleyebilecek bir eğim kazandırmakta hem de tepe noktası sivri olduğu için kökün toprağı delmesini kolaylaştırmaktadır. Bir an için kök başlığının koni değil de, kare, daire ya da dikdörtgen olduğunu farz edelim. Böyle bir durumda kök başlığının toprak içinde ilerlemesi çok zorlaşır ve kök sistemi ilerleyebilmek için büyük enerji harcardı. Kökün gerekli fonksiyonlarını yapabilmesi ve toprağın içinde kolaylıkla hareket edip, ilerleyebilmesi sahip olduğu bu yapıya bağlıdır. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah yarattığı her şeye kusursuz bir şekil ve suret verdiği gibi bitki köklerini ve çam ağaçlarının dallarını da şekilsel olarak kusursuz bir fonksiyonellikte yaratmıştır. Rabbimiz’in yaratma sanatı bir ayette şöyle haber verilmiştir:

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 45. sayı (Mart 2008) 40. sayfada yayınlanmıştır.
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Asra andolsun;
2. Gerçekten insan, ziyandadır.
3. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (ASR SURESİ)

Kullanıcı avatarı
cahraz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 1120
Kayıt: Cmt 01 Mar, 21:36

Okunmamış mesaj gönderen cahraz »

Doğada geometrik düzen diyince bir heyecanla resim vardır diye baktım,bence sadece anlatarak saçma olmus.
Kullanıcı avatarı
che_tanesi
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 924
Kayıt: Pzr 11 Kas, 13:58

Okunmamış mesaj gönderen che_tanesi »

cahraz yazdı:Doğada geometrik düzen diyince bir heyecanla resim vardır diye baktım,bence sadece anlatarak saçma olmus.
Emeğe saygı duyalım lütfen,sonuçta bu yazıyı eklemek için bi emek sarfetmiş ve bizimle paylaşmış,paylaşmayıp sadece kendi de okuyabilirdi.
Ellerine sağlık onurxt, teşekkürler...
Kötümser yanlız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür...
Kullanıcı avatarı
cahraz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 1120
Kayıt: Cmt 01 Mar, 21:36

Okunmamış mesaj gönderen cahraz »

ya eleştiri olarak söyledim,kötü niyet yok,direk düşündüğümü söyledim,herhangi bir şekilde kişiyi aşağılamak için deil,sadece doğadaki geometrik düzen diyince bu en iyi resim anlatır,uzaydaki garip ışıklar desem ve rsim koymasam sende biraz garip olmazmıydın
Kullanıcı avatarı
dartanyan
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2948
Kayıt: Cum 14 Nis, 18:44

Okunmamış mesaj gönderen dartanyan »

bundan sonra çam ağaçlarını daha dikkatli inceleyeceğim .. hiç dikkat etmemiştim doğrusu .. teşekkürler onurxt ...
"İMKANSIZ,BU DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLECEK GÜCÜ İÇLERİNDE KEŞFETMEK YERİNE KENDİLERİNE SUNULAN DÜNYADA YAŞAMAYI DAHA KOLAY BULAN,KÜÇÜK İNSANLARIN ORTAYA ATTIĞI BÜYÜK BİR KELİMEDİR.İMKANSIZ BİR GERÇEKLİK DEĞİL,BİR GÖRÜŞTÜR.İMKANSIZ BİR İDDİA DEĞİL,MEYDAN OKUMADIR.İMKANSIZ POTANSİYELDİR.GEÇİCİDİR.İMKANSIZ YOKTUR."

Kullanıcı avatarı
che_tanesi
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 924
Kayıt: Pzr 11 Kas, 13:58

Okunmamış mesaj gönderen che_tanesi »

cahraz yazdı:ya eleştiri olarak söyledim,kötü niyet yok,direk düşündüğümü söyledim,herhangi bir şekilde kişiyi aşağılamak için deil,sadece doğadaki geometrik düzen diyince bu en iyi resim anlatır,uzaydaki garip ışıklar desem ve rsim koymasam sende biraz garip olmazmıydın
evet garip olurdum, mesajındaki "saçma" yazısı biraz sert gelmişti bana,bu yüzden uyarma gereği duydum ama kötü niyetle yapmadıysan sorun yok. bu mesajda anlatılmak istenen yüce yaratıcının her ayrıntıyı düşünerek muhteşem bi şah eser yaratması...asıl önemli olan bu bence... : ))
Kötümser yanlız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür...
Kullanıcı avatarı
cahraz
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 1120
Kayıt: Cmt 01 Mar, 21:36

Okunmamış mesaj gönderen cahraz »

che_tanesi yazdı:
cahraz yazdı:ya eleştiri olarak söyledim,kötü niyet yok,direk düşündüğümü söyledim,herhangi bir şekilde kişiyi aşağılamak için deil,sadece doğadaki geometrik düzen diyince bu en iyi resim anlatır,uzaydaki garip ışıklar desem ve rsim koymasam sende biraz garip olmazmıydın
evet garip olurdum, mesajındaki "saçma" yazısı biraz sert gelmişti bana,bu yüzden uyarma gereği duydum ama kötü niyetle yapmadıysan sorun yok. bu mesajda anlatılmak istenen yüce yaratıcının her ayrıntıyı düşünerek muhteşem bi şah eser yaratması...asıl önemli olan bu bence... : ))
che o kadarını bende anlayabiliyorum ben içerik açısından konustum,sunuya deil anlatıs tarzına bir adam ilk yardım dersi anlatabilir ama içinde resim yoksa buna saçma dediysek adam sen ilk yardım görmek istemiyon mu diyemez.önce ne yazdıgıma bakarsan sevinirim,bu denilenlere karşı gelecek müslüman yoktur.
Kullanıcı avatarı
frankensteın
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 934
Kayıt: Cum 21 Eyl, 22:45

Okunmamış mesaj gönderen frankensteın »

işte yine bir harun yahya ürünü...
Derler ki bir yerden sonra acımaz daha fazla...
Kullanıcı avatarı
ÇÖL_AKREBİ
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 4188
Kayıt: Pzr 25 Eyl, 17:57

Okunmamış mesaj gönderen ÇÖL_AKREBİ »

doğada gerçekten müthiş bir düzen vardır.
en küçük zerrenin bile bir görevi vardır.
canlılardaki ortak uyum bile.

fen bilgisi okurken,
madde ve enerji akışında üretici tüketici ve ayrıştırıcılar,
besin döngüsü ve atomların ortak paylaşımları,beni inanılmaz şekilde şaşırtırdı.
muhteşem bir güç ve denge..

teşekkürler dostum.
Resim
AKILLI İNSANLAR AYRI FİKİRDE OLSALARDA,
UYUM İÇİNDE YAŞARLAR.
CAHİL İNSANLAR AYNI FİKİRDEDE OLSALAR,
UYUM İÇİNDE YAŞAYAMAZLAR. .....
(japon)
Resim
Kullanıcı avatarı
lotus2
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2702
Kayıt: Pzr 11 Şub, 07:13

Okunmamış mesaj gönderen lotus2 »

Portaldaki seyahatim beni "spiral" şekle ulaştırdı..Spiral şekli çok ilgimç bence..herşeyden önce "sonsuzluk"kavramını çağrıştırıyor..yani bana en çok huzur veren kavramı..

ve daha çok şeyi çağrıştırıyor insanda..mesela galaksiler(avatarımdaki galaksi gib)hep spiral şekilde..

Spiral ile ilgili bir alıntı veriyorum..

Bu alımtı spiralin temsil ettiği birçok şeyden biri olan zaman kavramı üzerine..

Zaman anlaşılması en güç kavramlardan biri..ve spişral şekil bu kavramı bazı açılardan iyi izah etmekte..çünkü bence spiral en ilginç geometrik şekil..
"ALEM HEPİMİZE YETER, BİR LOTUS MU FAZLA GELDİ?.."

VE YİNE DİYORUM: "İLLAKİ İNSAN OLMAK"..
Kullanıcı avatarı
lotus2
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2702
Kayıt: Pzr 11 Şub, 07:13

Okunmamış mesaj gönderen lotus2 »

Hızlanan Zaman ve Yeni Bin Yıl
Nesibe Nur YILMAZ


Zaman kavramı ve zihnimizde uyanan zaman anlayışı, bazen bizi meşgul etse de üzerinde çok fazla durmadan geçer gideriz. Halbuki büyük filozoflar, felsefe ekolleri, şairler, yazarlar, teorik fizikçiler, astrofizikçiler, psikologlar, tarihçiler, antropologlar ve biyologlar başta olmak üzere çeşitli bilim adamları, zaman üzerinde çok durmuşlar ve bu hususta sayısız eserler vermişlerdir. Bin yılı geride bırakmanın getirdiği muhasebe duygusu, birçoğumuzda "zaman" kavramı üzerinde bir kere daha düşünmeye vesile olacaktır. Zaman hakkındaki felsef" tartışmalarda, Einstein'ın mekâna ve harekete bağlı izaf" zaman düşüncesinden, Newton ve Clark'a göre bizatihi var olan zaman anlayışına, Leibniz ve Kant'a göre zihin kategorisinde tasavvur edilen zamana ve Bergson'un sezgiciliğine dayalı zaman idrakine kadar farklı yönlerine temas edilmiştir.
Şair ve yazarlar daha çok acı ve tatlı hatıralar açısından; biyologlar doğumdan ölüme kadar olan süreç içinde gelişme ve yaşlanmaya ait biyolojik mekanizmaları anlama bakımından; antropologlar tarih öncesi çağlardaki farklı dilimlerde yaşamış insan topluluklarının kültür ve hayat tarzlarına olan meraktan, psikologlar zihin, akıl, ruh ve idrak melekelerindeki zamana bağlı değişiklikleri bilme arzusundan; teorik fizikçiler ve astrofizikçiler kâinatın yaratılışından itibaren bütün gök cisimleri ve galaksilerin geçirdikleri değişimi tahmin etme bakımından, dünyada kullanılabilecek zaman ölçüsü birimlerini tespit etmek düşüncesinden hareketle zamanla ilgilenmişlerdir.

Herkesin farklı bir açıdan ele aldığı zaman, hakikaten "çetin bir bilmece" olmuştur. Zaman hakkında söylenenlerin bütünü doğru olmadığı gibi bütünü de yanlış değildir. Söylenenlerin içinden doğru kabul ederek seçtiklerimize bile "bazı yönleriyle eksiklikleri her zaman ortaya konulabilir" mülâhazasıyla yaklaşmak herhalde en emin yol olmalıdır.

Bu kadar girift ve çetin bir problem üzerinde konuşurken doğrudan veya dolaylı olarak "ileri", "geri", "çağdaş", "modern", "hızlı", "yavaş", "acele", "sâkin", "geçmiş", "gelecek", "hâl", "doğum", "ölüm", "hayat", "varlık", "yokluk", "gayb", "yaşlanma", "hatırlama", "unutma" gibi sayabileceğimiz birçok kavramın da sorgulanmaları, belli paradigmalar hâlinde hayatımıza yön veren kıymet hükümleri olarak tekrar ele alınmaları gerekir.

Zamanla Alâkalı Anlayışlar
Geçmişten bugüne kadar gelen zamanla ilgili anlayışları, kendi içinde temelde üç ana kategoriye ayırabiliriz:

Bunlardan birincisi; zamanın varlık ve harekete bağlı olarak uzayda düzgün-doğrusal (lineer) bir şekilde daima ilerleyen bir doğrultuda geçip gittiği anlayışıdır (Şekil 1). Buna göre zaman, varlığın ve hareketin birlikte yaratılmasıyla aynı anda doğmuştur ve devamlı olarak düzgün bir şekilde ilerlemektedir. Bu tip bir tarih anlayışı bugün birçok olayı izah edemese de, izah edilebilen bazı hususların varlığını da reddedemeyiz.

İkinci tarz zaman anlayışına göre, zaman düzgün-doğrusal şekilde değil, dairev" şekilde ilerlemektedir; bu anlayışa göre tarih" seyir içinde zaman birçok kere kısmen benzer noktalardan geçmekte, benzer şartlarda benzer olaylar cereyan etmekte ve birçok geçmiş hâdise ve şahsiyetler hakkında bu prensibe dayanarak benzetmeler yapılmakta, analojiler kurulabilmektedir (Şekil 2). Birebir aynı olmasa da, fazla tekellüf ve zorlamaya girmemek kaydıyla birçok hâdisedeki tarih" tekerrürler bu anlayışın da doğru yönlerini göstermektedir. Nitekim Kur'ân-ı Ker"m'de zamanla ilgili birçok âyetten biri olan ".... O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz ...." (Ã¥lu İmrân, 140) âyetinde zamanın bu dairev" yönüne dikkat çekilmektedir.

Ancak zamanın dairev" özelliği bu kadar değildir. Üçüncü tarz zaman anlayışının temelini teşkil eden bu zaman anlayışı birçok özelliği aynı anda gösteren bir hususiyete sahiptir. Buna göre zaman hem dairev" şekilde ilerlemekte, hem de yükselen bir doğru özelliğini göstermektedir. Ancak bu daireler tam üstüste çakışmamakta ve her yeni daire bir öncekinden daha küçük bir çapa sahip olacak şekilde küçülerek bir vida gibi spiral şekilde yükselmektedir. Bu durumda küçülen her dairede zaman daha hızlı ilerlemektedir (Şekil 3).

Yavaş Geçen Asırlar
Bizim saat ve takvimlerimizle ölçtüğümüz zaman değişmediğine göre, burada hızlanan zamandan ne anlaşılmalıdır? Kısa bir tarih seyahati yaparak bunu daha iyi anlayabiliriz:

Geçtiğimiz bin yıl ile girdiğimiz yeni bin yıl arasında insanlığın zaman-üstü kalan değerleri dışında hemen her şeyin değiştiğini gördük ve ömrümüz olursa görmeye devam edeceğiz. Ancak bu değişimin bin yılın değişik zaman dilimleri içinde aynı hız ve ritmle olmadığı da bilinmektedir.

İnsanlık tarihi açısından baktığımızda ilk atalarımızın 1.800.000 yıl önce Afrika'da yaratılmış oldukları ve Avrupa'ya ilk insanların, 950.000 sene önce ulaştıkları tahmin edilmektedir. Antropologların tahminlerine göre, ateşin ilk olarak Çin'de 460.000 yıl önce kullanıldığı, insanların 100.000 yıl önce Avustralya haricindeki bütün kıtalara yayıldığı, 55.000 yıl önce Avustralya'ya geçildiği, 38.000 yıl önce Afrika'dan Avrupa'ya yeni bir göç dalgasının olduğu, 25.000 sene önce avlanma ve bitki toplama ile beslendikleri, M.Ö. 8000 yılında bütün Avrupa ve Amerika'da yaşadıkları, M.Ö. 7000 yılında Anadolu'ya geldikleri, M.Ö. 6500'de ilk olarak ziraate başlandığı, M.Ö. 5200 yıllarında Nil Vadisi'nde ilk tohum üretme deneylerinin yapıldığı, M.Ö. 5000'de ilk metal âletlerin yapıldığı, Çin'de pirinç tarımının başladığı, Fransa'dan İngiltere'ye geçişlerin olduğu, Peru'da Mezopotamya'da ilk defa bakırın kullanılmaya başlandığı, M.Ö. 6000'de Tayland'a geldikleri, M.Ö. 4000'de ilk evcil hayvanların kullanıldığı, M.Ö. 4236 yılında Eski Mısır'da ilk takvimin kullanıldığı, M.Ö. 3500'de Mezopotamya'da ilk tekerleğin icat edildiği, M.Ö. 3372 yılında Meksika ve Orta Amerika'da yaşayan Maya'ların ikinci takvimi kullandıkları bilinmektedir.

Hızlanan Zaman
Buraya kadar gördüğünüz gibi zaman çok ağır işlemekte, binlerce yıldır alınan mesafe içindeki gelişmeler çok az gibi görülebilmektedir. Fakat bunlar insanlık için çok hayat" olan temellerin atılmasına ait gelişmelerdir. Ziraat ve hayvancılık insanın hayatını sürdürmesi için en önemli iki kaynaktır. Ateşin keşfedilmesi ile yemek pişirme ve madenlerin işlenmesi teknolojiyi harekete geçirmiş, tekerleğin icadı yolları kısaltmaya, yazı ve diğer yollarla haberleşme ise, zamanı hızlandırmaya başlamıştır.

Spiralin Ortalarında: Mısır Patlaması Gibi Buluşlar
Zamanın hızlanması, insanlığın ortak medeniyet havuzuna katılan müspet düşüncedeki beyinlerin toplam sayısı ile doğru orantılı ve eksponansiyel (üslü) olarak artmaktadır. Hz. Adem'in evlâtlarının sayısı arttıkça düşünen beyinlerin sayısı da artmıştır. Hergün çoğalan insanların içinde düşünenlerin toplam beyin kapasiteleri de bilim ve teknolojinin büyümesini artırmıştır. İnsanlık bütünüyle düşünen bir beyin hâline geldiği takdirde bu gelişme de doruk noktaya çıkacaktır. Bunu tıpkı mısır patlatmaya benzetebiliriz. Başlangıçta tepsideki mısırlar bir müddet ısınırlar, daha sonra tek tük patlamalar başlar, belli bir dereceden sonra ise mısırlar ardı ardına hızlı bir şekilde patlamaya başlar. Zamanın hızlanması da tıpkı buna benzemektedir.

Tekerlek, M.Ö. 2500 yıllarında at'la buluşunca zaman daha da hızlanmıştır. Bu dönemde Mısır, Mezopotamya, Çin ve Hint medeniyetlerine ait mabetler, şehirler ve köyler kendini göstermiştir. Piramitlerin inşası, ağaç tekneler, bitkilerden sıkarak yağ çıkarma, hiyeroglif yazısının gelişmesi de bu dönemlere aittir. M.Ö. 1400 yıllarında Fenikeliler ilk alfabeyi icat etmişler, Hz. Musa ve on emir aşağı yukarı M.Ö. 1240 yıllarında tarihteki yerini almıştır..

İlk insandan M.Ö. 500 yılına kadar geçen zamana Eski Çağ, Hz. İsa'nın doğumundan 500 yıl öncesi ile 500 yıl sonrası arasındaki 1000 yıla da Klâsik Çağ ismi verilmektedir. Bu dönemde Roma İmparatorluğu'nun kurulması, Çin ile irtibatı sağlayan İpek Yolu'nun yapılması, Yunan felsefesi ve sanatının gelişmesi, Çin Seddi'nin inşası, Konfiçyüs'ün doğumu (M.Ö. 551), Buda'nın doğumu (M.Ö. 563) bunlardan 500 sene sonra Hz. İsa'nın doğumu ve dört sene sonra da milad" takvimin başlaması dikkate değer olaylardır.

İlk pusula M.S. 271 yılında Çin'de icat edilmiş, ilk astronomi kitabı M.S. 127 tarihinde Batlamyus tarafından yazılmış, M.S. 330-340 yıllarında Hristiyanlık Habeşistan'a yayılmaya başlamış, M.S. 400'de Roma İmparatorluğu'nun resm" dini olmuştur. 476 yılında Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) kurularak tarihteki yerini almıştır.

İnsanlığın Dönüm Noktası: Zaman Spirali İncelirken
570 yılında Hz. Muhammed (sas) dünyaya teşrif buyurmuşlar. Hint matematikçileri M.S. 576 yılında ilk defa 0 (sıfır)'ı bulmuşlar. Ancak sıfırın dört işlemlerde kullanılması Müslümanlar vasıtasıyla geliştirilmiştir. M.S. 552 yılında ipekböceği Çin'den Bizans'a getirilmiş ve Bizans ipek endüstrisinin merkezi olmuştur. 610 yılında Efendimiz peygamberlikle şereflenmiş ve 622'de Mekke'den Medine'ye hicret etmeleriyle de hicr" takvim başlamıştır. 632'de Hz. Muhammed (sas) ahirete irtihal buyurmuşlar. 695'de ilk Müslüman parası basılmış, 711 yılında İspanya'ya çıkılmış, 748'de Çin'de ilk gazete basılmış, 771 yıllarında bugün kullandığımız Arap rakamları sıfırla birlikte kullanıma girmiş ve böylece Roma rakamlarının birçok işlemde eksik ve yetersiz kalması aşılmıştır. Matematiğin temel bir bilim olarak her sahada kullanıma girmesiyle medeniyetlerin gelişmesi yeni bir ivme kazanmıştır. 820 yılında Harizmi, cebiri geliştirecek olan eserini vermiştir.

İslâm'ın Altın Çağı
7. ve 11. asırlar arasında İslâm'ın getirdiği bilim anlayışı ile İslâm dünyası altın çağlarını yaşamıştır. Aynı dönemde Avrupa'da hüküm süren feodal sistem, kilise ile tabiat arasında sıkışan bilime ve insanlığa karanlık bir çağ yaşatmıştır. 12. asırdan itibaren durgunluğa giren İslâm bilim dünyası, ilk hızın tesiriyle bu durumu 16. yüzyıla kadar hissetmemiş ve yine zirvede kalmıştır.

Batı'daki Hamle ve Zihniyet Değişikliği
Batı'da Kilise'nin otoritesini kaybettiren Rönesans hareketleri akabinde deney ve gözlem metodunun gelişmesi, bütün bilim anlayışını değiştirerek, Galileo, Kopernik, Descartes ve Newton çizgisiyle Batı dünyasına büyük bir hamle yaptırmıştır.

Descartes'ın kâinatı ve onu Yaratanı yüceltmek için, kâinatı kurulmuş bir mekanik sistem ve onu yaratanı bir mühendis gibi takdimi ile başlayan mekanizm anlayışı, William Paley'in saat ve saati yapan saatçi benzetmesi ile formülize edilmiş ve bu formül öğrencilere Allah (cc)'ın varlığını ispat metodu olarak kullanılmaya başlamıştır. Mekanizm, sanayi devrimine yol açacak yeni bir bakış açısı getirmiş, fakat sebep olduğu ruh ve madde dualitesi Descartes ve Newton gibi inançlı bilim adamlarının arzularının hilâfına materyalizme gidecek bir yola girmiştir. Hristiyanlığın karşı koyamadığı pozitivist ve materyalist akımlar, çeşitli ideolojilerle insanlığın bir kısmının madd" refahına, diğer bir kısımının ise sefâletine sebep olmuştur. Aynı dönemde uygun hamleyi yapamayan İslâm dünyası, gelişen inkârcı felsefeler karşısında, yeni bilgi birikimine sahip olamadığı için gerekli cevabı veremeyerek, aşağılık kompleksine girmiş ve büyük çoğunluğu ile bilim-din çatışması olarak gösterilen yanlış bir hükme kapılarak çıkmaz bir sokağa girmiştir.

Ülkemizde Yeniden Diriliş
Herkesin ümitsizliğe düştüğü 20. asrın başında Doğu'da toprağa düşen bir tohum, 20. yüzyılın ikinci yarısında başını çıkarıp filizlenmeye, dallarını kuvvetlendirip meyve vermeye başlamış ve bilim-din çatışması olmadığını gündeme getirmiştir. Dünyada demokrasi, insan hakları, hürriyet gibi evrensel insan" değerler -bunlar aynı zamanda İslâm" değerlerdir-, ön plâna çıkarken, insanımıza dayatılan antidemokratik, insan haklarına aykırı ve yasaklarla örülü elbise de artık dar gelmeye başlamıştır. Modern dünyanın diğer ülkeleri gibi bizim ülkemizin de bu değerleri hakkıyla yaşatacağı zaman dilimine girmiş bulunuyoruz. Bundan sonra bütün dünyayı saran hürriyet, insan hakları ve demokratik cumhuriyet gibi kavramlar, birileri istemese de insanımızın değişmez gündemi olmuştur.

Teknolojinin Değiştirdiği İdeolojiler ve Anlayışlar
Silikondan yapılmış, mikroskobik ölçeklere kadar inmiş chip adı verilen âletlerin bilgisayarlara girmesiyle artık zaman ve mekân kavramları değişmiştir. İnternetin dünyayı bir köy hâline getirdiği günümüzde artık diktatörlüklerin, monarşilerin ve antidemokratik idarelerin yaşama şansı kalmamıştır. 1949'da NATO kurulmuş, Mao 1976'da ölmüş, Rusya 1989'da yıkılmış ve globalizasyon hızlanmıştır.

1900'den günümüze kadar olan çağa imparatorlukların sonu ve yeni ülkeler çağı denilebilir. Artık imparatorluklar son bulmaktadır, sömürgecilik II. Dünya Savaşı'ndan bu yana giderek azalmakta ve artık açıktan bir sömürge devlet kalmamaktadır. Bundan sonra sömürgeciliğin cinsi ve şekli değişecektir. Geçtiğimiz bin yılda sömürgecilik, tüketimi kısarak ve fakirleştirerek yapılıyordu. Gelecekte ise herkes zenginleştirilerek sömürülecektir. Yeni teknolojilere sahip olanlar ürettikleri malları zenginleştirdikleri topluluklara satarak sömüreceklerdir. Tarım toplumundaki bir insan cep telefonunu ne yapacaktı? Ama bilgi toplumundaki insan çok yakında görüntülü cep telefonuna geçme ihtiyacı hissedecektir. Bu ihtiyaca cevap veren üretici de onun parasını hiç zorlamadan gönül rızasıyla alacaktır.

1937'de ilk defa sentetik lif olarak naylon yapılmış, 1939'da bütün dünyayı sarmaya başlamış ve bugün bu polimer teknolojisi, televizyondan otomobile, bilgisayardan, halı ve mobilyaya kadar her yeri kaplamış durumdadır. Şimdi daha yeni malzemeler olarak süper iletkenler, özel seramik türleri çeşitli şekillerde dünyamızdaki yerlerini almaktadır. Gelecekte daha yeni ve enteresan özelliklere sahip ne gibi malzemeler üretileceğini ise bilemiyoruz.

Yeni Bin Yılda Beklenenler
Dünya ülkelerinin bir çoğundaki meşhur yayınevleri, son bir yıldır yayınladıkları çeşitli dergilerinde Millenium kelimesi başlığı altında son yüzyılın ve bin yılın muhasebesini yapmaktalar. Her ülke meseleye kendi perspektifinden baksa da, insanlık için ortak olan evrensel etik değerler ve insan fıtratında ortak olan duygular açısından incelendiğinde, çok fazla ortak nokta bulmak mümkün olmaktadır. Bununla birlikte birbirine benzer sıkıntıları yaşamış veya yaşamakta olan ülkelerin aydınlarının millenium değerlendirmeleri de birbirine benzer olmaktadır. Hürriyetlerin, demokrasinin ve insan haklarının gerektiği şekilde uygulandığı, enflâsyonun sıfıra yakın ve fert başına düşen ortalama gelirin binlerce dolarla ifade edildiği ülke aydınlarının dillendirdiği millenium ile insan haklarını ve hukuku çiğneyen, diktatörlük veya benzer" rejimlerle idare edilen üçüncü dünya ülkesi aydınlarının millenium değerlendirmelerinde muhakkak bazı farklılıklar bulunacaktır. Sadece son yıla, yüzyıla değil, bin yıla, hattâ bütün geçmiş bin yıllara insanlığın macerası olarak geniş objektifle nazar etmek durumundayız.

19. ve 20. yüzyıldaki kapalı toplum modelleri artık tarihe karışacaktır. Sınırları aşan ve dünyayı bir köy hâline getiren iletişim teknolojileri, gizli saklı birşey bırakmamaktadır. 1946'da yapılan 30 ton ağırlığındaki bilgisayar saniyede 5.000 işlem yapabilirken, 1954'te ilk elektronik hesap makinesi yapılmış, 1956'da ilk bilgisayar dili olarak Fortran icat edilmiştir. Bugün 100 gram ağırlığındaki bilgisayarlar saniyede milyonlarca işlemi yapabilmektedir. 1926'da televizyon keşfedilmiş, 1951'de renkli tv'ye dönüşmüş, 1927'de Atlantik ilk defa uçakla aşılmış, 1936'da ilk radar keşfedilmiş, 1948'de ilk transistör icat edilmiş, 1951'de atom enerjisinden elektrik elde edilmiş, 1957'de ilk uydu uzaya atılmış, 1961'de Gagarin uzaya çıkan ilk insan olmuştur; bugün ise uzayda 15.000 uydu dolaşmaktadır.

Dünya tarihine kuşbakışı olarak yaptığımız bu seyahat de gösteriyor ki, haberleşme ve nakil vasıtaları dünyamızı son derece küçültmüştür. Böyle bir dönemde yeni bin yıla girdik, zaman spiralinin halkaları gittikçe daralmakta, daraldıkça hız artmakta, artık keşif ve icatları takip edemez bir hâle gelmekteyiz. Herhangi bir bilim dalında günlük üretilen bilgiler bile binlerce sayfayı bulmaktadır.

Bilgi ve Yönetim Anlayışı
Böyle bir bakışla 1000'li ve 2000'li yıllara yoğunlaştığımızda insanlığın kâinata ve hayata bakışı, bilgi ve tecrübe birikimi, bilim ve teknolojideki seviyesi, organizasyon ve yönetim anlayışı açısından mühim farklar görülecektir. Dolayısıyla bundan sonra toplumları, demirperde ülkelerindeki gibi kapalı hâlde tutarak onları gelişmelerden b"haber kılamazsınız. Yönetimlerdeki sır ve gizlilik kavramları da giderek değişecektir. 20. yüzyılda insanlar, gizlilik ve devlet sırrı gibi kavramlarla bilgi eksikliğinden dolayı aldatılarak yönetiliyordu. Gelecek yüzyılda ise açık toplumlar, bilgi fazlalığı ile şaşırtılarak yönetilecek. İnsanın körlüğü iki türlü oluşur: ya karanlıkta ışıksızlıktan veya çok fazla aydınlıktan dolayı gözlerinin kamaşmasından. Gelecek yüzyılda bir takım insanların körlüğü de bu aşırı bilgi yığılmasından olacak. Bugün dünyayı anlamak isteyenler bilgi sahibi olmak zorundadırlar. Yeni girdiğimiz bin yılda ise dünyayı gerçek yönüyle anlamak isteyenler, bilgi yığınları arasından işe yarar, faydalı ve hedefe götürücü bilgileri ayıklamak zorunda kalacaklar.

Güç Değişikliği
Sermaye ve güç, toplumların yapısına göre değişir. Bu açıdan baktığımızda toplumlara göre üç tip sermaye veya güç önemli hâle gelir. Tarım toplumunda, beden veya kas gücü; sanayi toplumunda, para, mal veya madd" güç; bilgi toplumunda, akıl ve beyin gücü veya diğer tabirle entelektüel güç önemlidir. Yeni bin yılda akıl ve beyin gücü kritik değer olarak katkı payını artıracak, buna sahip olan ve gerektiği şekilde kullananlar da öne geçecektir.

Bilim ve Din Kardeşliği
Rönesans'ın getirdiği düşünce dünyası ışığında -başlangıçta haklı, daha sonra ise abartılı şekilde- Kilise'ye başkaldıran, zihinlerdeki yanlış bilim ve din anlayışlarından dolayı, bilimle dini çatışıyormuş gibi gösteren 18. ve 19. yüzyılların pozitivist ve materyalist anlayışları da bundan böyle yerini bilimle dinin bir aynanın iki yüzü gibi görüldüğü anlayışa terkedecek, bilimlere artık ateizme değil, tevhide götüren bir anlayışla bakılacaktır. Bunu bugün birçok bilim adamı dile getiriyor, zaten Batı'da birçok gerçek bilim adamının bakışı geçtiğimiz yüzyılda da böyleydi. Ancak bizim gibi ülkelerdeki bazı sözde bilim adamları, bilimi tamamen ideolojik olarak materyalist bakışla ele aldıkları için, sanki bilim adamı dinsiz olmalıdır gibi bir havayı medyanın da katkısıyla oluşturmuşlardı. Son zelzeleler vesilesiyle medyada gördüğümüz tartışmalara katılan bilim adamlarıyla, bu bilim anlayışının da ne kadar geçersiz ve tutarsız olduğu gözler önüne serilmiştir.

20. yüzyıldaki iman eden akıl ile eleştiren akıl arasındaki kavga, barışa dönecek, birbirlerini salih daire hâlinde takip edeceklerdir. Yani akıl âletini kullanarak kâinata bakanların imanı artacak, imanı artan kişi de kâinata bakarken çok farklı yönlerini ve daha önce sezemediği sırlarını deşifre etmenin hazzını yaşayacaktır.

Ahlâk" Değişme Ümidi
Bilimdeki gelişmelerin deli-dolu şekilde ilerlemesi, son yıllarda etik anlayışı ön plâna çıkarmaya başlamıştır. Görüldüğü kadarıyla da gelecek yüzyılda ahlâk ön plâna geçecek gibidir. Bu husustaki en çarpıcı örnekler bio-ethic kitaplarıyla piyasalarda görülmeye başlanmıştır. 21. yüzyılda ideolojiler kaybolmasa bile, tesirleri azalacak ve değişmeyen evrensel ahlâk" değerler öne çıkacaktır.

Üzerinde önemle durulan bir konu, yeni yüzyılın "biyolojik çağ" olacağı hususudur. 18. ve 19. yüzyıllar, katı bir fizik çağı olmuştu. Mekanik ve materyalist anlayışlara kurban edilen fizik, bir taraftan birçok teknolojik gelişmenin öncüsü bir bilim olurken, diğer taraftan katı determinizmin, ideolojik doktrin olarak pozitivist ve materyalist yorumlarının sebep olduğu inkâr-ı ulûhiyetin dayanağı olarak takdim edilmiştir.

Biyoloji Çağı
Yeni yüzyılda biyolojinin kanunları yavaş yavaş bütün bilim dallarına girecek gibi görünüyor. Nitekim, biyonik, biyomedikal, biyomühendislik, sosyo-biyoloji ve biyoteknoloji gibi isimler altında incelenen bütün fenomenlerde temel yaklaşımlar ve kanunlar biyolojiden elde edilmektedir. Neden biyoloji denilirse; çünkü biyoloji insan aklının ortaya koyduğu bilgi ve tecrübeleri aşan ve İlah" kaynaktan gelen küll" ilim ve sonsuz kudrete, Allah'ın isimlerine tercüman olunan bir bilim dalıdır. İnsan aklının bilgi birikimi ve tecrübesiyle ortaya koyduğu hipotez ve teorilerin tıkandığı bir çağda, değişmeyi ve gelişmeyi içinde barındıran, tabiatta milyonlarca yıldır geçerli olan biyolojik prensiplerden istifade etmek en akılcı yol olarak görülmektedir.

Biyolojinin diğer bilimlerle evliliği sonucu doğan en yeni bilim dallarından birisi "biyonomik"tir. Ekonomiyi ekosistemde câr" olan biyolojinin kanunlarına göre düzenlemeyi teklif eden bu yeni interdisipliner bilim dalı çok enteresan fikirler ileri sürmekte ve neticeler vaadetmektedir. Biyolojinin çok öne çıkması, savaş ve silâh gibi kavramlarda da değişiklik yapacaktır. Az sayıda fakat kaliteli insanlardan teşekkül etmiş profesyonel askerlik gelişecek, ağır asker" harcamalar azalacak, bunun yerini beyinlerin güç gösterisi alacaktır. Bilgi ve yoğun genetik mühendisliği çalışmaları ile geliştirilecek biyolojik silâhlar, zaten silinmek üzere olan konvansiyonel silâhların sonunu getireceği gibi, nükleer ve kimyev" silâhların bile yerini alabilecek bir potansiyele sahiptir. Küçük bir tüp içine sığan, immün sistemlerin cevap üretemiyeceği milyarlarca virüsün, bırakın bir ülkeyi, insanlığı bile yok etmesi mümkün olabilecektir. Böyle bir tehlike ister istemez bütün insanlığın savaşlardan uzak durmasına sebep olabileceği gibi, bir delinin elindeki böyle bir silâhın nelere malolabileceğini hayal bile etmek istemiyoruz. Genler üzerinde oynama ve genetik şifreleri çözüp yeniden dizayn etme gibi sihirli çalışmalar, kafa ve kalb bütünlüğünü kurmuş moleküler biyolog ve genetikçilerin liderliğinde yürütülürse insanlığa tıp ve ziraat adına büyük gelişmeler vaadetmektedir. Ancak bu gelişmelere paralel ahlâk ve inanç dünyasını tesis edemezsek, kötü ellerde kalacak genetik çalışmalar, insanlığın başına büyük felâketler getirebilir.

Kâinata Küll" Bakış
Geçtiğimiz yüzyılda, bilim dallarında uzmanlaşma çok fazla ön plâna çıkmış ve bunun iyi sonuçları da alınmıştı. Ancak "uzman körlüğü" dediğimiz, dar alandaki yoğun bilgi ile sıkışmış bilim adamlarının, bütünü gözden kaçırmaları, kâinatı doğru anlama ve yorumlamada eksik kaldıklarını gösterdi. Gelecek yüzyıl, bu holistik (bütüncül) bakışa sahip olanların, parçaya bakarken bütünü gözden kaçırmayanların, bir dalda uzmanlık yaparken diğer dallarda da yetecek bilgi birikimine sahip olanların olacaktır.

Bunun getirdiği yeni bakış açıları, yönetim, eğitim ve öğrenme teknikleri, beynin işleyiş mekanizmalarına göre daha uyumlu olacak şekilde değişiklikler geçirecektir. "Öğrenme Bilimi" adı altında, öğrenmenin zihin süreci ve beyinle alâkasına ait stratejik araştırmalar, eğitimde ve öğrenmede yeni gelişmeleri ortaya koyacaktır. Daima öğrenen bir beyin ve bu beynin işleyişindeki sırlar biraz daha açılacak ve beyinle ilgili süreçler geniş araştırmalara konu olacaktır.

Ziraat sahasında, ekolojik ve tabiatın işleyişine uygun, organik tarım birinci sıraya oturacak, insanlar daha sağlıklı gıda almak için sentetik gübreli ve zira" ilâçlar bulaşmış yiyeceklerden kaçmayı tercih edecekler, bunun için de bu tip ziraati ucuz yapabilmek için, yeni teknikler ortaya koyma yolunda yarışacaklardır. Gelecek yüzyılda ortaya çıkması muhtemel açlık problemine karşı, transgenik bitkiler üzerindeki ıslah çalışmaları gelişecektir.

İnsanlığın büyük problemlerinden olan temiz su ve temiz enerji gibi iki problemi çözmek üzere yapılan çalışmaların neticeleri henüz bilinmemekle beraber, enerji konusundaki uzmanların beklentileri rüzgâr enerjisinin öne geçmesidir. Çünkü hem temiz, hem tükenmiyor ve bedava, hem de çok küçük üniteler hâlinde uygun yerlere yerleştirilebilmektedir. Temiz su kaynaklarının kirlenmesi ise büyük bir problem olarak durmaktadır. Ancak bu husustaki teknolojiler pahalı olsa bile, çözümsüz değildir. Yeni yüzyıldaki hedef, suları kirlenmeden korumak veya kirlenmiş suları ucuza temizleyip içilebilir hâle getirme üzerinde olacaktır.

Çevre şuuru iyice gelişecek, çevre ahlâkı ön plâna geçecek, çevreyi korumada kanun ve yönetmeliklerin âciz kalmasından dolayı, tek çârenin kalblere ve vicdan kültürüne ağırlık vermek olduğu görülecek, bu durum da yine dinlerin önemini artıracaktır. Genç ve dinamik nüfusumuzu yeni bin yıla uygun "Yeni İnsan" modeli olarak iyi yetiştirip eğitebilirsek 21. yüzyılın bizim çağımız olması mukadder olabilir. Nitekim 2000 yılıyla birlikte ufkumuzda beliren birçok hayırlı gelişmeler, insanımızı töhmet altında bırakan karanlık odakların karanlık temsilcilerinin birer birer ortaya çıkarılması, bu parlak geleceğin müjdecisi gibi görünüyor.
"ALEM HEPİMİZE YETER, BİR LOTUS MU FAZLA GELDİ?.."

VE YİNE DİYORUM: "İLLAKİ İNSAN OLMAK"..
Kullanıcı avatarı
lotus2
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2702
Kayıt: Pzr 11 Şub, 07:13

Okunmamış mesaj gönderen lotus2 »

Ayrıca bir başlıkta gelecekten geçmişe yolculuktan bahsediliyordu..Ben bu konuda bir türlü nantık yürütememiştim..bu konuyu aklım almıyordu..nasıl olurda geçmişten(bitmiş zamandan)günümüze yolculuk olabilirdi?..

Bunun cevabını çok düşündüm..tam olarak bulamadım ama sanırım bunun cevabı da "spiral şekilde"..

Bu konuda google da bilgi bulamadım..ama cevap dediğim gibi spiral şekilde..

Bunun açıklaması şöyle olabilirmi acaba:Belki de dün,bugün ve yarım aynı zaman diliminde gerçekleşmekte..eğer zaman spiral şekilse bu mümkün olabilir..çünkü spiral şekil daireseldir..herşeyi kapsar..çünkü başlancıcı da sonu da sonsuzdur..ayrıca zamanda sonsuzsa bu şeklin dışına çıkamaz..yani dün,bugün ve yarın aynı anda yaşanıyor olabilir..mesela şehitlerin ve velilerin dün,bugün ve yarın hep aramızda olduğunu düşünürsek yani yaşıyorlarsa demekki sadece mekan farklı..belki zaman aynı..yada buna benzer bir açıklaması olmalı..
"ALEM HEPİMİZE YETER, BİR LOTUS MU FAZLA GELDİ?.."

VE YİNE DİYORUM: "İLLAKİ İNSAN OLMAK"..
elisa
*GriAkrep*
*GriAkrep*
Mesajlar: 309
Kayıt: Cmt 22 Eyl, 12:26

Okunmamış mesaj gönderen elisa »

Evet.Doğa da tam bir düzen var.
Bende altın oran ı dahil edeyim konuya.
Altın oran,matematiğin en popüler sayılarından biri.Bunun nedeni ise bu sayıya günlük hayatımızda pek çok kere rastlıyor olmamız.Altın oran yani bildiğimiz ''pi(1,618)'' sayısı kendini devreden bir sayı.
.İnsan kolunun uzunluğunun dirsek uzunluğuna oranı altın oranı veriyor.
.Boy bacak boyu oranı
.Ağız burun genişliği
.Tütün bitkisinin yapraklarının dizilişindeki eğriliğin tanjantı altın oran ı veriyor.
gbk
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 2090
Kayıt: Sal 05 Şub, 07:48

Okunmamış mesaj gönderen gbk »

elisa yazdı:Evet.Doğa da tam bir düzen var.
Bende altın oran ı dahil edeyim konuya.
Altın oran,matematiğin en popüler sayılarından biri.Bunun nedeni ise bu sayıya günlük hayatımızda pek çok kere rastlıyor olmamız.Altın oran yani bildiğimiz ''pi(1,618)'' sayısı kendini devreden bir sayı.
.İnsan kolunun uzunluğunun dirsek uzunluğuna oranı altın oranı veriyor.
.Boy bacak boyu oranı
.Ağız burun genişliği
.Tütün bitkisinin yapraklarının dizilişindeki eğriliğin tanjantı altın oran ı veriyor.
ilgıncc..bılmıyrdm..tsk elısa
Kullanıcı avatarı
onurxt
*SiyahAkrep*
*SiyahAkrep*
Mesajlar: 3446
Kayıt: Pzr 30 Eki, 23:42

Okunmamış mesaj gönderen onurxt »

Sevgili lotus ve elisa paylaşımlarınız için teşekkürler. : )
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Asra andolsun;
2. Gerçekten insan, ziyandadır.
3. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (ASR SURESİ)

Cevapla

“Araştırma Genel Konular” sayfasına dön